Türkiye’yi ziyaret eden Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ankara’da resmi törenle karşılandı (Foto:akparti.org.tr)
Papa Leo XIV Ankara’ya inip “Türkiye adil ve kalıcı barış için istikrar ve yakınlaşmanın kaynağı olsun” çağrısı yaparken, Beştepe’deki konuşmasında Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında tarihsel köprü rolünü, diyaloğa ve sabra ihtiyaç duyan bir dünya tasavvurunu öne çıkardı. Ziyaretin İstanbul ayağında Ortodoks ve Müslüman temsilcilerle buluşacak olması, İznik Konsili’nin 1700. yılı vesilesiyle dinlerarası diyalogun altının çizilmesi; Gazze ve Ukrayna savaşlarında arabuluculuğun anılması ki hepsi önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze’de ateşkesin güçlendirilmesi ve insani yardımların sürekliliğine dair vurgusu da aynı resme dahil. Papa’nın kadınların eğitim ve kamusal yaşama katılımına yaptığı özel atıf, içeride eşitlik ve şiddetle mücadele başlıklarının barış gündeminin ayrılmaz parçası olduğunu hatırlattı.
Ama asıl soru şu: Türkiye içeride barışçı olmayan bir düzenle dışarıda barışın ikna edici taşıyıcısı olabilir mi? Papa’nın çağrısı, dış politika iddiasını içerdeki “barış düzeni” ile ilişkilendirmeye davet ediyor. Dışarıda kullanılan dilin güvenilirliği, içerideki adalet ve özgürlük iklimiyle test edilir.
Tahıl koridoru, esir takasları, bölgesel diyalog hatları gösteriyor ki, Türkiye doğru tasarlanmışsa etkili olabilecek araçlara ve diplomatik birikime sahip. Fakat arabulucu ya da garantör rolünün güvenilirliği, içeride nasıl bir siyasal-toplumsal sözleşmeye yaslandığıyla ölçülüyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı baskısı, toplumsal kutuplaşma, ifade özgürlüğü tartışmaları, yerel yönetimler ve Kürt meselesi etrafındaki gerilimler, hepsi dışarıdaki “barış dili”nin inandırıcılığını doğrudan etkiliyor. Dışarıda “diyalog” denirken içeride çoğulculuğun korunması bu yüzden stratejik bir gereklilik.
“Terörsüz Türkiye” hedefi yalnız güvenlik düzenlemeleriyle değil, hak ve özgürlükleri garanti eden demokratik çerçeveyle mümkündür. Siyasi şiddetin kalıcı biçimde sonlanması, kapsayıcı temsil, yerel yönetişim kapasitesinin güçlenmesi ve mağdurların onurunun korunması birlikte ilerlemeli. Şehit ailelerinin acısını onurlandıran, aynı zamanda çatışmanın bedelini yıllarca taşıyan Kürt yurttaşların eşit yurttaşlık ve saygı talebini meşru gören bir dil; sürecin vicdani pusulasıdır. Bu eşik geçilmeden Türkiye’nin dışarıda “barış gücü” olarak kabulü kaçınılmaz biçimde sınırlı kalır.
Türkiye’nin “barışçıl ülke” olma rotası, klasik ulusal güvenlik anlayışını tamamlayan insan güvenliği perspektifini gerektiriyor. Üç ilkeyle: korkudan kurtulma, yoksunluktan kurtulma, onur içinde yaşama. Bu ilkeleri Türkiye’nin kronik sorunlarına uyguladığımızda, aslında yapılması gereken ödevlerin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Örneğin, belki de en acilleri:
• Yaşam ve özgürlük güvenliği: Siyasi şiddetin ve nefret suçlarının geriletilmesi; ifade ve örgütlenme özgürlüğünün teminatı; gazeteci, insan hakları savunucusu ve siyasetçilere etkili koruma.
• Adalet ve hukuk güvenliği: Yargı bağımsızlığı, adil yargılanma, gözaltı ve tutuklulukta şeffaflık; hakikat-onarım mekanizmaları. Çatışma kaynaklı mağduriyetler için yüzleşme ve tazmin.
• Ekonomik ve toplumsal güvenlik: Enflasyonla mücadelede öngörülebilirlik; genç işsizliğinin azaltılması; kadınların ekonomik ve kamusal yaşama tam katılımı.
