Video oyunlarla biraz uğraşmış olanlar bilir, birçok oyunda ilerledikçe, bu oyunların jargonuyla “level” atladıkça oyun zorlaşır, baş etmeniz gereken unsurların sayısı da artar hızları ve yetenekleri de. Kovit pandemisinde de level atlamış durumdayız. Daha doğrusu Covid-19 virüsü level atlamış durumda. Bunu da bizim zaaflarımızı, ataletimizi, bencilliğimizi, hurafelere inanmayı tercih etmemizi, birçok ülkede günü kurtarmayı tercih eden yöneticiler seçmiş olmamızı, alışkanlıklarımızı yaşamdan daha çok sevmemizi vb kullanarak yaptı.
Ekonominin çarkları alışıldığı gibi dönsün, biz alıştığımız gibi tatil yapalım, otel zincirleri, havayolları zarar etmesin gibi öncelikleri olan ve salgını küçümseyen ülkelerde alabildiğine yayılan virüs, kendisinin katrilyonlarca kopyasını yapma fırsatı buldu. Bu defalarca bölünme sayesinde bulaşma yeteneklerini arttıracak şekilde evrimleşti ve adına varyant dediğimiz, kendisi açısından daha mükemmel formlara ulaştı. Bunların bulaşma konusunda en marifetlisi Delta varyantı.
Ülkemizde de yayılmış olan delta varyantı, Çin’de, Wuhan’da ortaya çıkan atasına göre çok daha becerikli. Ona göre daha kısa kuluçka süresi var, yani bir kişiye bulaştıktan çok kısa süre (bazen bir gün) yeni kişilere bulaşmaya başlıyor, bulaştığı kişide çok daha fazla sayıda üreyebiliyor, dolayısıyla virüsü alan etrafa çok daha fazla virüs saçıyor. Sonuçta Wuhan virüsünden 2-3 kez daha bulaşıcı, bildiğimiz birçok virüsten (mesela grip etkeni influenzadan, çocuk felcinden) daha fazla ve su çiçeği virüsü kadar bulaşıcı.
Virüs level atlayınca
Kolay bulaşıyor, bulaştığı insanı da hızla bulaştırıcı hale getiriyor, daha fazla virüs üretmesini, etrafa daha çok virüs saçmasını sağlıyor, konakçının daha da uzun süre bulaştırıcı olmasını sağlıyor. Tehlikeli bir durum. Bu anlamda pandemi “level” atladı.
Buna karşılık biz de savaş gücümüzü arttırmak zorundayız. Kuşkusuz aşılar pandeminin ilk yılında sahip olmadığımız, çok güçlü bir silah. İyi haber, aşılarının delta varyantının varlığında da ağır hastalık, hastaneye yatma ve ölüm riskini çok yüksek oranda önlemeye devam etmesi.
İyi olmayan haber ise, aşıların virüsü almayı, hastalık hafif geçse de başkalarına bulaştırmayı önlemekte bir ölçüde yetersiz kalması.
Ülkemizde kullandığımız BioNTech aşısı ile tam aşılanmış kişiler Delta varyantıyla karşılaştığında on kişiden sekizi enfeksiyonu almıyor. Ama iki kişi alıyor ve bulaştırıcı olabiliyor. Sinovaç şirketinin aşısı için bu oranı bilemiyoruz. Sinovac şirketi gerekli araştırmaları yapmakta pek çalışkan değil, çalışkan olması için bağlayıcı anlaşmaları da yok anlaşılan; o yüzden bilemiyoruz. Ancak orijinal virüse karşı bu yeteneğinin yüzde elli civarında olduğunu düşünürsek, Deltaya karşı daha da düşeceği yönünde akıl yürütebiliriz. Yani bulaşma kapasitesi yüksek, aşıdan kaçma kapasitesi de biraz artmış Delta varyantının varlığında nüfusun tümünü bile aşılasak, meşhur “kitle bağışıklığına” ulaşmamız, yani virüssüz bir hayata geçmemiz çok mümkün görünmüyor.
Kısacası daha uzunca bir süre koronavirüsle birlikte yaşamak zorundayız. İnsanlık akıllı davranırsa hem virüsün vereceği zararı en aza indirebilir, hem de yeniden level atlamasını önleyebilir.
Davranış değişilikleri kalıcı olmak zorunda
Yapılması gerekenler belli. Birincisi, düzgün bir aşılama programıyla hastane yatışlarını ve ölümleri en aza indirmek. İkincisi bulaşma zincirini kırmak, virüsün yayılmasını, yayılırken kendini geliştirmesini önlemek. Yani, şu bildiğimiz, mesafe, kalabalık oluşumunun önlenmesi, aktivitelerin açık alanlara çekilmesi, kapalı alanların iyi havalandırılmasını gerçekleştirmek için gerekli yönetsel ve bireysel tedbirleri almak, sıkı sıkıya uymak.
Bunları söylemesi kolay yapması zor. Geçtiğimiz bir buçuk yıl bunu gösterdi.
Hükümetler dünyaya değil, kendi millî sınırlarına bakıyor. Salgını değil, turizmi, kendilerince hayati gördükleri sektörleri ayakta tutmayı önceliyor. Büyük insan toplulukları, alıştıkları yaşam biçimlerinden, eğlenceden, sosyalleşme tarzından vaz geçmek istemiyor. Aşılar dünyada eşit dağıtılmıyor.
Bugüne kadar dünyada yapılan aşı dozu beş milyarı geçti. Yoksul ülkelerin çoğu, nüfuslarının ancak yüzde ikisini aşılayabildiler.
Hem bizde hem diğer ülkelerde aşı tereddüdü olan gruplara ulaşmak, onların kaygılarını anlayıp gidermek için davranış bilimcilerden destek almak, sivil toplumu harekete geçirmek gerekiyor. Oysa bunun yerine zaten aşıyı kabul etmiş gruplar döne döne aşılanıyor.
Bulaşma zincirini kıracak tedbirleri güçlendirmek, işyerlerini ıslah etmek, toplu taşımadaki riskleri azaltmak, testleri yaygınlaştırmak, pozitif vakaların yalıtımında başarılı olmak, artık üzerinde durulmayan bir konu.
Tam bir yıl önce, Psikeart dergisine yazdığım Pandemi ve Gelecek yazısında geleceğe ilişkin kehanetlerin nasıl gerçekleşeceği “kahramanlarının karakterine bağlıdır” diye yazmışım. Bu pandemiden de nasıl çıkacağımız, ne zaman çıkacağımız, bir bütün olarak “medeniyetimizin” karakterine, bir anlamda hepimizin karakterine bağlı.
Bu bir mücadele: medeniyetimizin ahlaki ve akılcı yönü mü ağır basacak, bencil ve dar görüşlü yönü mü? Herkesin, her vatandaşın bu mücadelede bir ağırlığı var.