2018’de o zaman Başakşehir futbol takımında oynayan futbolcu Arda Turan, bir hastanenin acil servisine ruhsatsız silahıyla girip kavgaya tutuştuğu kişiye silah doğrulttuğu, silahını ateşlediği için haberlere konu olmuştu. Sonrasında adli süreç işledi mi diye sorarsanız işledi. Turan’a korku kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş etmek, ruhsatsız silah bulundurmak ve kasten yaralama suçlarından toplamda 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası verildi ancak hükmün açıklanması geri bırakıldı; yani Turan hükümsüz serbest bırakıldı. Ancak bir daha bir suç işler de mahkemece suçlu bulunursa bu suçu da işleme alınacak.
Arda Turan, bir hastaneye girip yanında taşıdığı silahı rahatlıkla ateşleyebilen, bir kamu kuruluşunda rahatlıkla saldırıda bulunabilen, buradan bir ceza almadan hayatına devam edebilen tek kişi değil. 6 Temmuz’da Konya Şehir Hastanesinde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ekrem Karakaya silahla vurularak öldürüldü. Saldırgan da hastaneye silahla girebildi, doktora silahı doğrultup böyle bir cinayet işleyebildi.
Arada geçen sürede doktorlar, sağlık çalışanları kendilerine yönelmiş artan bir öfke ve şiddetle işlerini yürütmeye devam ettiler. Türk Tabipleri Birliği’nin rakamlarına göre son 11 yılda 100,000’i aşkın sağlık çalışanı saldırıya uğradı. 2021 yılında CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 5 yıl içinde 1,811 kişinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uyguladığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldığını, 18 bin soruşturmanın ise devam ettiğini açıkladı.
Sağlıkçılar bir kez daha iş bırakıyor
“Güvenli ortamda çalışmak istiyoruz. Böyle devam edecekse biz gönlümüzle, isteyerek hizmet vermek istemiyoruz. Veremiyoruz daha doğrusu,” diyor Konya’daki saldırıda meslektaşını kaybeden bir doktor, protesto için Şehir Hastanesinin önünde toplanan kalabalığa ve basın mensuplarına seslenerek.
Konya Valisinin basın mensuplarına açıklaması ise yuhalamalarla kesiliyor, bir doktor “bizi korumak zorundasınız” diye sesleniyor valiye.
Bu sebeple Aralık ayından bu yana eylemlerle seslerini yükseltmeye çalışan sağlık meslek örgütlerinin çağrısıyla sağlık çalışanları “bu sorunlar yeni değil, şiddetin yapısal kaynakları var ve sistemin değişmesi gerekiyor,” demek için bir kez daha iki günlüğüne iş bırakıyor.
Çalışanların omuzlarında sağlıkta dönüşüm
Sağlıkta şiddet eylemlerinin artmasının ardında iki neden sıralıyor uzmanlar: Birincisi sağlıkta dönüşüm programının çalışanlar üzerinde yarattığı yük ve kalite düşüşü, ikincisi ise popülist siyasetin yarattığı husumet dili.
2003 yılında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı, Kamu-Özel İşbirliği modeli ile sağlık sisteminde büyük altyapı değişikliğine sebep oldu. Teknolojik ekipmanlardaki artış ve şehir hastaneleri gibi mega projeler sağlık çalışanlarının omuzlarına bir yük olarak geri döndü. Performans değerlendirme, döner sermaye payı ve taban maaşların bir karışımı ile hesaplanan maaşlar hak kayıplarına sebep oldu. Bu kriterler uzun çalışma saatleri, daha çok hasta ve daha kalitesiz hizmet anlamına geliyordu.
Müşteriler, köleler, husumet
Kamu-Özel İşbirliği yeni değil, 1980 sonrası gelen özelleştirme dalgasının bir uzantısı. Özelleştirme ile kamu hizmeti alanların müşterileşmesi, bu müşterilerin aynı zamanda seçmen olması kamu hizmeti verenleri köleleştirildi, köleleri hedef haline getirdi. Halk sağlığı uzmanı Nuriye Ortaylı, Yetkin Report’taki yazısında özetlemişti: “Bugün olan budur: Kötü planlanmış bir sağlık sistemi. Eşitlik ve etkinliği kanıtlanmış girişimleri sunmaya odaklı, ekonomik bir sistem yerine, bazı çıkar gruplarına kaynak aktarımını esas alan bir sağlık finansmanı ve örgütlenmesi. Kaçınılmaz olarak bunun sürdürülemez olması. Sürdürülemez sistemdeki kaçınılmaz olan hasta memnuniyetsizliğinin nedeni olarak sağlık çalışanlarının hedef gösterilmesi.”
