YÖK Başkanı Prof.Dr. Erol Özvar’ın gündeme getirdiği 3 yıllık Lisans modeli ve bu modelin önümüzdeki yıl uygulanmaya başlanmasının planlanması akademik çevrelerde tartışılmaya başlandı.
YÖK karar almış, üniversite üç yıla inecekmiş; üniversiteler tercihen altı ay, bu mümkün olmazsa bir yılda bu sisteme geçecekmiş. Bu cümlenin neresinden tutsanız dökülüyor. Anayasamıza göre, üniversiteler özerk kuruluşlardır. Ders programlarını yapmak, akademik konularla ilgili karar almak işi, yükseköğrenim kanununa göre, üniversite Senatolarına verilmiş bir görevdir. Ayrıca Üniversite Senatosu da bu görevi kendi kendine yapmaz; her fakültenin kendi fakülte kurulu var, ders programlarını onlar hazırlar. Fakülte kurulları da bu işi koordine ederken, asıl görev fakültelerindeki bölümlerindir.
Saygın bir üniversitede bölümler belli dersleri rastgele dizip adına belli bir disiplinin lisans programı diyemezler. Derlerse uluslararası akreditasyon kuruluşlarınca programları onaylanmaz; diplomaları dünyada tanınmaz. Bundan dolayı, çalıştığım Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde, görevi bu alandaki mühendislik akreditasyon rehberlerini ve alandaki değişimleri izlemek ve müfredatı ona göre güncellemek olan bir lisans programı komisyonu var. Bilgisayar Mühendisliği hızla gelişen, değişen bir alan: Yapay zekâ gibi önem kazanan alanlar, programlarda yeni isterlerin ortaya çıkmasına yol açınca, değişiklikler önerilir. Her bir değişiklik, bölüm kurullarında günlerce tartışılır; eksiklikleri varsa giderilir, son haline getirilince fakülte kuruluna yollanır. Fakülte kurulunca aynı şekilde titizlikle incelenip sakıncaları görülürse bölüme geri gönderilip son haline gelince Senatoya yollanır. Senato kendi alt kurullarında inceler; eksiklik bulunursa aynı adımlar yinelenir. Programların bu şekilde güncellenmesi bir yıldan çok süre alır. Üniversitenin saygınlığı, bilime saygı; bunu gerektirir.
Mesleğe hızlı atılmak isteyen kişiler için dört yıl uzun bir süre gibi gözükebilir. Dört yıl beklemeden bir an önce hayata atılmak isteyenler için iki yıllık meslek yüksek okulları var. Hem çalışıp hem okumak isteyenler için ikinci öğretim programları var; açık öğretim programları var. Ancak örneğin mühendislik programlarının üç yılda tamamlanması zordur: Öğrenciler ilk yıllarında mühendislik için gerekli temel matematik ve fen derslerini, kültür, ekonomi gibi genel altyapı derslerini alır; ancak ondan sonra alanlarının derslerine geçerler. Alan dersleri zincir şeklinde alınır: Öğrenciler birinciyi tamamlamadan ikinciyi, onları tamamlamadan devamını alamazlar. Yaz tatillerinde staj yaparlar; yurtdışında değişime giderler, son sınıfta da tasarım içeren mezuniyet projeleri ile mezun olurlar. Ayrıca üniversite eğitimi sadece bir meslek sahibi olmak için değil, dünyayı anlamak, değişime uyum sağlamak, öğrenmeyi öğrenmek, yeni bilgi üretmek içindir. Kültür, sanat, edebiyattan zevk almak, çok yönlü insan olmak için gençlere zaman tanır. Üniversiteden bunları çıkarır, sadece meslek derslerini bırakırsanız geriye bir meslek okulu kalır.
