Yetkin Report

  • English
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Hafıza Kartı
  • Hayat
  • Yazarlar
  • Arşiv
  • İletişim

İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilen Ülkenin 25 Kasım Tablosu

Yazar: Filiz Pehlivan / 25 Kasım 2025, Salı / Oda: Siyaset

25 Kasım ne kendiliğinden doğdu ne de yalnızca bir anma günü. Şiddet münferit değil, yapısaldır. Önlenebilir; ama ancak politika ve iradeyle. Foto: Nisa Sude Demirel/ Evrensel

1960’ta Dominik’te Trujillo diktatörlüğüne direnen Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal’ın öldürülmesi, dünya için bir eşiğe dönüştü. Bir rejim onları susturmak istedi; fakat tam tersine, kadınlara yönelik şiddetin artık “özel alan” diye görmezden gelinemeyeceğinin başlangıcı oldu. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Mücadele Günü böyle doğdu.

Bu satırları yazarken, annesi Minerva öldürüldüğünde üç yaşında olan Minou Mirabal ile yaptığım röportaj aklıma geliyor. O görüşmede hissettiğim şey, tarih anlatısından fazlasıydı.

Şiddetin kadınların kaderi değil, mücadeleyle değiştirilen bir gerçek olduğunun kanıtıydı. Çünkü 25 Kasım ne kendiliğinden doğdu ne de yalnızca bir anma günü. Bu tarih, devletlere ve toplumlara yöneltilmiş bir sorumluluk çağrısıdır: Şiddet münferit değil, yapısaldır. Önlenebilir; ama ancak politika ve iradeyle.

AB’den Şiddeti Bitirme Çağrısı

Avrupa Birliği, 24 Kasım’daki açıklamasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin “kabul edilemez” olduğunu vurguladı. Birlik genelinde her üç kadından birinin şiddet yaşadığı hatırlatıldı ve her sayının “ihlal edilmiş bir yaşam ve onur” anlamına geldiği söylendi.

AB’nin İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olması ve Mayıs 2024’te kabul edilen ilk AB yasasıyla birlikte, bağlayıcı bir çerçeve oluşturuldu. Yeni Direktif, rıza dışı görüntü paylaşımı, deepfake, siber takip ve çevrimiçi taciz gibi dijital şiddet biçimlerini açıkça suç sayıyor. Üye ülkelerin yasayı 2027’ye kadar ulusal hukuka aktarması zorunlu. Mesaj net: Mücadele artık temenni değil, siyasi bir yükümlülük.

Dünya şiddetle mücadele hukukunu genişletirken Türkiye kendi çerçevesini daraltmış durumda.

Peki, Biz Neredeyiz?

AB, İstanbul Sözleşmesi’ni bağlayıcı çerçeve olarak güçlendirirken Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen tek Avrupa Konseyi üyesi. Bu nedenle en ağır soruyla karşı karşıya: Yerine ne koyduk? Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Eylem Planları var, fakat uygulama, bütçe ve denetim olmadan hiçbir metin hayat kurtarmıyor. Şiddet hâlâ bireysel olaylar gibi sunuluyor. Oysa bu ülkede her yıl yüzlerce kadın en çok güvende olması gereken yerde öldürülüyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2025’in Ocak–Ekim döneminde en az 235 kadın erkek şiddeti nedeniyle öldürüldü. Aynı dönemde en az 247 kadın şüpheli biçimde ölü bulundu. Şüpheli ölümlerde fail ya da koşullar açık değil, ancak kadınların risk altında olduğu biliniyor. Bu ölümlerin çoğu, defalarca yardım başvurusu yapılmasına rağmen gerçekleşti. Türkiye’de kadın cinayetlerinin nedeni yalnızca şiddet değil; ölümle sonuçlanan şey, devletin müdahale etmesi gereken noktada oluşan ‘koruma açığı’dır.

Sorun yalnızca şiddet değil; işlemeyen bir devlet koruma zinciridir.