• Kültürel ve dilsel güvenlik: Anadilinde hizmete erişim, kültürel çoğulluğun eşit vatandaşlık temelinde tanınması.
• Göç ve kent güvenliği: Mültecilerle birlikte yaşamın yerelde yönetimi; barınma, eğitim, sağlık ve istihdamda bütünleştirici programlar.
• Afet ve iklim güvenliği: Depreme dirençli kentler, su ve gıda güvenliği, şeffaf afet yönetimi.
Bu başlıklarda ölçülebilir ilerleme iki sonuç üretir: İçeride barış vicdanını onarır, dışarıda ise Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesine duyulan güveni artırır.
Leo XIV’ün “diyaloğu kararlılıkla ve sabırla uygulayalım” çağrısı yalnızca dini bir hassasiyet değil; siyasetin yöntemi için de bir davet: diyalog, şeffaf kurallar, sabır. Gazze’de insani koridorlardan Ukrayna’da gerilimi düşürücü düzenlemelere kadar Türkiye’nin katkı sunduğu her başlıkta bu üç unsur belirleyici olacak. Peki bu çağrı, içerideki tablo böyleyken nasıl ciddiye alınır?
Çok sayıda muhalefet siyasetçisinin ve gazetecinin cezaevinde olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının fiilen yok sayıldığı, ana muhalefet partisinin bile sürekli “kapatma” baskısını Demokles’in kılıcı gibi üzerinde hissettiği bir ortamda dışarıya “diyalog ve hukuk” dersi vermek ikna edici olmaz. Dış rolün güvenilirliği, içeride çoğulculuğu koruyan, yargıyı bağımsızlaştıran ve temel hakları güvenceye alan bir düzenle mümkündür. Kısacası, Papa’nın işaret ettiği istikrar ve yakınlaşma iddiası ancak evde başlar: tutuklamaların siyasetsizleştiği, AİHM kararlarının eksiksiz uygulandığı, parti kapatma tehdidinin hukuk düzeninden çıkarıldığı bir Türkiye, dışarıda söylediği her söze ağırlık kazandırır.
Kamuoyunun önemli bir kısmı hayat pahalılığı ve gündelik kaygılarla meşgul; Papa’nın ziyareti bu yüzden geniş bir karşılık bulmayabilir. Tam da bu nedenle, ziyaret bir vitrin etkinliği olarak değil, içeride barışı kurumsallaştıracak bir gündemin tetikleyicisi olarak görülmeli. Dışarıda prestiji artırmanın en kestirme yolu, içeride güven veren kurallar, öngörülebilir adalet ve kapsayıcı refahtır.
Türkiye’nin bölgesel barış ve istikrar için “kurucu aktör” olma iddiası, ancak içeride barışın kurumsallaşmasıyla gerçeklik kazanır. Papa’nın çağrısı bize, dışarıda barışı savunan bir ülkenin en ikna edici argümanının içeride kurduğu barış olduğunu hatırlatıyor. İnsan güvenliğini merkeze alan, çoğulluğu koruyan ve adaleti güçlendiren bir iç düzen. Böyle bir Türkiye, yalnız kendi vatandaşlarına değil, yakın coğrafyasına da nefes aldırır. Dış rol ile iç huzur birbirini beslediğinde, barış slogan olmaktan çıkar; gündelik hayatın kalıcı standardı haline gelir.
TBMM Komisyonunun 4 Aralık toplantısı AK Parti-MHP ittifakının “Terörsüz Türkiye” sürecinin 2026 yılının ilk yarısındaki…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya-Ukrayna savaşının giderek daha geniş bir coğrafyaya yayıldığını, bunun “çok korkutucu…
İçişleri Bakanlığı 2 Aralık gecesi 22.15te Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’nin 29…
Dün, 1 Aralık, Ankara’da “Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak” başlıklı bir çalıştay vardı. Diyarbakır merkezli araştırma…
Barışın kaderi çoğu zaman masadaki teknik maddelerle, güç dengeleriyle ve takvimlerle açıklanır. Oysa eksik olan…
Avrupa’nın kuraklık haritası artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda. Yirmi…