YÖK’ün “üniversite eğitimini kısaltma” planı değişik aşamalardan geçti. İlk önce “iyi öğrenciler daha hızlı mezun olsun” fikrini basından okuduk. Sonra, “bazı bölümler üç yıl olacak” dendi. Bunlar bir şekilde uygulanamaz bulununca, YÖK yarı yılları kısaltıp bir yıla üç yarıyıl sokarak dört yılı üç yıla indirmek gibi bir cin fikirle ortaya çıktı. Şu anda pek çok üniversitede Eylül sonundan Haziran sonuna, yani dokuz ayda iki dönem ders yapılır; geri kalan üç ayda ise isteyen öğretim üyesi yaz okulunda ders verir; isteyen araştırmalarına odaklanır, konferanslara katılır; projelerini yürütmek için seyahat eder. Öğrenciler de yazın eksik derslerini yaz okulunda alarak telafi edebilir ya da staj yapabilir. Planlanan, yarıyılları kısaltıp yıla üç dönem sığdırmak. Bu, dersleri kuşa çevirecek, öğretim üyelerinin 12 ay ders vermesini gerektirerek üniversitelerde araştırmayı bitirecek, öğrencileri yılda 12 ay ders almaya kilitleyerek yurtdışı değişim ve staj imkanlarını engelleyecek, başarısını düşürerek çoğu öğrencinin eğitimini yarıda bırakmasına ya da uzatmasına neden olacak felaket bir fikir.
Üç yıllık eğitimin savunucuları “ama Avrupa’da üç yıl” diyecekler. Onlara Avrupa’da üniversite eğitiminin üç değil, beş yıl olduğunu hatırlatmak isterim. Avrupa’da geleneksel olarak beş yılda, üniversiteden yüksek lisans derecesi ile mezun olurdunuz. Bologna süreci ile Avrupa’da pek çok üniversite, aradan lisans derecesi ile mezun olma imkanını, yıllar süren bir uyum süreci ile sağladı. Bunu, Amerikan sistemine uymak için yaptı. Oysa bizde sistem, zaten Amerikan sistemine uyumlu. Yaz okullarımız, değişim programlarımız buna göre tasarlanmış; uluslararası öğrenciler yazın kampüslerimizde eğitim görüyor, öğrencilerimiz yurtdışına değişim programlarına gidiyor. Şimdi bütün bunları altüst edecek bir planla üniversite eğitimi üç yıla inecek deniyor.
Tüm bu sakıncalara rağmen YÖK tüm lisans programlarını üç yıla indirmeye kararlı. Nedenlerini anlamak çok zor. Birkaç ay önce benzer bir plan lise eğitiminin kısaltılması için Milli Eğitim Bakanlığınca ortaya atılmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı, bu planı açıklarken, uzun eğitim süresinin gençlerin aile kurmasını geciktirdiği ve nüfusumuzun azalmasına yol açtığı gibi anlamsız bir gerekçe öne sürdü. Umarım YÖK iyi düşünülmemiş bu planı böyle bir gerekçe ile ortaya atmamıştır. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye, üniversite mezunlarının işsizlik oranının, genel işsizlik oranının üstünde olduğu yegâne Avrupa ülkesi. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranında, % 26 ile OECD ülkeleri arasında en yüksek işsizlik oranına sahip. Eğitimi dört yıldan üç yıla indirerek üniversite mezunu arzını bu şekilde artırmak, mezunların seviyesini “ara eleman” seviyesine, maaşlarını da asgari ücret seviyelerine indirmeye yarar; bu da gençlerin burada bir hayat kurmak yerine başka ülkelerde gelecek aramasına neden olacak bir adımdır. Bizim buna değil, ülkemizi geliştirecek sektörleri besleyecek nitelikli üniversite mezunlarına ihtiyacımız var. YÖK bunu sağlayacak adımları tartışsa daha yararlı olur.
Ankara, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı ittifak kurma girişimini ciddiye almadı; tehdit dahi…
İşçiler katılmadı, hükümet aldırmadı, sadece işveren temsilcileriyle oturup 23 Aralık’ta karar verdi, Çalışma ve Sosyal…
Uyuşturucu tesinin "pozitif" çıktığı açıklanan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sadettin Saran, 24 Aralık akşamı kulüp…
Gazze’ye ilişkin son diplomatik gelişmeler, Türkiye’nin mevcut konumuna dair ilk bakışta çelişkili gibi görünen bir…
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ali Ahmed El Haddad ve heyetini taşıyan özel uçak, 23 Aralık…
Dün, 22 Aralık’ta Ankara’nın Şam’a adeta SDG çıkartması yaptığı gün İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs…