Siyaset

Meclis Komisyonu Öcalan’a Gitmeli mi?

TBMM’de temsil edilen siyasi partilere gönderilen bir yazıyla kurularak 5 Ağustos 2025’te çalışmalarına başlamış olan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu. (Foto: TBMM web sitesi)

Türkiye’de barış konuşuldukça tansiyon da yükseliyor. TBMM’de “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun İmralı’ya bir ziyaret yapıp yapmaması etrafında dönen tartışma, esasen bir teknik takvim meselesi değil; ülkenin nasıl bir barış tahayyül ettiğine dair etik ve stratejik bir tercih. Bu yazı, bir barış eğitimi profesörü olarak, “Öcalan’la görüşülmeli mi?” sorusunu duyguları hafife almadan, ama yalnız duygularla karar vermeden ele alma teklifidir.

Acının ağırlığı ve etiğin çerçevesi

Önce açık konuşalım: PKK’nın terörü yüzünden yakınlarını kaybedenler, yaşamı parçalananlar, yerinden edilenler için “İmralı’ya gitmek” fikri derin bir rahatsızlık ve öfke uyandırıyor. Bu duygu meşrudur; barış etiği, mağdurların acısını yok saymaz. Fakat barışın ahlaki pusulası, iki soruyu birlikte taşımayı gerektirir: (1) Adalet duygusunu yaralamadan, (2) şiddeti kalıcı biçimde bitirecek en gerçekçi yol nedir? Eğer “sürdürülebilir barış” hedefleniyorsa, çatışmanın silahlı aktörleriyle temas, dünyadaki pek çok örnekte olduğu gibi, araç setinin bir parçası olmuştur. Bu, onları aklamak değildir; şiddetin sönümlenmesi için gerekli kanalların, kesin ve denetlenebilir bir çerçevede açılmasıdır.

Uluslararası tecrübeler ne söylüyor?

  • Kuzey İrlanda: Hükümetler, Sinn Féin/IRA hattıyla farklı düzeylerde, çoğu kez kamuoyu önünde ağır eleştirilerle karşılanarak görüştü. Sürecin meşruiyeti, yalnız liderlerle değil, kurumsal tasarımla (Helsinki ilkeleri, insan hakları, güç paylaşımı, polis reformu) sağlandı.
  • Güney Afrika: Mandela hapisteyken dahi, şiddetin sona ermesi için müzakerenin “kimle” değil “hangi ilkelerle” yapılacağı belirlendi; Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu mağdur merkezli çerçeveyi kurdu.
  • Kolombiya: Hükümet, FARC’ın tepe kadrolarıyla masaya oturdu ama süreci mağdurların dinlenmesi, geçiş adaleti ve kırsal reformla demokratik bir programa bağladı.
  • Olumsuz örnek: Sri Lanka, askeri zafer sonrası “barış”ı demokratikleşme ile taçlandırmadı; kalıcı bir toplumsal uzlaşı üretemedi.
    Ders net: Şiddetin kilit aktörüyle temas, barış mimarisinin tek unsuru değildir; ancak demokratik kurumlar ve mağdur haklarıyla örülmüş bir mimarinin parçası olabilir.

Öcalan mı, Demirtaş mı? İki yolun gerilimi

Bugünkü tartışma, aslında iki farklı yol tahayyülünün gerilimidir:

  1. Öcalan merkezli, güvenlik odaklı yol: Silahların susması için İmralı’dan mesaj üretmek; fakat demokratikleşmeyi merkeze almadan süreci “yönetmek”. Bu yaklaşım kısa vadede “negatif barış siyaseti” üretebilir; ama kurumlaşma ve hak temelli güvence zayıf kalırsa kırılgandır.
  2. Demirtaş ve temsil merkezli, demokrasi odaklı yol: Toplumsal/siyasal temsil kanallarını (DEM Partisi başta olmak üzere tüm meşru aktörler) güçlendirerek müzakereyi şeffaf-parlamenter zemine çekmek. Bu yaklaşım kalıcılığı artırır; fakat bugünkü iktidar dengeleri açısından daha yüksek siyasi maliyet doğurabilir.

İroni şurada: İktidar bloku için Öcalan’la “güvenlik merkezli bir temas” daha yönetilebilir görünürken, demokratikleşmeyi merkeze alan bir Demirtaş hattı arzu edilmeyebilir. Oysa kalıcı barış, bu ikiliğin sahte seçimini aşmayı; güvenlik ile demokrasiyi birlikte düşünmeyi gerektirir.

Bahçeli’nin riski, meşruiyetin zemini

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “İmralı ile yüz yüze görüşme” çağrısı kendi tabanı açısından yüksek politik maliyet taşır; güvenlik hassasiyetinin “taviz” diye okunma riski büyüktür. Bu nedenle atılacak her adımın sınırları ve amacı en başta yazılı ve şeffaf olmalıdır: hedef, şiddetin kesin ve doğrulanabilir biçimde sönümlenmesi ve bunun demokratik kurumlarla güvenceye alınmasıdır; ne daha azı, ne daha çoğu.