Cezasızlık Döngüsü ve Kırılan Koruma Zinciri

Türkiye’de şiddetin en acı verisi, yalnızca kaç kadının öldürüldüğü değil; kaçının yaşarken korunamadığıdır. Resmî veriler parçalı, kamuoyuna açık bütüncül bir ulusal veri tabanı hâlâ yok. Buna rağmen sivil toplumun kayıtları aynı gerçeği gösteriyor: Şiddet çoğu zaman önceden biliniyor, bildiriliyor, şikâyet konusu oluyor, fakat müdahale zinciri işlemediği için ölümle sonuçlanıyor.

6284 sayılı yasa, kâğıt üzerinde çok güçlü. Fakat geciken tedbir kararları, denetlenmeyen uzaklaştırmalar, sınırlı elektronik kelepçe ve kolluk arasındaki koordinasyon eksikliği hayatlara mal oluyor. Cezasızlık ise yalnızca düşük ceza değil. Hafifletici gerekçelerle normalleştirilen bir adalet pratiği anlamına geliyor. Kadınlar devlete başvurduğunda korunamadıkça failler cesaret kazanıyor.

Vaka Değil, Sistematik Şiddet

Bu ülkede kadınlar çoğunlukla evlerinde, en yakını tarafından öldürülüyor. Boşanmak istedikleri için, barışmayı reddettikleri için, hayatlarına dair karar aldıkları için. Bu trajediler anlık öfke değil. Öngörülebilir ve önlenebilir şiddet biçimleri.

Bazı kadınlar defalarca karakola gitmiş, uzaklaştırma kararı aldırmış, tehditlerini belgeletmişken öldürüldü. Emine Bulut, Pınar Gültekin ve Şule Çet davaları da aynı gerçeği ortaya koydu: Bu cinayetler ani öfke değildi; önceden bilinen ve önlenebilir şiddetin ölümle sonuçlanan biçimleriydi.

Bazıları “şikâyetini geri çekti” diye korunmadı. Oysa bu geri çekiş çoğu zaman şiddetten kurtulma stratejisidir. Her dosya, devletin müdahale etmesi gereken noktaların sessiz bir haritası:

Şiddet başlar → başvuru yapılır → tedbir gecikir → denetim işlemez → kadın öldürülür.

Bu yüzden sorun bireysel failler değil; işlemeyen bir koruma mimarisidir.

Şiddetle Mücadele: Ne Yapılmalı?

Türkiye’de tabloyu değiştirmek için yeni yasadan çok mevcut mekanizmaların işlemesi gerekiyor:

  • İstanbul Sözleşmesi’ne dönüş
    Önleme, koruma, kovuşturma ve politika bütünlüğünü sağlayan tek bağlayıcı çerçeve.
  • 6284’ün sahada tam uygulanması
    Tedbir kararları gecikmemeli. Elektronik kelepçe yaygınlaşmalı. Kolluk birimleri düzenli ve zorunlu eğitim almalı. Uygulama bağımsız biçimde izlenmeli.
  • Ulusal veri sistemi
    Veri yoksa politika kurulamaz. Tüm başvurular, tedbirler ve sonuçlar tek merkezde toplanmalı.
  • Sığınak ve destek hizmetleri
    Kapasite eşitsizliği giderilmeli. Kadınların güvenli yaşam kurma hakkı devlet garantisi olmalı.
  • Dijital şiddetin açık tanımı
    Kadınların çevrimiçi varlığını hedef alan tehdit ve taciz türleri yasal karşılık bulmalı.
  • Yerel yönetimlerin ana aktör olması
    Barınmadan aydınlatmaya, toplu taşımadan afet sonrası politikalara kadar şehir güvenliği belediyelerde şekillenir. Dayanışma hatları ve talep üzerine iniş uygulamaları bunun mümkün olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin 25 Kasım Sınavı

Bugün Türkiye’de 25 Kasım’ın gerçeği değişmiş değil. Kadın cinayetleri artarken, kadın örgütlerinin yürüyüşleri “güvenlik” gerekçesiyle yasaklanıyor.  Taksim, Kızılay ve birçok meydan yıllardır kapalı. Şiddete karşı söz almak isteyen kadınlara şiddetle karşılık verilebiliyor.

