İktidarın adayı belli: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. Muhalefetin adayı belli değil. Bu belki şu anda yakıcı olmasa da zaman geçtikçe ciddileşecek bir sorun. Millet İttifakı liderleri, Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener sanki seçimi kazanmaları garantiymişçesine Erdoğan’ın yerine geçecek kişinin seçilebilecek bir isim olmasından çok hangi nitelikleri taşıması gerektiği üzerinde duruyorlar.
Oysa dışarıdan bakınca önceliklerinin Erdoğan’ı sandıkta alt edebilecek, seçilebilecek adayı bulmak olduğu görülüyor. Geçenlerde “Nasıl bir cumhurbaşkanı sorusuna sizin yanıtınız ne?” diye bir yazı yazdım. Daha sonra bir YouTube yayını da yaptım. İzleyici yorumlarıyla ilgilenenler bu linke tıklayabilir. Cumhur İttifakının adayı zaten belli olduğu için, yorumlar muhalefet adayı nitelikleri üzerindeydi.
Yorumlar iki niteliği öne çıkardığını gördüm. İlki, beklenen yanıtlar: partizanlık yapmayacağını, tek adam yönetiminden parlamenter seçime dönüleceğini ilan etsin, güçler ayrılığına, çoğulcu demokrasiye, hukuk devletine saygılı olsun, yolsuzluklara izin vermesin ve bunun gibi.
İkinci nitelik ise okur ve izleyiciler tarafından gayet kısa ifade edilmiş: muhalefet adayı seçilebilecek bir isim olsun.
Dereyi görmeden paçayı sıvamak
Akşener’in olmazsa olmaz şartı Erdoğan’ı alt edebilecek ismin (belli süre içinde) iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçmeye, seçildikten sonra yerini beğenip bundan vaz geçmeyecek bir isim bulunması. Zaten “Başbakan olmak istiyorum” demesi de bunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu ise ölçülerini “devleti tanımalı” ve “uzlaşmacı olmalı” şeklinde daralttı.
Buradan da her iki liderin de seçimi garanti görme eğiliminde olduğu anlaşılıyor. Oysa değil. Üstelik bu denklemde bir de gizli değişken var. O da HDP ve HDP dışındaki Kürt seçmen. HDP’nin kendi adayını çıkarması zaten Erdoğan’a ve AK Parti-MHP iktidarına “yola devam” hediyesi gibi olacak. Ama Millet İttifakının Kürt seçmeni küstürmemesi, etkisini hafife almaması önem taşıyor. İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın hem yanlış hem gereksiz hareketi nedeniyle iktidarın muhalefet üzerine nasıl yüklendiği de ortada.
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun Duvar’dan Nergis Demirkaya ile mülakatında “Erdoğan yüzde 50+1’den rahatsız” ve “çoğu konuda anlaşamıyoruz” demesi önemli. Lâkin 2,5 saat seçimlere yönelik milletvekili hesaplarını konuşmak için de yeterli bir süre.
Seçilebilecek aday ne demek?
İlk akla gelen karizmatik olması, kitlelerle tepeden bakmadan ama yüz göz olmadan rahat ilişki kurabilmesi gibi özellikler. Aynı şekilde hem intikamcılık yapmayacak hem de önceki Erdoğan döneminden kalan yolsuzluk dosyalarını yargıya taşımaktan çekinmeyecek bir isim olması. Bir başka nokta, hakkında devletin derinliklerinde hazırlanmış ve adaylığı açıklandığında hükümet tarafından patlatılacak dosyalarının bulunmaması lazım.
Ama bu vitrin özelliklerinin unutturmaması gereken bir şey var.
Seçilebilecek aday, onu destekleyen partilerin il ve ilçe örgütlerinin tam desteğini alabilecek bir isim olmalı. Muhalefet seçmeninin yeni bir Ekmeleddin İhsanoğlu vakasına tahammülü kaldığını düşünmek hata olur. Örnek vermek gerekirse, 2018-19’da CHP yönetiminde İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na karşı bir hava oluştuğunda Ankara’ya “O yoksa ben de yokum” restini çeken Ekrem İmamoğlu, bunun karşılığını örgütün tam desteğiyle aldı. Henüz yeni kurulmuş olmasına rağmen İYİ Parti desteği de arkasındaydı.
Muhalefet adayı ne kadar karizmatik olursa olsun, adaylığıyla partiler ittifakının, hatta kendi partisinin tam desteğini alamıyorsa, sonuç hüsran olabilir.
Kılıçdaroğlu, Akşener ve altı-parti-platformu, önceliği seçilebilecek adayın saptanmasına vermezlerse pişman olabilirler.