Twitter, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile bağlantılı 7 bin 340 adet hesabı, manipülasyonu engelleme politikalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle kapattığını duyurdu. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da sert bir açıklamayla hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a destek hesaplarının hükümet tarafından tek merkezden yönetildiğini reddetti, hem de Twitter’i bir “ideolojik kara propaganda” aracı ilan etti; bunu da yine Twitter hesabı üzerinden duyurdu.
Bu, ABD merkezli sosyal medya şirketinin Türkiye’deki trol ve bot ağlarına yönelik ilk operasyonu değil. 2014’teki ilk operasyonu Hürriyet’te bir haberle kamuoyuna duyurduğumuz gün Türkiye’de hükûmet Twitter’a erişimi engellemişti.
Sosyal medya devinin bugünkü adımının nasıl bir politika değişikliğine işaret ettiğini anlamak için gelin altı yıl öncesini hatırlayalım: 17 Mart 2014 tarihinde Twitter’ın ABD’deki yönetim kadrolarında yer alan bir kaynağımla konuşmuştum. Ondan aldığım ve ertesi gün teyit edebildiğim bilgiler 20 Mart günü Hürriyet’in birinci sayfasında duyuruldu, ekonomi sayfasında manşet oldu, Hürriyet Daily News’ta da İngilizce yayımlandı.
Bu haberi okumuş muydu bilmem ama aynı gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bursa mitinginde konuştu. “Twitter mivitır hepsinin kökünü kazıyacağız. Uluslararası camia şunu der, hiç beni ilgilendirmiyor” dedi. Hükûmetin daha sonra “FETÖ ele geçirdi” diye OHAL kapsamında bir KHK ile kapatacağı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) aynı gün harekete geçip Twitter’a erişimi engelledi.
Dönüm noktaları: Gezi ve 17-25
Olayın arka planı şuydu: İktidar partisi, Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı protestoları sırasında sosyal medyayı “muhalefete kaptırdığı” sonucuna varmıştı.
O dönemde çoğu Fethullahçı hesap, Gezi Parkı protestocularına karşı sosyal medyada iktidar partisinin söylemlerini destekliyordu. Tıpkı AKP’liler gibi Fethullahçıların çoğuna göre de Gezi Parkı protestocuları “terörist” idi.
Twitter’da bu görüşe nesnel olgulara dayanarak karşı çıkan, Gezi Parkı protestolarının demokratik ana damarına şahitlik etmiş benim gibi gazetecilere hem Fethullahçı, hem de AKP’li hesaplar organize bir şekilde saldırıyordu.
Fethullahçıların Twitter’daki bu desteğine rağmen iktidar, sosyal medyayı “muhalefete kaptırdığı” sonucuna varınca ipleri eline almaya karar verdi. Özellikle Eylül 2013’ten itibaren AKP’nin gençlik kolları seferber edildi.
Fethullahçılarla iktidar partisinin dershanelerin kapatılma sürecinde giderek gerilen ilişkisi 17-25 Aralık 2013 operasyonlarıyla beraber açık bir savaşa dönüştü. İki grup artık sosyal medyada da karşı saflardaydı.
Twitter savaşları ve ilk yasak
Siyasal İslamcılığın doğasında ne bireysellik ne de eleştirel düşünce ve çoğulculuk kültürü var. Dolayısıyla hem AKP hem de Fethullahçılar sosyal medyayı, tıpkı siyasi ve toplumsal kurumlarda yaptıkları gibi örgütlenerek “fethedilecek” ve “hükmedilecek” bir alan olarak gördü.
Bu yüzden 2014 başından itibaren Türkiye’de “Twitter karıştı.” Gezi Parkı sürecinde, bu platforma hâkim olan bireysel, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi, yaratıcı ve eleştirel söylem görünmez oldu. Çünkü bir yandan AKP’nin, bir yandan Fethullahçıların organize bir şekilde kurdurup işlettiği trol ve bot hesaplar yoğun bir çaba içine girmişti.
“Gezicilerin” kendiliğinden gelişen, doğal ve örgütsüz hareketi sokaklardan olduğu gibi Twitter’dan da yavaş yavaş çekilmiş, meydanı AKP’nin ve Fethullahçıların maaşlı veya gönüllü “partizanlarına” bırakmıştı.
İşte Türkiye’nin ilk Twitter yasağı bu ortamda geldi. Bugün Twitter’ın attığı adımın o günkü ‘bot temizliği’nden farkı da burada yatıyor.
