Sadece CHP zorlamıyor elbette, hemen hemen bütün koşullar zorluyor. Ancak CHP’nin 28 Eylül’de İstanbul’da düzenlediği uluslararası Suriye konferansı, Suriye siyasetinin değişmesi için yurt içinden gelen zorlamanın da belli bir aşamaya ulaştığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “Esad’la temas yok” siyasetini değiştirmeye çağıran CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, konferansı Cenevre ve Astana süreçleri gibi uluslararası plandaki Suriye barışı çabalarına “mütevazı bir katkı” olarak tanımlıyor.
CHP konferansı aslında bundan birkaç ay önce Suriyeli mülteciler sorununa el atmak üzere planlanmaya başlamıştı. Sonradan, uluslararası gelişmeler de dikkate alınarak “Barışa Açılan Kapı” temasına çevrildi. Bu çerçevede hem Suriye’den ve bölge ülkelerinden, hem de Batıdan daha fazla katkı gözetildi.
Ancak konferansa daha geniş çevreden katılım çabası duyulunca, CHP’nin hükümetten bildiği dolaylı engelleme çabaları da başladı. Bu çabaları Habertürk’ün kıdemli yazarı Muharrem Sarıkaya 27 Eylül’de yayınlanan yazısında dile getirdi. Buna göre, Avrupa birliği Ankara temsilcisi Christian Berger’in konuşmacı olacağının basında çıkmasından sonra, CHP’ye Berger’in programının değiştiği, o tarihte yurt dışında olacağı bildirilmişti; AB’yi konferansta daha alt düzey bir diplomat temsil edecekti. Yine Sarıkaya’nın yazdığına göre, Grand Tarabya Otelinde düzenlenen konferansa katılmayı kabul eden Beşar Esad’ın danışmanlarından Khalaf al-Maftah’a vize verilmemişti. (Gerçi her iki durumda da CHP’nin Konferans tarihini kısa süre kala 17 Eylül’den 28 Eylül’e almasının da payı olabileceğini söylemek gerekiyor,) (*) Suriye’de çatışan tarafların ve bazı Türkmen grupların dışında gelecek en üst düzey ismin, Hristiyan toplulukların temsilcisi Wael el-Malasi olacağı anlaşılıyor.
İç ve dış çelişkiler
Hükümetin bu konferanstan rahatsız olması için sebepler yok değil. Kılıçdaroğlu, Suriye iç savaşının patladığı 2011’den bu yana Erdoğan’ı eleştiriyor. Türkiye’yi komşu ülkedeki iç savaşın taraflarından biri haline getirdiğini, Esad’ı devirmek amacıyla Özgür Suriye ordusu (ÖSO) içinde ve dışındaki bazı cihatçı grupları desteklediğini, PKK’nın arkasına ABD’yi alarak Türkiye’nin güvenliğine daha büyük tehdit olmasına yol açtığını öne sürerek eleştiriyor. T24’te Şirin Payzın’a konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Suriye’den gelen PKK tehdidine karşı ABD ile sürmekte olan “Güvenli Bölge” görüşmelerinin de, Esad yönetiminin onayı olmaksızın Suriye’nin bölünmesine yol açabileceğini, bunun da Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olduğunu söylüyor örneğin. CHP ayrıca –canlarını kurtarmak için kaçan mültecileri kabul ettiği için değil, ancak- sayıları 3,6 milyona ulaşan mülteciler sorunuyla başa çıkma yönteminden dolayı da eleştiriyor. Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nu Esad’ın uzantısı gibi davranmakla suçluyor.
Konferansın bir ilginç yanı da AK Parti ve MHP’den katılım beklenmeyen Konferansa, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisinden temsilcilerin katılacak olması. Bu da sekiz yıldır Türkiye’yi epey yoran Suriye meselesi özelinde, siyasi kutuplaşmanın dış politika konularına da yansımaya başlamış olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, CHP’nin hükümeti Suriye siyasetini değiştirmeye zorlama amacının bir parçası olan bu konferans, zamanlama bakımından Erdoğan’ın sekiz yıllık Suriye siyasetinin artık sona doğru geldiği bir zamanda yapılıyor. Mülteciler sorununun AK Parti tabanında da ciddi rahatsızlık konusu olmaya başladığı son yerel seçimlerde görüldü. Ama sadece o değil, dışarıdan baskı da artıyor. Sadece ABD ve AB’den değil, belki daha çok Astana Süreci ortakları Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den. Rusya, Cenevre süreci uzadıkça, PKK sayesinde Fırat’ın Doğusuna yerleşen ABD’nin oradan çıkma niyeti olmadığından kuşkulanmaya başladı. Bu nedenle bir an önce “Yeni Suriye” için Cenevre Sürecinin hızlanmasını istiyor.
Suriye siyasetinde son dönemeç
Rusya’nın İdlib baskısı, Erdoğan’a artık “silahlı muhalefeti” destekleyerek Esad’ı devirmek yoluyla bir çözümün olamayacağını gösterdi. Belki de o yüzden 16 Eylül’de Ankara’da yapılan Astana toplantısında, Erdoğan “yeni Suriye” anayasası taslağını yazacak komisyonun tamamlanması için gereken son isme de onay vererek, Cenevre yolu önündeki en önemli engeli kaldırmış oldu. Bu yüzden Putin’den özel teşekkür aldı. Bunun muhtemel sonuçları arasında, Erdoğan’ın “Önce Esad gitmeli” siyasetinde artık ısrarcı olmaması ve “silahlı muhalefete” desteğin kademeli olarak kesilmesi de vardır.
Erdoğan ve AK Parti hükümetinin Suriye siyaseti, aslında 16 Eylül’de Putin ve Ruhani ile yapılan toplantıyla bir dönüm noktasına geldi. CHP Konferansı türünden iç inisiyatifler, bundan sonra alacağı şeklin belirlenmesinde etken olacağa benziyor.
(*) 28 Eylül 2019 saat 08.20’de güncellendi.