Oysa dünya başka bir yöne gidiyor. Avrupa Birliği, İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olduğunu yineledi ve Mayıs 2024’te kabul ettiği yasayla çevrimiçi ve çevrimdışı şiddet için bağlayıcı bir çerçeve kurdu.

Biz ise bu sözleşmeden çekilen tek ülke olarak temel soruyla karşı karşıyayız:
Bir ülke, kendi adıyla anılan sözleşmeyi uygulamıyorsa 25 Kasım’da hangi cümleyi kurabilir?

Bugün bir anma günü değil. Bir yüzleşme günü.
Çünkü şiddet kader değil. Politika eksikliğinin sonucudur.
Önlenebilir, ancak veriyle, bütçeyle, bağımsız kurumlarla ve kadınların karar mekanizmalarına katılımıyla.

Mirabal Kardeşlerin mirası da tam burada duruyor: Cesaret yalnızca zulme direnmek değildir. Devletleri sorumluluk almaya zorlayacak kadar ısrarcı olabilmektir.

Bugün onların sesine ses katmanın yolu yas değil. Mücadeleyi büyütmektir.
Hiçbir kadın bu ülkede kendi hayatı için kelebek olmak zorunda kalmasın diye.

Yeni yazılardan haberdar olun! Lütfen aboneliğinizi güncelleyin.

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Aboneliğinizi onaylamak için gelen veya istenmeyen posta kutunuzu kontrol edin.

Etiketler: 6284 sayılı Kanun, İstanbul Sözleşmesi, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Eylem Planı

OKUMAYA DEVAM EDİN

ABD boyutu: Erdoğan’ın gözü içeride YSK, dışarıda Putin’de
Kılıçdaroğlu Kurultaya beş kala “aday değilim” dedi, hesaplar değişti
AB Türkiye’yi tartışırken Meclis ne gündemle açılıyor?
  • İmamoğlu Diploma Duruşmasında: Savunmaya Değil, Suçlamaya Geldim8 Aralık 2025
  • Süreçte Barış Vicdanı Neden Eksik?8 Aralık 2025
  • Ankara’dan SDG yoluyla PKK’ya üç ciddi uyarı: bu gidişle hava dönebilir8 Aralık 2025
  • Suriye’de Şara Yönetiminin Bir Yılı: Türkiye-İsrail Gerilimi ve ABD7 Aralık 2025
  • Türkiye–İsrail İlişkileri Kalıcı Bir Kopuşu Kaldırabilir mi?7 Aralık 2025
  • Komisyon’da Öcalan Oldubittisi: İstenen Mesajı Vermedi mi?5 Aralık 2025
  • 5 Aralık 1934: Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı5 Aralık 2025
  • Yeni Anayasa’ya DEM Desteği İçin Üç Maddede Değişiklik Yeter mi?4 Aralık 2025
  • Fidan: Savaş Yayılıyor, Bu Korkunç Bir Şey, Ama AB Güney Kıbrıs’a Rehin3 Aralık 2025
  • Erdoğan, Bahçeli’nin “Rezalet” Çıkışını Üstüne Almadı Barzani’yi Suçladı3 Aralık 2025
Haberler arşivinde arama yapın...

Siyaset

Ekonomi

Hafıza Kartı

Hayat

Arşiv

English

Hakkımızda

Künye

Yazarlar

Yardım

Reklam & İşbirliği

Bize Ulaşın

tbtcreative.com | UFKZDN © 2024 yetkinreport.com

Kurumsal Bilgiler     ·      Yardım     ·      Kullanıcı Sözleşmesi     ·      Yasal Çekince

TOP