Sistemin sürekliliğinin sağlanması adına hedef haline gelen, günah keçisi işlevi gören sağlıkçılar işte bu sebeple şiddet karşısında savunmasız bırakılırken, bu şiddet sistematikleşiyor, meşrulaşıyor, failler cezasız kalıyor.
Faili anlamak, cezasızlık
Şiddet üzerine çalışma yürüten Sosyolog Feyza Akınerdem, “haksız tahrik”, ya da halk dilinde “sor bakalım neden?” sorusunun ardında bir meşrulaştırma pratiği olduğunu anlatıyor. “Faili anlama çabası, şiddet üretir diyor“ Akınerdem, devam ediyor, “Doktorlar öldürülüyorsa, orada faili meşrulaştıran bir toplumsal onay mekanizması aramalısınız. Kim artan biçimde şiddet görüyorsa gidin bakın, bu şiddeti meşrulaştıracak bir sistem vardır. Meşru görülmeyen bir şiddet sistematik de olamaz. Kadınlar, doktorlar, emekçiler, çocuklar sistematik olarak şiddete maruz kalıyor. Öldürülüyorlar. Neden? Meşru gerekçeler icad edilmiş. Onları ortadan kaldırmadan güvende değiliz”.
Aynı gün, Hacettepe Ünivesitesi Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde konuşma yapan yeni mezun Dr. Kaya Avşar “Üniversitemiz idari kadrolarının önceliği de siyasilerin beklentilerini karşılamaktan çok üniversitemizdeki bilim insanlarının isteklerini değerlendirmek olmalıdır,” dediği sırada araya giriyor Demiryürek, “rica ediyor” kibarca, konuşmasını sonlandırması için. Bir cümle daha edebiliyor Avşar, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir,” diyerek bitiriyor konuşmasını.
Perde kapanır, ses kalır
“Hekimler olarak insani koşullarda çalışmayı, özlük haklarımızı, emeklerimizin karşılığını almayı istiyoruz. Hastalarımıza nitelikli sağlık hizmeti vermeyi, yaşatmayı istiyoruz. Vicdanımızla baş başa bırakılmayı değil, hep beraber olmayı istiyoruz. Merhamet değil haklarımızı istiyoruz,“ diyor Avşar öncesinde. Bir de Selçuk Üniversitesindeki arkadaşlarını selamladığını söylüyor.
Üç gün önce Konya’da Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunları ellerine tutuşturulan hekimlik yemininde “Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime” cümlesinden cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal konum ifadelerinin çıkarıldığını fark edip metnin orjinalini okumaya başlayınca, elektrikler kesiliyor, perdeler kapanıyor öğrencileri durdurmak için. Sesleri duyuluyor yine de.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medyadan sesleniyor: “Şiddeti uygulayanlara sus pus olup, hakkını isteyen sağlık personeline ‘giderlerse gitsinler’ demenizin bedelidir bu yaşananlar. Onlar kalacak, siz gideceksiniz”. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, verilmesi gereken tepkiyi hatırlatıyor CHP liderinin isyanına karşılık olarak: “Bir hekimin katledilmesi karşısında zerre kadar üzüntü içermeyen şu sözleri milletimizin vicdanına havale ediyorum. Bizim yüreğimiz yanıyor Kemal Bey. Biraz da olsa üzgün görünemez miydiniz?” İYİ Parti milletvekili Aylin Cesur soruyor: “Daha kaç can gidecek?”
Tüm bunların ardından akşam saatlerinde RTÜK açıklama yapıyor, Dr. Ekrem Karakaya’nın öldürülmesi ile ilgili haberlere yayın yasağı getiriliyor. Perde kapanıyor. Ama sağlıkçılar, doktorlar seslerini duyurmaya devam ediyor.