

25 Kasım ne kendiliğinden doğdu ne de yalnızca bir anma günü. Şiddet münferit değil, yapısaldır. Önlenebilir; ama ancak politika ve iradeyle. Foto: Nisa Sude Demirel/ Evrensel
1960’ta Dominik’te Trujillo diktatörlüğüne direnen Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal’ın öldürülmesi, dünya için bir eşiğe dönüştü. Bir rejim onları susturmak istedi; fakat tam tersine, kadınlara yönelik şiddetin artık “özel alan” diye görmezden gelinemeyeceğinin başlangıcı oldu. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Mücadele Günü böyle doğdu.
Bu satırları yazarken, annesi Minerva öldürüldüğünde üç yaşında olan Minou Mirabal ile yaptığım röportaj aklıma geliyor. O görüşmede hissettiğim şey, tarih anlatısından fazlasıydı.
Şiddetin kadınların kaderi değil, mücadeleyle değiştirilen bir gerçek olduğunun kanıtıydı. Çünkü 25 Kasım ne kendiliğinden doğdu ne de yalnızca bir anma günü. Bu tarih, devletlere ve toplumlara yöneltilmiş bir sorumluluk çağrısıdır: Şiddet münferit değil, yapısaldır. Önlenebilir; ama ancak politika ve iradeyle.

