– Dereyi görmeden “Ankara cepte, İstanbul sırada” sözlerine paçaları sıvamak Kılıçdaroğlu ve Akşener’i hezimete götürebilir
Doğrusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da yapabileceği bütün hataları yapıyor ama, iktidar onda.
Örneğin Erdoğan kendi adaylarını gölgede bırakıyor. Binali Yıldırım’ı önce Başbakanlık, sonra Meclis Başkanlığından “(Yıldırım’ın kendi deyimiyle) “erken emekli” edip İstanbul sahasına sürdü ama AK Parti teşkilatı Başkan diye bir kişiyi tanıdığı için Yıldırım’a elinin ucuyla sahip çıkıyor. Ankara’da Mehmet Özhaseki kamuoyu önünde Mansur Yavaş’la tartışma yapmak için liderinden izin istiyor ama Erdoğan Türkiye’de 81 il merkezi ve 992 ilçedeki bütün muhalefet adayları karşısında tek aday olarak kendisini koymak istiyor. İzmir’de Nihat Zeybekçi AK Parti’ye Egeli bir tanıtım kampanyası ile başlamışken, Erdoğan’ı MHP lideri Devlet Bahçeli’yle birlikte karşısında buluyor.
Örneğin Erdoğan, Bahçeli’nin zorlamasıyla öne çıkardığı “Beka” kampanyasının tutmadığını gördü. Kampanyanın başlangıcında CHP, İYİ ve Saadet’i, sırf HDP’yi terörist ilan etmedikleri için terörist işbirlikçisi ilan eden Erdoğan, en son “HDP’ye oy verenler terörist değil, HDP’li [yöneticiler] terörist” deme noktasına geldi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun CHP’li İstanbul Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’nu “Sezgin Tanrıkulu’dan tiksindiğini” söylemeye çağırmasının nasıl ters teptiğine şahit oldu. Ama bu söylemin ters teptiğini, Kürt oyları sadece HDP etrafında değil, HDP’nin aday göstermediği yerlerde muhalefet adaylarına topladığını gördüğü halde, Bahçeli vetosunu aşamıyor.
Son olarak Kabataş palavrasının kötü bir tekrarı olarak piyasaya sürülen, ama Erdoğan yörüngesinde olsalar da vicdanlı yazarlar tarafından dahi yalanlanan 8 Mart’ta İstiklal Caddesindeki Kadınlar Günü yürüyüşünde “Ezan protesto edildi” kampanyasının dar bir çevre dışında yankı bulmadığı görüldü.
Örnekler çoğaltılabilir. Ama dediğimiz gibi Erdoğan iktidarda ve iktidarın bütün imkânlarını, iktidarını sürdürmek için kullanmaktan çekinmediğini şimdiye dek defalarca gösterdi. Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, T24 sitesinde Bilgisayar Mühendisleri Odası uzmanlarının iddialarına dayanarak, Yüksek seçim Kurulunun kullandığı Seç-Sis programının, istenirse muhalefet adaylarının kazandırılmayacağı şekilde müdahalelere imkân verdiğini yazdı.
Ama yalnızca o da değil. Erdoğan adayları değil kendisini öne çıkararak aslında hayat pahalılığından Suriyeli göçmenlere kadar her sorunun faturasını üzerine alıyor ama bu durum, ona bir ikazda bulunmak isteyen kendi seçmeninin ondan koptuğunu göstermez. Seçmenin büyük kısmı henüz Erdoğan’dan bıkmış, o gitsin de kim gelirse gelsin dediği izlenimi vermiyor. Belediye seçimleri, iktidarı değiştirmeyeceği için, iktidara uyarıda bulunmak için ideal zeminlerdir.
Dolayısıyla muhalefetin düşeceği en büyük hata, şu anda kamuoyu yoklamalarında AK Parti’yi inişte gösteren seçmenlerin 31 Mart’a kadar görüşünü değiştirmeyeceğini düşünmek, hatta 31 Mart’ta desteğini azaltmış olsa dahi Erdoğan’dan, AK Parti’den koptuğunu var saymak olacaktır.
Bu konuda muhalif cephede en akılcı taktiği güdenler HDP ve Saadet gibi görünüyor. Güçlü oldukları alanlarda sessizce çalışıyor, iktidarla söz dalaşına girmiyorlar.