2014’teki haberimde, Twitter’daki kaynağım şunu vurgulamıştı: “Siyasi olarak hangi tarafta olduğuna bakmaksızın robot (gerçekçi görünen sahte hesap) temizliği yapıyoruz.”
Gelelim bugüne
12 Haziran’daki Twitter açıklamasında ise özetle şu vurgular var:
● Türkiye, Rusya ve Çin’de “devlet destekli enformasyon operasyonları” yapıldığını tespit ettik.
● Davranış analizlerinden çıkardığımız teknik sinyallere göre Türkiye’de [AKP’nin] gençlik kolları ve merkezi bir ağ bunun sorumlusu.
İl ve ilçelerde örgütlü gençlik kollarının 2013’ten beri Twitter’da faal olduğunu söylemiştim. “Merkezi ağ” ile kast edilen ise AKP’nin 2015’ten itibaren yoğunlaşan yeni girişimleri olmalı.
İktidar partisi, gençlik kollarının performansını yetersiz bulmuş olacak ki, doğrudan genel merkeze bağlı yeni bir sosyal medya operasyonu başlatmıştı. Bunu da Mayıs 2015’te Hürriyet Daily News’da duyurmuştuk.
Bu süreçte “botnet” denilen ağlar genişletildi, bot hesaplar Twitter tarafından tespit edilip silindikçe yenileri yaratıldı. Gerçek insanlardan oluşan trollerin sayısının ve maaşının artırıldığı iddiaları ile bunları yönettiği öne sürülen siyasetçilere yakın kişilerin isimleri sosyal medyada paylaşıldı. Ayrıca irili ufaklı birçok halkla ilişkiler şirketi bu süreçte iktidar partisi tarafından seferber edildi.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 2015’teki raporunda da değindiği “AK Trol” fenomeni, o tarihlerden beri iktidar partisinin içinde bile tartışılıyor. Hatta hatırlayın, Eylül 2015’te o dönemde hâlâ başbakan olan Ahmet Davutoğlu bile trollerden şikâyet etmişti.
Davutoğlu tasfiye edildi, troller kaldı
Davutoğlu tasfiye edilirken AKP içinde trol ve botların faydasına inananların iktidarı sürüyor gibi görünüyor. Ama bugün de iktidar partisi içinde bu trol ve botlardan medet umanlara karşı kayda değer itirazlar olduğunu, oradaki kaynaklarımızdan biliyoruz.
Spesifik olarak trol ve botlarla ilgili görüşleri ne olursa olsun, kamuoyuna açıklanan resmi politikalarda bile iktidarın, bir kamusal alan olarak sosyal medyaya da bir “intizam” verme girişimlerini sürdürdüğünü görüyoruz. Örneğin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un 10 Haziran’da yayımladığı “sosyal medya rehberi” bu yönde bir sinyal olarak yorumlanabilir.
Twitter’ın 2014’te siyasi açıdan daha nötr bir dil kullanırken bugün “devlet destekli” sosyal medya botlarına dikkat çekmesi işte bu açıdan önemli.
Trump’tan Putin’e dek
Dünyanın en büyük dijital platformları, demokratik bir kamusal alan olarak sosyal medyaya yönelen başlıca tehdidin otoriterleşen devletler ve partizanlık olduğunu düşünüyor artık.
Platformlar tarafındaki bu politika değişimi sürecini başlatan da aslında Türkiye’deki gelişmeler değil, Donald Trump’ın –iddialara göre Rus devletinin desteğiyle– ABD başkanı seçilmesinden beri artan kamuoyu baskısı ve regülasyon tehdidi olsa gerek.
Henüz Trump başkan seçilmeden önce, 5 Ekim 2015’te “Putin’in trol fabrikasını” Hürriyet’te yazmıştım, meraklısı detayları oradan okuyup Türkiye ile Rusya’daki durumu kıyaslayabilir.
Öyle ya da böyle, demokrasimiz açısından en büyük sorun Twitter’ın veya Amerikalıların veya Rusların veya bir başkasının ne yaptığı değil aslında.
Demokrasimiz açısından en büyük sorun, çoğulculuğu özümseyememiş ana akım siyasi kültürümüz. İfade ve basın özgürlüğü önündeki engelleri yaratagelen de bu baskın kültür.
Namık Kemal “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar” diyeli bir asırdan fazla olmuş.
Bireylerin her platformda fikirlerini özgürce seslendirmesinin aslında tüm toplumun yararına olduğunu ülke olarak ne zaman idrak edebileceğiz acaba?