Seçmen tercihlerinde değişim olmalı beklentisi Türkiye siyasetin takip eden herkesin paylaştığı bir beklenti haline dönüştü. Pandemi ile mücadelede karşılaşılan güçlükler ve kısmen de olsa bunun sonucu olan ekonomik sıkıntılar, iktidar ittifakının oy kaybedip alternatif partilerin yükseliyor olmaları gerektiğini düşündürüyor. Yolsuzluk iddiaları, halktan kopukluk göstergesi olan siyasi söylem ve mafya bağlantıları hakkındaki iddialar gibi, kötü ekonomi ile aynı yönde seçmen tercihlerini etkilemesi beklenen pek çok farklı gelişmeden de bahsedilebilir elbette. Oysa bu beklenti eldeki veriler tarafından desteklenmiyor. Araştırma piyasasındaki sonuçlar alternatif partilere bir seçmen yönelimi olması gerek beklentisine pek destek vermiyor. Sanki tercihler donmuş gibi görünüyor. Bu bulgular gerçeği yansıtıyor olabilir mi?
Bu soruya en az bir olumlu, bir de olumsuz cevap verilebilir. Önce olumsuz cevap ile başlarsak araştırma piyasasının kullandığı araştırma teknolojisinin pek işe yaramaz olduğundan bahsetmek gerekir. Ne kullanılan örneklemler, ne kullanılan sorular ve görüşme teknikleri bu teknoloji hakkında yazılan kitaplar ve verilen derslerde öğretilen ve beklenilen standartlarla uyum içerisinde değildir. Hangi seçim öncesinde üretilmiş tahminlerin gerçekleşmiş sonuçlara ne kadar yakın olduklarından bağımsız olarak bu negatif iddianın mantığı sağlamdır. Kota örneklemini rastsal ve bilimsel bir yöntem olarak satmaya çalışan bu araştırma piyasası sadece şansı yaver gidenlerin başarılı sonuç tahminlerinde bulunduğu bir piyasa olarak kalıyor. Araştırma olarak sunulan sonuçlarda hangi değişkenler nasıl bir ilişki içindedirler, bu ilşkiler nasıl bir nedensellik bağı göstermektedir gibi soruların cevaplarını bilemiyoruz. Ama yine de bu piyasadan çıkan bir büyük hikaye zaman zaman kamuoyu önünde tartışılır hale geliyor.
Bir hikaye, gençlerin dinden uzaklaşmakta olduklarını ileri sürerken bahsettiğim seçmen tercihi değişimini beklenir kılıyor. Genç seçmen dinden uzaklaşıyorsa muhafazakar ittifak tabanının eriyor olması beklenir. Bir başka hikayede ise ekonomik sıkıntı yaşanıyor olsa da henüz yeni bir partiye yönelmeyen seçmen temel sağ ideolojik eğilimini pek değiştirmeden beklemeye geçiyor. Bu da sanki yeni yönelimlerin ortanın sağındaki partilere doğru olacağı beklentisini oluşturuyor. Hikayeler birbiriyle tutarlıysalar gençlerin yeni bir sağ partiye giderken bu yeni sağ partilerin de dinden uzak gençlere hitab edebilir olmaları gibi bir durumu gözlememiz gerekiyor.
Örneklem sorunu
Olumsuz cevabın ikna edici bir hale dönüşebilmesi için bu sonuçları veren saha çalışmalarının örneklemlerinin pandemi ortamında nasıl elde edilmekte olduklarının bir şirket sırrı değil kamuoyuyla paylaşılan bilimsel bir yöntem olması gerekir. Telefon görüşmesi yapıyoruz denince bilimsel bir güvenilirliğe erişmiş olmuyoruz. Açıktır ki kullanılan telefon numaralarının da nereden bulunmakta olduğu en azından merak konusudur. Elde edilen örneklemlerin ana kırılımlarının ülke nüfusundaki kırılımlara benzemesi bile burada belirleyici değildir. Çünkü, bu örnekleme dahil edilenlerin rastsal bir yöntemle erişilmiş kişilerden oluşması kritiktir. Yoksa zaten kotaları doldurunca örneklem, temsiliyet ve istatistiki çıkarım sorununu da çözmüş olurduk. O halde araştırma piyasasında değişmez ya da donmuş görünen seçmen tercihleri bulgusu Türkiye seçmen kitlesinin tercihleri hakkındaki gerçeği yansıtmıyor olabilir. Çünkü bu bulgular hiçbir bilimsel kritere göre elde edilmemektedirler diyebiliriz.
Peki neden pek çok sonuç, üç aşağı beş yukarı birbirine benzer diye sorulabilir? Eğer yanlış yöntemle de doğru sonuçlara varılabileceği ima ediliyorsa, bu piyasada sevilen şekilde bir metaforla cevap verebiliriz. Bu iddia sahiplerini herhangi bir okyanusa pusulasız açılmaya davet edebiliriz. Okyanusda her seferde kaybolmayabilirler elbette. Ama pusulası sağlam olanlar her seferinde doğru yolu bulacaklardır. Açıkcası bu doğru yol metaforundan seçim sonucu tahminini kasdetmiyorum. O yolculuk için bir pusulamız yok ve olamaz görüşündeyim. Ama en azından yapılan büyük kestirmelerin gerçekle bağı ancak yöntem doğru ise olabilecektir.
