Ekonomi kuşkusuz şu anda Türkiye’nin en önemli meselesi. Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı ve Osman Kavala’nın tahliyesini isteyen on büyükelçi üzerine ortaya çıkan-ve neyse ki çabuk son bulan- kriz liranın değerini daha da düşürdü. Zaten zor geçeceğini bildiğimiz bir kış, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle daha da zor hale geldi. AK Parti hükümetini kolay günler beklemiyor. Bu durumun Türkiye’nin sosyal yapısını tehdit edecek hale gelmesinden, sosyal hareketlere yol açma ihtimalinden endişe ediyorum.
Gelelim anketlerin ne dediğine. Ekim 2021 Türkiye Raporu araştırmamızda tam bir senedir gelişimini izlediğimiz trendlerin kalıcı hale gelmeye başladığını gördük. Birincisi artık Millet ve Cumhur İttifakı’nın başa baş görünüyor. Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere Millet ve Cumhur İttifakı’nın oy oranları kararsızlar dağıtılmadan önce %28 ve dağıtıldıktan sonra %40 seviyesinde ölçtük. Kararsızlar dağıtıldıktan sonra iki ittifak arasındaki farkı muhalefet lehine çeviren ise HDP ve muhalefette bulunan diğer partilerin, DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi’nin, oy oranları. Bu şekilde hesaplandığında muhalefet oyların %60’nı ve iktidar %40’ını alabiliyor. Eylül 2019’dan beri yaptığımız Türkiye Raporu anketlerinde makasın hiç bu kadar açıldığını görmemiştik.
Muhalefet mi kazanıyor, iktidar mı kaybediyor?
Bu tabloda enteresan bir başka sonuç daha var; iktidar kaybediyor ancak muhalefet kazanmıyor. AK Parti ve MHP’de Eylül 2020’de başlayan oy kaybının çoğu muhalefet partilerine gitmiyor. İYİ Parti’nin bu süreçte bir yükseliş trendi yakaladığı görülüyor; oylarını %15-17 aralığına yerleştirdi. DEVA ve Gelecek anlamlı bir gelişme göstermezken, CHP henüz yerel seçim başarısını genel merkez desteğine dönüştürebilmiş değil. İktidar partilerinin azalan desteği kararsızlar mahallesinde toplanıyor. Öyle ki Ekim ayı itibariyle bizim ölçümümüze göre kararsızlar %17 seviyesinde bulunmakta. Bunların önemli bir kısmının bir önceki seçimlerde AK Parti veya MHP’ye oy verdiğini görüyoruz.
Kararsızlar ne yapar?
Bu sorunun cevabı 2023’ün dengesini belirleyecek. Bu soruyu cevaplamak için mutsuz AK Parti seçmeninin geçmişte ne yaptığına bakmakta fayda var. Türkiye Raporu olarak 2011-2018 yılları arasındaki seçimlerde AK Parti’nin en çok oy aldığı 100 ilçenin sandık sonuçlarını analiz ettik. Bu ilçelerde AK Parti’nin oyu ne zaman düştüyse, o ilçelerde seçime katılım da düşmüş. Aşağıdaki grafik bunu gösteriyor. Bu da bize kızgın AK Parti seçmeninin tipik davranışının sandığa gitmemek olduğunu gösteriyor.
Bana kalırsa bu davranışın iki temel sebebi var. Birincisi bu süre zarfında işlerin hiç bugünkü kadar kötü olmaması. İkinci sebebi ise yine bu süre zarfında kızgın AK Parti seçmeninin kimlik olarak kendini rahat hissedeceği alternatifler olmaması.
Ekonomi mi, Kimlik mi?
2018’de İYİ Parti seçime katıldı ancak kimliği henüz oturmamış ve etki alanı bu kadar genişlememişti. Şimdi durum farklı. Artık muhalefette AK Parti seçmeninin kimlik olarak kendini yabancı hissetmeyeceği oyuncular var. Bu neden önemli? Çünkü seçmen sadece ekonomi ve yönetim becerisi gibi rasyonel sebeplerle tercihini belirlemez. Seçmenin oy verme tercihine yön veren kararların önemli bir kısmı da duygusaldır ve kimlik bu duyguların en önemlisidir. Geçtiğimiz on yılın kutuplaştırıcı ortamında şeytanlaştırılan CHP ve Kılıçdaroğlu henüz kararsız AK Parti seçmeni ile duygusal bir köprü kurmaktan uzak. Öte yandan Akşener, Babacan ve Davutoğlu’nun bu alandaki potansiyeli daha yüksek.
Bir siyah neden Trump’a oy veriyorsa…
Yazının bu kısmında mega kimliklerden bahsetmek lazım. Amerikalı gazeteci Ezra Klein “Why We’re Polarized” kitabında, iç içe geçmiş siyasi ve sosyal kimliklerin bir araya gelmesiyle oluşan mega kimliklerden bahseder.
Bu kavramı Trump’ın söylemlerine bakarak normalde ona oy vermeyeceği düşünülen bir seçmenin neden hala Trump’a oy verdiğini anlatırken kullanır. Örneğin beyaz olmayanlara karşı açıkça ırkçı söylemleri olan Trump’a siyahi bir Amerikalı neden oy verir? Çünkü kendisini “latte içen, liberal demokratların” karşı mahallesinde tanımlamıştır ve sosyal tercihlerini de içeren cumhuriyetçi-muhafazakâr mega kimliği, her şeye rağmen Trump’a oy vermesine sebep olur.
Benzer bir durumun Türkiye’de de olduğunu düşünüyorum. Ekonomik olarak zor durumda olan orta alt gelir seviyesindeki vatandaşların bir kısmı, hükümet onların açıkça aleyhine politika tercihi yapsa dahi anketlerde ya hala Cumhur İttifakı partilerine oy vereceklerini ya da kararsız olduklarını ifade ediyorlar. Bu durum son 10 yılın vahşice kutuplaştıran siyasetinin faturası.
MHP faturayı ödemekten vaz geçebilir mi?
Bu sorun muhalefet açısından zor ama çözümsüz değil. Bundan 1,5 sene öncesinde muhalefetin son kertede bir kimlik sıkıntısı yaşayacağını değerlendirerek, muhalefet tarafında merkez sağ ağırlıklı yeni bir ittifak kurulması gerektiğini öne sürmüştüm. Bu düşüncem değişmedi ancak muhalefet partilerinin mevcut tercihleri bunu daha fazla konuşmayı anlamsız kılıyor. O zaman ne yapılabilir? Yapılması gereken Millet İttifakı’nın genişletilerek, CHP tekelinde oluşmuş muhalif mega kimliğinin normalleştirilmesi. Bunu tek düşünen ben olmamalıyım ki geçtiğimiz haftalarda Millet İttifakı DEVA ve Gelecek Partisi’ne ittifaka katılmaları için davette bulundu.
Ekonomideki kötü gidişatın faturası hem vatandaş hem de Cumhur İttifakı için kabarıyor. Bir aşamada MHP artık ben bu faturayı ödemek istemiyorum diyerek erken seçim talep eder mi? Eskiden olsaydı belki ama bugünün koşullarında pek ihtimal dahilinde değil. Öte yandan toplum bu faturaya dayanamaz hale geldiğinde seçim atmosferine girilebilir.
Muhalefetin o zamana kadar kimlik problemini çözmesi gerekiyor.