Toplumsal dinamiğin motoru karamsarlıkla çalışmaz, insanların özgüvenle geleceğe bakışıyla sağlıklı işler. Yeni yıla böyle bir temenni ile girmeli.
Dünyanın neresinde olursa olsun insanlar yeni yıla biraz umutla, huzurla, mutlulukla girmek ister. Yeni bir başlangıç yapacak olmanın verdiği olumlu gücü kendinde görmeyi arzular. Yeni yıl her ülkede değişik geleneklere göre karşılanır. Bizde de yılın diğer günlerinden daha farklı yaşanır. Aile içinde ya da halkımızın topluca ilgi gösterdiği özel eğlence yerlerinde kutlanır. İnsanlarımız çoğunlukla birbirlerine nezaketle davranmaya özen gösterir. Bir anlamda yaşama sevincimizi karşılıklı olarak tazeleriz.
Yılın son günlerine girerken geçmişten farklı olarak sokaklarda güler yüzlü bir insana artık kolayca rastlanmıyor. Hava kurşun gibi ağır.* Genel bir karamsarlık havası hakim. Hatta çarşıda, pazarda, otobüste, metroda, en ufak bir gerginliği kavgaya dönüştürmeye hazır, öfkeli insanlarla da karşılaşabiliyoruz. Gündelik yaşamda yıllardan beri biriken olumsuzlukların yansıması mı dersiniz, başka neden mi ararsınız, ama toplumdaki bu ruh halinin nereden geldiği üzerinde durmaya değer.
Okullarına veya işlerine gitmek üzere sabah karanlığında yollara dökülen halkımızın yüzündeki bezginlikle başlayabiliriz. Çoğunluğu orta halli ve altındaki insanlar… çocuklar, gençler, anneler, babalar. Kış günlerinde sabah karanlığında yine kendileri gibi daha güneş doğmadan yollara koyulan evlatlarında kalıyor anne ve babaların aklı. Bu vatandaşlarımız her gün katlandıkları zor koşullardan; yoksulluktan, hayat pahalılığından, asgari ücretin yetersizliğinden, tırmanan enflasyondan ve enflasyonun beraberinde getirdiği ahlaki çöküşten şikayetçi. Futbolda bu yıl patlak veren yasa dışı bahis çeteleri, devlet kadrolarında düşük maaşlar ve dolayısıyla yaygın borçlanma, genç, yaşlı tüm yaşamlar için oldukça bunaltıcı. Ekonomide yüksek cari açıklar, yerli ve yabancı yatırımların durgunluğu, “NAS” gibi bilimi reddeden ekonomi politikaları, iktisadi yaşamda artan huzursuzluklar özellikle gençlerimiz için iç karartıcı.
Her gün sayısız örneklerine tanık olduğumuz bu olumsuz manzara bizi şaşırtmamalı. Kök sebebini tek kelimeyle özetleyebiliriz: Güvensizlik! Yıllardır artarak süren kadın cinayetleri, çocuk ölümleri bu güvensizlik duygusunu körüklüyor. Suç örgütleri çeşitleniyor, çocuk çeteleri artıyor, bunlara karşı yapılan yoğun mücadeleden sonuç alınması bekleniyor. Sıklıkla duyulan gözaltılar, uzun tutukluk süreleri, uyuşturucu sorunu, yargılama süreçlerinin ağır işlemesi, atanamayan öğretmenler, adalete güvensizlik gibi belki her biri ayrı ele alınması doğru olacak sorunlar insanların zihinlerinde biraraya gelerek bu duyguları arttıran bir etki yaratıyor. Öte yandan, tam da bugünlerde patlak veren medya -siyaset -menfaat iddiaları ve ahlaki yozlaşma skandalları ise üzerimizdeki havayı ağırlaştırıyor.
Hesap vermeme alışkanlığı temel bir sorun. İyi yönetişim eksikliği de görülüyor. Kimlik siyasetinin aşırı noktalara dönüştürülmesi, yasa dışı göç rakamlarının vardığı seviyeler, bir yıpranma yaratıyor, insanların birbirlerine bakışlarında ötekileştirmeyi arttırıyor. Kutuplaşma ortamı, nihayet etnik yapımızdaki çeşitliliğin zenginlik olarak değil, ayrışma sebebi olarak görülmesi sosyal dokumuzu zayıflatıyor. Bu karışıklıkta yurttaşlık duygusunu herşeyin üstünde tutan vatandaşlarımız bir anlamda kendilerini sıkışmış hissediyor.
Yeraltı zenginliklerimize ve kıymetli madenlerimize göz diken dev yabancı şirketlerle akdedilen uzun vadeli anlaşmalarla ormanlarımız yok ediliyor, dağlarımız adeta tıraş ediliyor. Orman köylerinde yaşayan ve artan yangın tehlikelerine maruz köylülerimizin yurtlarını terk etmesi ve tarımsal hayatımızın bundan nasibini alması önlenemiyor. Aksine doğayı korumak isteyen yerel halk ve sivil toplum kuruluşlarının hoyrat muamelelere maruz bırakılması, özellikle gençlerin haksızlık karşısında bırakıldık düşüncesine kapılmalarına sebep olarak duydukları hayal kırıklığı ve öfkeyi arttırıyor. Şehirlerimizde betonlaşma, kirli akan nehirlerimiz, suları çekilen göllerimiz ruh sağlığımızı etkiliyor.