Aslında CHP ve İYİ de bu seçimde iktidarla söz dalaşına girmeme konusunda şu ana kadar kendilerini iyi tutuyorlar. Tabii bunda medyanın artık yüzde 90 oranında Erdoğan yörüngesinde olmasının da payı var. CHP İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’nu “İşte sizi de çıkarıyoruz ya…” böbürlenmesiyle canlı yayına çıkaran CNN Türk’ün bundan saniyeler sonra İmamoğlu daha açış cümlesini ederken yayını kesip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını herhangi bir açıklama yapmadan vermeye başladığını gördük. Bütün kanallar AK Partili Ömer Çelik’in her açıklamasını canlı vermese, Mansur Yavaş’ın –artık şikâyetçinin avukatının dahi arkasında duramadığı- suçlamalar karşısında verdiği yanıtı kimse bilmeyecekti; çünkü Yavaş’ın yanıtları haber yapılmıyordu. Geçenlerde Ruşen Çakır’ın Medyascope’taki tahlilinde söylediği gibi, şimdiye kadarki seçimlerde, bugünle karşılaştırıldığında hâlâ bir nebze özgürlüğe sahip olan gazete ve televizyonlar, muhalif seslere de bir ölçüde yer veriyor, bu da AK Parti’ye söz dalaşı zemini oluşturuyordu. Aslında medyanın tek sesli hale gelmesi dönüp iktidarın etkisini vurmaya başladı denebilir.
Ama CHP ve İYİ cephesindeki asıl vahim hata eğilimi, “Ankara cepte, İstanbul’un eli kulağında” havasına kendilerini kaptırmış görünmeleri.
Türkiye’nin tanık olduğu en sert ve iç ve dış politika üzerinde belki de en çok etkisi olacak 31 Mart seçimleri öncesinde yayılan bu “zaten kazandık” havası ve onunla gelen rehavetin faturası Kemal Kılıçdaroğlu’na da, Meral Akşener’e de çok ağır olabilir. Tunç Soyer İzmir’i CHP-İYİ elinde tutacak gibi görünüyor. Ama Ankara’da Yavaş, hele İstanbul’da İmamoğlu için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu rehavet havasıyla çekişmeli geçeceği anlaşılan Bursa, Adana ve Antalya’nın da AK Parti-MHP ittifakında kalması şaşırtıcı olmaz.
Öte yandan son birkaç seçimin en büyük defosu olan sandığa sahip çıkılması, oy sayımı bitip tutanakların imzalanmasına dek sandık başından ayrılmamak konusu ve CHP’nin bu konuda ağır sabıkası var; İYİ Parti de ilk ciddi sınavını verecek.
CHP’nin sabıka sahibi olduğu bir diğer konu da tam seçim kampanyası hızını almışken bütçeyi kısma konusu; özellikle de kazanma ihtimali olan seçim bölgelerinde. Bunda yıllardır parti kademelerine hâkim olmuş “Parti açık kalsın yeter” şeklinde özetlenebilecek bürokratik anlayışın ve iktidar perspektifi kaybının da etkisi olabilir.
CHP-İYİ cephesinin seçime iki hafta kala düşebileceği bir başka hata da Erdoğan’ın yaptığını taklit etmek olacaktır. Yani, Kılıçdaroğlu’nun CHP, Akşener’in İYİ Parti kökenli büyükşehir adaylarıyla Erdoğan’ın yaptığı türden ortak mitingler yapmaları, hem aslında ayrı dünyaların insanı olan tabanlarındaki, neticede belediye başkan adayı etrafında yoğunlaşmış birlikteliği zedeleyebilir, hem de aday belirleme sürecindeki tartışmaları alevlendirebilir. Akşener, kadın lider olması ve CHP tabanında da sempatik görülmesi nedeniyle daha şanslı ama özellikle Kılıçdaroğlu’nun büyükşehir adaylarını gölgeleme ihtimali olacak şekilde öne çıkması pahalıya patlayabilir.
Özetle, dereyi görmeden paçaları sıvamak, seçime daha iki koca hafta varken “kazandık” havalarına girmek muhalefete pahalıya patlayabilir.