

Öncü kadın hakları savunucusu gazeteci, yazar Nezihe Muhiddin ve 1935 seçimlerinde Meclis’e giren 17 kadından Kazan köyü muhtarı Hatı Çırpan (Satı Kadın) Foto: Atatürk Ansiklopedisi
Türkiye, 5 Aralık 1934’te kadınların verdiği mücadelenin sonucunda kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıdı. Fransa’dan 11, İtalya’dan 12, İsviçre’den 36 yıl önce.Bu sadece hukuki bir düzenleme değildi. Cumhuriyet’in kadınları özne olarak gören eşitlik anlayışının ilanıydı. Atatürk’ün, kadınların bu ülkenin yalnızca yurttaşı değil, kurucu gücü olduğunu ortaya koyan devrimci bir adımdı.
Bugün o karara bakınca hâlâ gurur duyuyoruz. Ama içimiz de acıyor. Çünkü kazanılan bu hak, neredeyse bir yüzyıl sonra bile gerçek bir temsil gücüne dönüşmedi.
Bu satırları bir siyasetçi sıfatıyla değil; yıllardır toplumsal meselelere çözüm üreten, politika ve projeler geliştiren bir kadın olarak yazıyorum. Emeğin, liyakatin ve bilginin kıymet gördüğü bir siyaset alanı düşleyen; fakat siyasetin görünmez eşiklerini, kapalı kapılarını ve soğuk duvarlarını defalarca deneyimlemiş biri olarak.
Benim için 5 Aralık artık bir kutlama günü olduğu kadar bir hesap günü. Atatürk’ün açtığı yol bugün neden bu kadar daraldı?
Neden temsil hâlâ bu kadar sınırlı? Bu soruları sormadan ilerleyemeyiz.
“Kadınsız inkılap olmaz”: Nezihe Muhiddin’in mirası
5 Aralık’ın ruhunu anlamak için bu hakkın ardındaki kadın hareketini hatırlamak şart. Bu mücadelenin en güçlü isimlerinden biri kuşkusuz Nezihe Muhiddin’dir. Kadınlar Halk Fırkası’nı kurmaya çalışmış, kadınların siyasi hakları için örgütlenmiş, her engele rağmen geri adım atmamış bir cesaret örneği.
Kadın Yolu dergisinin ilk sayısında şöyle yazmıştı:
“Kadınların siyasi hakları elde etmesi bir medeniyet meselesidir. İnkılabımız Türk kadınına layık olduğu hakları vermeden başarıya ulaşamaz. Kadınsız bir inkılap olmaz.”
5 Aralık 1934’te hak tanındıktan sonra Nezihe Muhiddin, 1935’te İstanbul’dan bağımsız aday oldu. Ama seçilemedi. Cumhuriyet’in en vizyoner kadınlarından biri, açtığı yolun ilk virajında engelle karşılaştı. Bu sadece bir tarih notu değil, bugünün de fotoğrafı. Çünkü Türkiye’de kadınların siyasette yaşadığı güçlükler bugün de bitmedi. Hak kazanıldı ama o hakkın kullanılacağı kapılar hep yarı aralık bırakıldı.
Aradan geçen 90 yıl: Kapılar hâlâ aynı
Nezihe Muhiddin’in yaşadığı hayal kırıklığı bugün siyasetin içinde hâlâ hissediliyor. Siyasetin eşiği dışarıdan göründüğünden çok daha yüksek, çok daha katı. Bazen bir kapı aralanıyor, sonra kimse fark etmeden sessizce kapanıyor. Emek veriyorsunuz, üretiyorsunuz, çalışıyorsunuz. Yine de siyaset özellikle kadınlar için hâlâ “giriş izni” gerektiren bir alan.
Bu bir serzeniş değil. Mücadeleyi seçmiş birinin tespiti. Ama milyonlarca genç kadın daha o kapıya yaklaşmadan geri çekiliyor. Bu yüzden temsil meselesi artık sadece kadınların değil, demokrasinin sorunu.
Sorun sandıkta değil, sistemde
Türkiye’de kadın temsilinin düşüklüğü sık sık “seçmen tercihi” ile açıklanıyor. Oysa araştırmalar net:
• Kadın adaylar seçmende dezavantajlı değil.
• Oy tercihinde belirleyici olan adayın cinsiyeti değil, parti kimliği.
• Toplum kadınların siyasette daha fazla yer almasını destekliyor.
O halde sorun nerede? Parti içi mekanizmalarda. Adaylık aşamasında kadınların yolunu daraltan, görünmez engeller oluşturan bir mimaride. Sandık açık, ama siyasete giriş kapısı kapalı.
Yerel yönetimlerde durum daha da çarpıcı. 81 ilin içinde kadın belediye başkanı sayısı yok denecek kadar az. Demokrasinin en görünür yüzü olan yerelde de tablo değişmiyor.
Bugün demokrasiler temsil genişliğiyle ölçülüyor. Kadınların olmadığı bir siyaset daralıyor, toplumsal öncelikleri eksik okuyor, dil sertleşiyor, hesap verebilirlik zayıflıyor. Kadınların siyasette güçlenmesi sadece eşitlik talebi değil. Daha kaliteli bir demokrasi talebi.
Peki çıkış yolu?
Sorun bireysel çaba ile çözülemez. Yapısal dönüşüm şart.
• Aday belirleme süreçleri şeffaf olmalı. Lider merkezli yapılar temsil üretmez.
• Fermuar sistemi uygulanmalı. Kadın ve erkek adayların dönüşümlü sıralandığı bu yöntem birçok ülkede temsili hızla artırdı.
• Yerel siyasette kota zorunlu hale gelmeli. İl ve ilçe düzeyinde kadınların yokluğu ciddi bir yönetim zaafıdır.
• Siyasete girişte destek mekanizmaları kurulmalı. Ekonomik engeller ve bakım yükü çözülmeden eşitlik mümkün değil.
1934’ün ışığı, 2025’in sorumluluğu
Türkiye 1934’te demokrasilerin önündeydi. Bugün o adımı tamamlamak zorundayız. Çünkü temsil hâlâ sınırlı. Kadınlar başarısız olduğu için değil; siyaset kadınlara göre tasarlanmadığı için geri planda. Bu düzeni değiştirmek Cumhuriyet’in bize bıraktığı mirasın gereği. Kadınların tam ve eşit katılımı Türkiye’nin demokrasi seviyesinin en doğru göstergesidir.
Bu sadece kadınların değil, Türkiye’nin geleceğinin meselesidir. Ve 5 Aralık her yıl bize şunu hatırlatır: Hak verilmez, alınır. Ama kapılar açılmadıkça hiçbir hak gerçek gücüne kavuşmaz.
Evet, Türk kadını 1934’te dünyanın önündeydi. Ama 2025’te hâlâ temsilin gerisinde. Yine de inanıyorum: Bu ülkenin kadınları değişimin hem öznesi hem taşıyıcısı olacak.