İşsizlik lise mezunu gençlerimizin, bilhassa erkeklerin yaşamında dramatik sonuçlar yaratmakta. Bir kısmı, mülakatlar yüzünden işe alınmadıkları için ızdırap içinde, bir kısmı ise mali imkansızlıklardan dolayı veya vize alamamaları sebebiyle tahsillerine devam için yurt dışına gidemiyor. Çoğunlukla evlerinde oturmaktan başka çareleri kalmıyor. Kendilerine şimdilerde “ev gençleri”
Dünya ile entegre olmak ihtiyacını taşıyan gençlerimiz bu ihtiyaçlarını kısmen Batı ülkelerine göç ederek karşılamakta veya kendilerini artan şeklide interneti kullanmaya vererek sanal dünyada yaşamayı yeğlemekte. Yaygınlaştıkça artan bu alışkanlık gençlerimizi bazen yasaklı madde kullanma tuzağına itiyor, suç örgütlerinin ve mafya gruplarının ağına düşmelerine neden olabiliyor. Kendilerini amaçsızlaştıran bu durum, toplumda kadınlar ve çocuklar üzerinde öteden beri mevcut olan taciz ve cinayet vakalarını yoğunlaştırıyor, büyük kentlerimizde asayiş ve güvenlik sorunlarının arttırmasına sebep oluyor.
Öte yandan tarikatların etkinlikleri sekülarizm veya laikliğin anlamlarını bir ölçüde yitirmesine yol açmakta. Ama hiçbir şey yaşadığımız havayı, yasa dışı tarikatların laiklik üzerindeki emellerine karşı duyduğumuz güvensizlik kadar ağırlaştırmamakta.
Her ülkenin dış politikasının uygulanmasından kaynaklanan sorunları vardır. Bu sorunlar güncel veya yapısal nitelikte olabilir. Bir ülkenin vatandaşlarının normal koşullar altında ülkelerinin dış politikada hedeflerinin ne olduğunu ne yapmak istediğini anlaması kolay olmayabilir. Dış ilişkilerdeki sorunlar zaman zaman azalır, bazen yok olur, bazen yeniden doğar, ama dış politika yönetimini, dolayısıyla insanların gündelik yaşamını derinden etkiler.
Bir ülkenin attığı diplomatik adımlarda erişilebilir belli bir vizyon gözetilmiyorsa, yani uzun vadeli hedef ve öncelikler açık ve anlaşılabilir değilse, o ülkede, dış olayların veya iç politika gelişmelerinin etkisinde kalan konjonktürel dış politika izlenir. Bu politika aslında el yordamıyla ve günü birlik yönetilen sık sık değişen bir politikadır. Bu durum da aslında o ülkede dış politikanın gerçek anlamıyla var olmamasıdır. Dış politika iç siyasetin kutuplaşma ve çekişmelerini esiri olabilmekte ve içerdeki siyasi kavgaların iniş çıkışlarının aracı haline gelebilmekte.
Türkiye’de ağırlaşan havanın normale dönmesinin yolu Cumhuriyetimizin kuruluş mantığında yer alan değerlere sahip çıkılmasından geçer. Bu başlı başına değişimin özgüvenini sağlar. Demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarına saygı toplumsal huzurun temelidir. Esasen Anayasaların hükümlerine riayet edilmesi yeterli olmalıdır. Bu hükümlerin rasyonel düşünceyi ve deneme ve yanılma ve sınamaya dayalı bilim ve teknolojiyi yaratan değerleri ve aynı zamanda bireyin temel haklarının tanıması esastır. Temel hak ve özgürlükler, laiklik, insan hakları, insan onuru, basın özgürlüğü, adil yargı, kadın erkek eşitliği gibi aydınlanmanın getirdiği evrensel değerler sistemidir.
Akıl ve rasyonalite, toplumsal yaşamın gerçeklerinin yok sayılması anlamına gelmez. Mukaddesat, sevgi, nefret, örf ve adetler ve töreler gerçek hayatta, modern toplumun toplumsal yaşamlarının gerçeklerini ve aynı zamanda sanat, edebiyat ve kültür aleminin duygusal esaslarını oluşturur. Anayasamızın lafzında ve ruhunda yer alan bu değerler Cumhuriyetimizin vatanseverlik temelindeki kuruluş mantığını, yani Atatürk’ün çağdaş uygarlık ne ise onu benimseme ve onun ötesine geçme hedefini içeren ilkelere dayalıdır.
Cumhuriyetimiz bu mantığı gündeminin birinci önceliğine alabildiği ve gerçekleştirebilme yönünde somut adımlar atabildiği ölçüde uygar dünyanın saygın devletleri arasında layık olduğu yeri alır. Bunu başardığımız ölçüde, baskısını yaşadığımız ağır hava da büyük ölçüde dağılacaktır. Toplumsal dinamiğin motoru karamsarlıkla çalışmaz, insanların özgüvenle geleceğe bakışıyla sağlıklı işler. Yeni yıla böyle bir temenni ile girmeli.
(*) Hıfzı Topuz’un “Nazım Hikmet’in Romanı”adlı eseri (Remzi Kitabevi)
YÖK karar almış, üniversite üç yıla inecekmiş; üniversiteler tercihen altı ay, bu mümkün olmazsa bir…
Ankara, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı ittifak kurma girişimini ciddiye almadı; tehdit dahi…
İşçiler katılmadı, hükümet aldırmadı, sadece işveren temsilcileriyle oturup 23 Aralık’ta karar verdi, Çalışma ve Sosyal…
Uyuşturucu tesinin "pozitif" çıktığı açıklanan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sadettin Saran, 24 Aralık akşamı kulüp…
Gazze’ye ilişkin son diplomatik gelişmeler, Türkiye’nin mevcut konumuna dair ilk bakışta çelişkili gibi görünen bir…
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ali Ahmed El Haddad ve heyetini taşıyan özel uçak, 23 Aralık…