Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam danışma kampını açarken yaptığı iki saate yakın konuşmada ismen anmadığı tek muhatabı İYİ Parti oldu. Bir tek yerde “dörtlü ittifak” diyerek ve İYİ Parti sadece CHP ile seçim ittifakı yapmış olmasına rağmen HDP ve Saadet ile aynı paranteze alarak, dolaylı olarak hatırlatmış oldu, ama ismen anmadı.
AK Parti’nin seçim ortağı MHP’ye yeniden teşekkür etti gerçi ama Devlet Bahçeli’nin AK Parti’yi yüzde 40’ın altına iten 18.81 seçim hesabını kabul etmediğini de gösterdi: Cumhur İttifakının toplam yüzde 52 oyunun yüzde 44 buçuk kadarı AK Parti’den geliyor, MHP’ye yüzde 7 buçuk kalıyordu.
İYİ Parti’ye öteden beri AK Parti yönetim katlarında MHP’nin alternatifi olarak bakanlar biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte, örneğin “Andımız” tartışmaları sırasında, adeta nispet verircesine İYİ Parti lideri Meral Akşener’e yakın davranmıştı. 31 Mart seçimlerindeki yakın işbirliğine karşın, sonrasında Bahçeli’nin üst perdeden söylemleri, örneğin “18.81” mesajında kendisini Cumhurbaşkanının “denge ve denetleme” makamı olarak göstermesi AK Parti bünyesinde hoş karşılanmadı. Cumhur İttifakının daha çok MHP’ye yaradığı, bazı belediyelerin AK Parti’den MHP’ye geçmesi ve Büyükşehir belediyelerinde MHP’nin ilçe belediyelerinde öne çıkmasına karşın Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının CHP’ye geçmiş olması konuşuluyor. Kızılcahamam’da da konuşuluyor.
Erdoğan’ın Kızılcahamam konuşmasında diğer bütün partileri yerden yere vurmasına karşın İYİ Parti’ye dokunmaması bu bakımdan dikkat çekici.
Erdoğan zaten HDP’yi “PKK’nın görüntüsü” ve “PKK güdümünde” sayıyor. Konuşmasında da HDP’nin İstanbul, Ankara ve CHP’nin kazandığı diğer büyükşehirlerde seçime girmeme kararını, tehlikeli bir şekilde CHP’nin de dolaylı olarak PKK ile işbirliği yaptığı şeklinde eleştirdi. Tehlikeli, çünkü 21 Nisan’da Çubuk’taki şehit cenazesinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı dahi, “siyasette şiddete karşıyız” demiş olsa da sonrasında sıraladığı “ama”larla, adeta doğal gösterdi; “Kalkıp PKK’lının şehit ettiği cenazeye” neden gittiğini sorguladı. Kılıçdaroğlu, saldırı anından itibaren CHP’lileri sakin olmaya, “kışkırtmaya kapılıp” sokağa dökülmemeye çağırdığı halde, “nefret söylemi içinde toplumu bölmeye” çalışmakla suçladı. (Bu arada 15 Temmuz 2016 darbe girişimini önceden ima eden Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un, 27 Nisan yazısında, CHP’yi HDP yönlendirmesiyle ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalışmakla suçlaması da dikkat çekiciydi; geçerken kayda düşelim.) Erdoğan konuşmasında, kendisini “CHP’den hatta HDP’den fazla” üzdüğünü söylediği Saadet Partisine de sert çıkışlar yaptı. AK Parti içinde kendi yörüngesinden çıkmış eski yol arkadaşlarına ağır sözler söyledi; ihanetle suçladı.
Tekrar edelim: bir tek İYİ Parti’ye ismen dokunmadı.
Bunu neden “Neden dokunmadı? Ona da vursaydı” demek için söylemiyorum. Erdoğan’ın yeni taktiğini anlayabilmek için söylüyorum.
Erdoğan’ın İYİ Parti’ye dokunmamasının nedeni, sadece –Pazartesi günü önemli açıklamalar yapacağı öne sürülen- MHP lideri Bahçeli’ye karşı elinde bir koz tutma çabası değil. Bununla birlikte, İstanbul seçimleri tekrarlandığı takdirde, CHP’yi HDP ile hatta PKK ile bir göstererek 31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’na oy veren İYİ Parti seçmeninin sandığa gitmemesini sağlamak.
Tutar mı? Konuştuğum İYİ Parti kurmayları “Bizim seçmen eğitimli, bu oyuna gelmez” diyor. YSK’nın İstanbul’da seçim tekrarına gitmesi halinde şapkadan daha neler çıkacağını bilmiyoruz. Erdoğan’ın konuşmasında “Adalet ve İçişleri Bakanından Aile Bakanına kadar” talimat verdiğini “bunların” diye hitap ettiği CHP’nin üzerine her zeminde gidileceğini söylediği unutulmamalı. Ne de olsa 16 küsur yıllık devlet yönetim tecrübesiyle, neler yapılabileceğini bilerek konuşuyor Cumhurbaşkanı.
Bu süreçte belirleyici olan yine de YSK’nın vereceği karar.
Ancak bu arada, YSK Başkanı Sadi Güven’in, (Tele-1 yayınında ortaya konduğu üzere) AK Partili belediye başkanlarının, siyasetçilerin ziyaretini “hemşeri ziyareti” sayarak kabul etmesi, orada siyasi yorumlara izin vermesi, tarafsızlık görüntüsünün zedelenmesine neden oluyor.
AK Parti, bu arada İstanbul’un Büyükçekmece ve Maltepe ilçelerinde sandık kurullarının kamu görevlilerinden oluşmadığı gerekçesiyle yaptığı itiraza ek olarak (ki Erdoğan İş Bankası, Garanti Bankası gibi isimler vererek suçlamada bulundu) bir de “kısıtlı seçmen” itirazında bulundu. 5,515 kişinin daha ilçe seçim kurullarınca soruşturulması kararı bunu gösteriyor. Kısıtlı seçmen, hem akıl sağlığı kendi başına iş görmeye uygun olmayan vatandaşlar için, hem yaşlılık ve engellilik nedeniyle kendi başına iş göremeyecek vatandaşlar için, hem de bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı ceza alan mahkûmlar için kullanılıyor. Bu son alt başlık, özellikle Maltepe Cezaevinde usulsüz oy kullanıldığı iddialarını da içeriyor.
YSK bunun için de ek süre başlatmış bulunuyor.
Bunun anlamı, YSK kararının Mayıs’ın ilk haftasına sarkma ihtimali ki, İstanbul seçimlerini iptal ve tekrar kararı çıkarsa, seçim kampanyası tam Ramazan ayına denk gelecek. Bu durumda AK Parti’nin seçim tekrar hedefi olan 30 Haziran tarihi, 7 Temmuz’a da kalabilir. Yani, AK Parti bir yandan İstanbul’daki CHP seçmeninin tatil planlarını da hesaplarına katmaya devam ediyor.