“Çevre” ve “merkez”
Şüpheciliği bir kenara bırakıp her şeye rağmen olumlu bir yorum yapmak olanak dışı mıdır? Elbette değildir. Siyaset biliminde seçmen tercihlerinin donmuşluğuna atıfla pek çok çalışma yapılmış ve iddiada bulunulmuştur. Hoş bu iddialar genellikle konsolide olmuş Batı demokrasileri için ve seksenli yılların başına kadar yapılmıştır, ama olsun. Türkiye toplumsal yapısı ve seçmen tercihleri bu tecrübeyle yeni karşılaşıyor olabilir. Şerif Mardin’in çalışmalarına atıfla merkez ve çevre arasındaki düşmanca ayrışma parti tercihlerinde gözlenen donmuşluğu yaratıyor olabilir elbette. “Çevre” ve “merkez”in seçmen tabanları birbirlerinden gitgide daha derin ve uzak bir uçurumla ayrılıyorlarsa bu uçurumun üzerinden atlamak ve seçimlerde karşı tarafa destek çıkmak da o kadar zorlaşmış olabilir. Ülkedeki kutuplaşmayı herkes gözlüyor. Böyle derin ve uzak bir ayrışma varken seçmen tercihleri de kolay kolay değişemeyecektir elbette. Bu ayrışmayı gören iktidar ittifakı da kutuplaşma ve safları sağlamlaştırmak demek olan “memleketin bekası” söylemiyle, güvenlik tehditleri ve muhafazakar hassasiyetleri kaşımaktan geri durmayacaktır.
O zaman gerçekten seçmen tercihleri donmuş olabilir ve tüm ekonomik zorluklara rağmen iktidar ittifakı pek de oy kaybetmiyor olabilir. Ama eğer bu merkez ve çevre arasındaki ayrışma donmuşsa ve kısa dönemli ekonomik zorluklar karşısında erimeye ve uçurumun karşısına zıplamaya engel oluyorsa, o zaman bu gençler dinden uzaklaşıyor olamazlar. Sadece gençler değil Türkiye seçmeninin ideolojik konumu ortanın sağında muhafazakar hassasiyetlerden öteye de düşüyor olamaz. Yani seçmen tercihlerinin gerçekten doğru bir şekilde gözlenip gözlenmediğine dair soruya verilebilecek olumlu yanıt bile bize olumsuz yanıtın temelini oluşturan yöntem sorunlarının yansıması olan yanlış teşhisleri hatırlatmaktadır.
Tercihler zamanla değişir
Tüm eksiklerine ve yanlışlarına rağmen kamuoyu araştırmaları bize hiç mi doğru teşhisler sunamazlar? Bilim dışı pek çok kaynak bize dünya hakkında kimi doğruları gösterebilir. Sorun bunların tümünün eksik ve özünde güvenilmez olmasıdır. Yoksa örneğin orta ve sağ kanattaki seçmenin rahatsız ve karar vermekte güçlük çeker olduğunu bilmek için bilimsel veriye pek ihtiyacımız yok sanıyorum. Orta ve sağındaki seçmenin son 20 yıldır bel bağlamış olduğu iktidar beklentilerine cevap veremez durumdadır. Bu seçmene piyasa sisteminin kapitalizmin bir aldatmacası olduğu, üretim ve bölüşüm sorunlarını çözüp emeğin sömürüsünün önüne geçmenin bir sol iktidar ile mümkün olduğunu anlatsanız ikna edici olabileceğinizi düşünüyor musunuz? Bu seçmen emek ve sömürü kelimelerinin anlamını dahi kavrama yetisini kaybetmiştir. Sosyal değişim ekonomik krizlerle tetiklenebilir belki ama düşünce dünyasının dönüşmesi vakit alacaktır. Seçmen tercihleri de ancak zamanla değişebilir. Ama bu tercihler değişiyor olsa biz farkına varır mıydık? Bu eksik ve defolu teknoloji ile kolay olmazdı bu çıkarımı yapmak.
Yine bir anket teknolojisi eleştirisine geri dönmek istemiyorum. Söylemek istediğim sadece bu araştırma piyasasındaki verilere bakarken gördüğümüzün bilimsel bir gerçeklik değil bir hikaye anlatımı olduğudur. Hikayeyi yöntem ve iddiaların birbirleriyle olan mantık uyumuna bağlı olarak sorguladığımızda ikna edici olanın hikayenin içeriği olmadığını görürüz. Hikayecilerin ikna edilciliği ise başka bir tartışma. Sanırım çoğu kez hikayeye değil de anlatıcılarına kapılıyoruz. Sözlü geleneğin devamını yaşadığımız günlerde hikayelere kapılmak yerine sağlam bilimsel yöntem bize her istediğimiz cevabı üretemeyebilir. Ama ele geçen cevapların hikayelerden daha güvenilir olduğunu akılda tutmakta yarar var.