Geçtiğimiz hafa sonu Dünya biyoçeşitlilik günüydü. Ben de bir acil durum yazısı yazarak azot kirliliğine dikkat çekmiştim. Tesadüf olacak, bu yazıdan sonra Türkiye çevre gündeminde Marmara Denizi’ndeki deniz salyası görüntüleri yer almaya başladı. Uzmanlar basında yer alan haberlerde bu hadisenin küresel ısınmanın bir sonucu olduğu konusunda uyarılarda bulunuyorlardı. Haber, sadece Türkiye’de değil uluslararası basında da yankı buldu.
Denizlerimiz, sadece deniz ürünleri tüketerek romantik bir gün batımı yaşadığımız yerler olmaktan öte, hem ekonomik hem de ekolojik olarak çok önemli ekosistemlerdir. Deniz salyası haberleri, denizlerimizin kıymetini bilmediğimizi gösteriyor. Nasıl mı?
Deniz suyu sıcaklıkları artıyor!
Deniz suyu sıcaklıkları tüm dünyada artıyor. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi verileri, ortalama küresel deniz yüzeyi sıcaklığının son 100 yılın her on yılında yaklaşık 0,13 derece arttığını gösteriyor. Denizel biyolojik çeşitlilik sıcaklık artışına bağlı olarak tehlike altında. Artan sıcaklar denizlerdeki kirliliği de artırıyor. Özellikle evsel atıkların denizlere ulaşması, sıcaklık artışları ile beraber fitoplanktonların sayısının artmasına neden oluyor. Fitoplanktonlar, fotosentez yapan tek hücreli canlılar, varlıkları denizel biyoçeşitlilik ve Dünya için önemli, ancak sayılarının kontrolsüz artması sucul ortamlardaki canlı yaşamını tehdit ediyor.
Azot döngüsünün bozulması fitoplanktonların sayısını artıyor
Fitoplankton artışının en önemli sorumlusu, azot ve fosfor içeren atıklar. Bunları içeren atıklar deniz suyunda yaygın olarak bulunduğunda fitoplanktonların sayısı kontrolden çıkabilir. Bu atıklar çok uzun süredir Marmara Denizi’ni tehdit ediyor. Yaklaşık 20 milyon insanın atık suyunun ulaştığı Marmara Denizi fitoplankton patlamaları ile çoktan tehdit altına girmiş durumda. Ayrıca, Marmara Denizi besince zengin Karadeniz’den beslenen bir ekosistem olarak tanımlanabilir. Yani, insan kaynaklı atıklar Karadeniz’den gelen deniz suyunun da etkisiyle fitoplanktonların Marmara Denizi’nde kontrolden çıkmasını sağlayabilir.
Fitoplanktonlar denizlerin sağlığı için önemli, ancak…
Fitoplankton sayılarının kontrolden çıkması denizlerin oksijen açısından fakir bir ekosistem haline gelmesine neden oluyor. Sonuç, bugünlerde gördüğümüz mukus benzeri görüntülerin denizler üzerinde oluşması. Bu oluşan mukus benzeri madde tek başına zararlı değil; uzmanlar, bu maddenin protein, karbonhidrat ve yağın bir kombinasyonu olduğunu söylüyorlar. Ancak, oluşan bu mukus benzeri madde E. coli olmak üzere birçok mikroorganizmayı çekerek deniz yaşamını darboğaza sokan bir kirliliğe neden oluyor.
Biyoçeşitlilik geri dönüşümsüz olarak tehdit altında…
Mercanlarla çalışan Türk bilimciler, yaptıkları çalışmalar sırasında mercanların tamamen deniz salyası ile kaplandığını gözlediler. Hareketsiz organizmalar olan mercanlar için deniz salyası önemli bir tehdit olarak değerlendiriliyor çünkü mercanların hızla ölümüne yol açarak deniz diplerinin çölleşmesine neden oluyor.
Omurgasız yaşamı tehdit altında…
Deniz salyası şüphesiz Marmara Denizi’nin biyolojik zenginliklerinden omurgasızları olumsuz etkiliyor. Bugünlerde de kıyı şeridine ulaşan mukus tabakası balıkların üreme alanlarını tehdit etmeye başlamış durumda. Küresel ısınmanın ve en önemlisi de insan nüfus artışının getirdiği baskı ekonomik olarak da olumsuz etkileri beraberinde getirecek gibi görünüyor. Özellikle balıkçılık sektörü sıkıntı yaşayabilir. Türkiye’nin üzerine yeni bir ekonomik yük oluşmaması ve en önemlisi sahip olduğumuz eşsiz biyoçeşitliliğin zarar görmemesi için Marmara Denizi’ndeki atık su baskısının azaltılması artık bir zorunluluk. Bir kez daha altını çizmem gereken nokta ise küresel ısınma ve küresel ısınmanın olumsuz etkilerini artıran azot kirliliğine kesinlikle dikkat etmemiz gerektiği; tabii insan nüfus artışındaki kontrolsüz ivmeyi de kenara koymayalım.