Son haftalarda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yumuşatılabileceği yolunda iddia ve yorumlar artmaya başladı.
Bu iddia ve yorumlara yol açan bir kaç neden var:
1- Yerel seçimlerde muhalefetin başarısı… Özellikle İstanbul’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ısrarıyla gidilen seçim tekrarından CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun farklı galibiyetle çıkması, bunun getirdiği itibar erozyonu;
2- Yerel seçimlerden önce başlayan, ama AK Parti’nin seçim yenilgisiyle parti bünyesindeki hareketlenme… Ali Babacan’ın, Abdullah Gül’ün de desteklediği ayrı oluşum amaçlı istifası ve Ahmet Davutoğlu’nun sert çıkışlarının ortaya çıkardığı fay hatları;
3- Erdoğan ve AK Parti’nin, yüzde 50 artı 1 oy zorunluluğu nedeniyle, iktidarda kalmak için MHP lideri Devlet Bahçeli’ye bağımlı hale geldiği, idare, yargı ve güvenlik atamalarında koalisyon ortağı gibi davranmasının AK Parti bünyesinde yol açtığı rahatsızlık;
4- Belli bir seviyenin üzerindeki bütün atamaların doğrudan cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor olması ve bakan yardımcılıklarının kaldırılan müsteşarlık sisteminin yerini tutamaması nedeniyle bürokraside yaşanan yetki-sorumluluk kilitlenmesi;
5- Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında bir komisyon kurarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değerlendirmeye aldığının açıklanmış olması.
Muhalefet liderleri, bu nedenlerle, anayasayı değiştirmesi için Erdoğan üzerinde baskı kurmaya çalışıyor, çıkışlarda bulunuyorlar. Örneğin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, eğer Erdoğan’ın isteği başkanlıksa, ABD’de olduğu gibi Parlamento ve yargıyı güçlendirecek bir sistemi, ya da Fransa’da olduğu gibi yarı-başkanlık sistemini Türkiye’ye uyarlamak için işbirliğine kapı açtı. İYİ Parti lideri, Meral Akşener, parlamenter sistem merkezli yeni bir anayasa için çalışmalara başladıklarını açıkladı. HDP ve Saadet Partisi bünyesinde de yeni anayasa çalışmaları olduğu haberleri alınıyor. Sisteme dair hiçbir şikâyeti olmayan tek liderin, belki de sistemden en çok fayda sağlayan Bahçeli olduğu görülüyor.
Yalnız siyasilerin beyanları değil, tuhaftır ki daha çok eskiden AK Parti saflarında siyaset yapmış, ya da kalem oynatmış isimler, öteden beri muhalif ya da eleştirel olanlardan daha fazla beklenti dile getiriyorlar. Beklentileri şöyle sıralamak mümkün:
1- Erdoğan da Bahçeli bağımlılığından kurtulmak istiyor, ayrıca yeni parti oluşumlarının iktidarı üzerinde risk oluşturmasını istemiyor, dolayısıyla yüzde 50+1 sistemini değiştirme eğiliminde;
2- Cumhurbaşkanlığı sisteminde milletvekilinin hem Meclis’te, hem seçmen gözünde etkisi azaldı. Bu rahatsızlığı gidermek ve farklı arayışların önünü kesmek amacıyla Meclis’in gücünü artırma yoluna gidebilir;
3- Tek adam yönetimine gidiş eleştirileri sadece iç siyasette demokrasinin niteliğini değil, aynı zamanda ekonomiyi de, (ABD ile S-400 krizi ve Rusya’yla fazla içli dışlı olma örneğinde görüldüğü gibi) dış ve güvenlik politikalarını da olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin dışarıdaki itibarını artırmak için anayasal düzenlemeye gidebilir.
Oysa Ankara kulislerine alıcı gözle bakınca, bu beklentilerin fazla iyimser olduğunu, ortada Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde köklü değişikliğe gideceğine dair somut bir işaret olmadığı görülebiliyor. Çünkü;
1- Çalışmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin “Birinci Yılı Değerlendirmesi” başlığını taşıyor. Yani, ilgililerin “henüz yüzde 10’u uygulamada” dediği bu sistemin daha da geliştirilmesi için gerekenleri saptamak;
2- Çalışmanın iki öncelikli alanı var.
Birincisi algı analizi… Halk sistemi nasıl algılıyor? Kötü algılıyorsa yeterince bilgisi olmadığından mı, somut gözlemlerinden mi, kavram kargaşasından mı, ya da ideolojik yargılardan mı?