Ancak demokratik meşruiyet, şiddet dışı siyasal temsil kanallarını güçlendirmeden kurulamaz. O halde soruyu açık sormalıyız: PKK’nın kurucusu ve hiyerarşik lideri Abdullah Öcalan müzakere denkleminin bir unsuru olabiliyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “derhal serbest bırakılmalı” kararlarına rağmen hala cezaevinde tutulan bir siyasal partinin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş neden bu denklemin dışında bırakılıyor? Teması yalnızca İmralı’ya indirgemek, toplumda “çifte standart” algısını büyütüyor; barışın toplumsal ve demokratik zeminini ise gereksiz yere zayıflatıyor.

Öcalan’la görüşme” neden ve nasıl?

Neden?
Çünkü çatışmanın silahlı örgüt mimarisinde Öcalan’ın sembolik/operasyonel etkisi tartışmasızdır. Şiddetin çekilmesi, silah bırakma çağrısı, ateşkesin disipline edilmesi gibi başlıklarda mesajın etkili olması adına, sınırlı ve amaç-odaklı bir temas, pek çok ülkede sonuç alıcı olmuştur.

Nasıl?

  • İlke seti: Her temas, TBMM denetimi ve çok-partili gözetimle kayıt altına alınmalı; tek adam pazarlığı değil, kurumsal süreç olmalıdır.
  • Mağdur merkezlilik: Geçiş adaleti, hakikat mekanizmaları, tazmin/onarım yolları eşzamanlı tasarlanmalıdır.
  • Zaman ve kapsam sınırı: Görüşmenin amacı (kalıcı ateşkes/çekilme/silah bırakma takvimi), kapsamı ve bitiş şartları yazılı ve kamuya açık olmalıdır.
  • Demokrasi çıpası: İfade özgürlüğü, yerel temsil, yargısal güvenceler gibi asgari demokratik adımlar eşlik etmeden temas, “otoriter barış” riskini büyütür.
  • Çoğulcu dahil etme: DEM Partisi ve meşru sivil kanallar süreçte yer almadıkça, toplumsal sahiplenme oluşmaz.

Kısacası mesele, “Öcalan’la görüşme olsun mu?” ikileminden ziyade, “Hangi barış mimarisi içinde, hangi sınırlarda, hangi demokratik güvencelerle?” sorusudur.

Barışın doğum sancıları

Barışın doğum sancıları vardır; bugün yaşadığımız gerginlik, o sancının ta kendisi. İmralı’yla Terörsüz Türkiye Komisyonundan bir temas, tek başına çözüm değildir; ama doğru ilke ve kurumlarla birleşirse, şiddetin pozitif barışa doğru dönüşmesi için gerekli kanallardan biridir. Asıl mesele, nasıl bir barış istediğimizdir: Fotoğraf veren, ama kurum kurmayan “mış gibi barış” mı; yoksa mağdurun onurunu, toplumun güvenini ve demokrasinin güvencesini önceleyen kalıcı barış mı?

Eğer cevap ikincisiyse, etik kaygıları hafife almadan; Bahçeli gibi liderlerin göze aldığı siyasi riskleri de görmezden gelmeden; Öcalan’a yönelik sınırlı, denetlenebilir bir temas ile Demirtaş ve meşru temsil kanallarını birlikte içeren, demokratik ilkelerle çerçevelenmiş bir yol haritası, bugün için en rasyonel ve onurlu seçenektir.

Barış, yalnızca kiminle konuşulduğu değil, hangi değerlerle ve hangi kurumlarla konuşulduğu sorusuna verilen cevaptır.

Alpaslan Özerdem

Prof. Dr. George Mason Üniversitesi, Barış ve Çatışma Çözümleri Carter Okulu Dekanı

Recent Posts

Yeni Anayasa’ya DEM Desteği İçin Üç Maddede Değişiklik Yeter mi?

TBMM Komisyonunun 4 Aralık toplantısı AK Parti-MHP ittifakının “Terörsüz Türkiye” sürecinin 2026 yılının ilk yarısındaki…

10 saat ago

Fidan: Savaş Yayılıyor, Bu Korkunç Bir Şey, Ama AB Güney Kıbrıs’a Rehin

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya-Ukrayna savaşının giderek daha geniş bir coğrafyaya yayıldığını, bunun “çok korkutucu…

23 saat ago

Erdoğan, Bahçeli’nin “Rezalet” Çıkışını Üstüne Almadı Barzani’yi Suçladı

İçişleri Bakanlığı 2 Aralık gecesi 22.15te Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’nin 29…

1 gün ago

CHP Operasyonları, Terörsüz Türkiye Sürecini Enfekte Ediyor

Dün, 1 Aralık, Ankara’da “Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak” başlıklı bir çalıştay vardı. Diyarbakır merkezli araştırma…

2 gün ago

Komisyonun Karar Toplantısı Öncesi: Barış Vicdanı Olmadan Barış Olmaz

Barışın kaderi çoğu zaman masadaki teknik maddelerle, güç dengeleriyle ve takvimlerle açıklanır. Oysa eksik olan…

2 gün ago

Avrupa Kururken: Su Krizinin Sessiz Siyaseti

Avrupa’nın kuraklık haritası artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda. Yirmi…

4 gün ago