İkincisi olgu analizi… Yani sistemin getirdiği yararlar nedir, sorunlar nedir, eksiklikler, aksaklıklar nerededir?
3- Bir sonraki aşama bu sorun, eksiklik ve aksaklıkların giderilmesinin kararname düzeyinde mi, kanun düzeyinde mi olduğunu belirleyip kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bırakmak.
Bu kadar. Peki, ya yüzde 50+1, ya bütçenin meclis tarafından hazırlanabilmesi, ya yasama/yürütme dengesinin Meclis’ten yana değiştirilmesi, partili cumhurbaşkanı meselesi?
Sorulduğunda alınan cevap aynı: “Norm temelli bir değişiklik öngörülmüyor”.
Tabii tek karar verici Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu için, onun dediği gibi yapılacak ama bu çalışma bu soru ve sorunların herhangi birine dokunmayı amaçlamıyor; sadece sistemin daha da güçlendirilmesi, daha pürüzsüz işletilmesi için yürütülüyor.
Beştepe, muhalefetin herhangi bir anayasa değişikliği girişimini halk oylamasına götürmek için 600 sandalyeli Meclis’te en az 360 oy toplaması gerekiyor ki bütün muhalefet partilerinin oylarının toplamı dahi bu sayıya yanaşamıyor. Anayasayı halk oylaması olmadan, Meclis’te değiştirebilmek için gerekli milletvekili sayısı ise 400 ki Cumhurbaşkanının bu durumda da halk oylaması, referandum isteme hakkı var.
Beştepe’nin buradaki güvencesi, siyasetin temel kurallarından birisi: dünyanın hiçbir yerinde seçmen kendisine verilmiş oy hakkını iade etmek istemez. Yani, bir halk oylaması durumunda seçmenin “hayır, ben cumhurbaşkanı seçmek istemiyorum, sadece milletvekili seçmek istiyorum” deme ihtimalinin olmayacağı inancı var ki, boş bir inanç değil. Ayrıca son yerel seçimler, seçmenin artık her oy kullanma fırsatını sonuna dek değerlendirdiğini başta AK Parti yönetimine gösterdi.
Öte yandan Erdoğan ve ekibi, dışarıdan bakıldığında üstlerinde bir tür vesayet kurmuş görünen Bahçeli’nin, özellikle son seçimlerden sonra pek bir gücü kalmadığı kanısında. Şimdiye dek AK Parti’yi MHP taşıdı ve bunun karşılığını da aldı, ama buradan sonra zorlamasa iyi olur gibi bir anlayış var. Bahçeli’nin şimdiye dek kullandığı en etkili siyaset kozu, seçim/halk oylaması istemek oldu; 2002’den bu yana tersine tek bir örnek yok.
Ama şu anda Bahçeli erken seçim istese bile Erdoğan’ın buna uyma ihtimali çok düşük. Özellikle de ekonominin mevcut durumunda… Önce ABD Başkanı Donald Trump’ın S-400 nedeniyle anında yaptırım ilan etmeyip ekonomideki gidişi üstüne almaması, ardından Merkez Bankası Başkanı değişikliği ile birlikte Erdoğan’ın önünde ekonomiyi istediğince düzeltmesi önünde engel kalmadı. Zaten CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Seçime gerek yok. Damat-kayınpeder “biz çözeceğiz” diyorlar, zaman tanımak lazım. Engel çıkarmayacağız” demesinden sonra işler daha da değişti. CHP’nin hedefi bu süreyi belediyelerin başarılı olması için çalışıp 2023 seçimine hazırlanmak gibi görünüyor.
Özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçim yenilgisinden Cumhurbaşkanlığı sistemini daha çoğulcu hale getirme sonucu çıkardığı ve örneğin yüzde 50+1 gibi, Meclis’e bütçe yetkisi verme gibi düzenlemelere gideceği beklentisine girenler varsa, hayale kapılmamalarında fayda var. Tam tersine, Erdoğan sistemi daha güçlendirmek isteyebilir; örneğin yeni Meclis iç tüzüğü bu amaca hizmet edebilir.
Toplantılarda bakanlara, bürokratlara ulaşamamaktan şikâyet eden AK Parti milletvekilleri içinse yapacak pek bir şey yok; yeni düzenlemelerle aradaki duvarlar daha da yükseltilecek gibi.