Bu yazıyı yazarken 17 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence arasında varılan Suriye’de Güvenli Bölge anlaşmasında sözü edilen 120 saat, yani beş günlük sürenin son 48 saatindeydik. Geri sayım sürerken –uygulanırsa- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını rahatlatacak ve askeri harekâtın devamına gerek bırakmayacak bu anlaşmaya nasıl, hangi koşullarda varıldığı yolunda perde arkası gelişmeler ortaya çıkmaya başladı. Bazıları gerçekten “Bu kadarı olmaz” dedirtiyor. Bu gelişmelere dair bilgileri biraz daha teyit alıp olgunlaştırarak, daha güvenli hale getirerek Erdoğan’ın 22 Ekim Salı günü, 120 saatin bitimine saatler kala Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi’de yapacağı ve ABD Başkanı Donald Trump’ın da dikkatle izleyeceği görüşme öncesinde paylaşmayı ümit ediyorum.
Ancak bu aşamada bazı soruları sormakta, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tabloyu anlamak bakımından fayda var.
1- Erdoğan 20 Ekim’de Güvenli Bölgeyi Cerablus’tan Irak sınırına dek 440 kilometre olarak tekrar etti. ABD’nin YPG/PKK’dan arındırmayı taahhüt ettiği 32 kilometre derinlikteki alanın uzunluğu, 9 Ekim’de başlayıp 17 Ekim’de “ara verilen” Barış Pınarı harekâtının kapsadığı Tel Abyad ile Resulayn arasındaki 120 kilometre mi, 440 km mi? ABD 120’ye 32 km alanı temizlediğinde anlaşma koşulları sağlanmış olacak, harekât duracak mı?
2- ABD 120 km uzunluğunda ve 32 km derinliğindeki bu bölgedeki YPG/PKK güçlerini 22 Ekim gece yarısına dek dışarı çıkarabilecek mi? PKK, Amerikan ordusunun sözünü dinleyecek mi? YPG/PKK’lıların –eğer vereceklerse- ağır silahları, kime nasıl teslim edeceği ve bunu kimin denetleyeceği belli mi?
Rusya ve yaptırımların payı ne oldu?
3- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Rusya ile konuşulacağını” söylediği alan, Barış Pınarı harekât alanının dışında, batısında Kobani (Ayn el-Arap) ile doğusundaki Kamışlı’nın da bulunduğu sınır bölgelerini mi kapsıyor?
4- İki NATO müttefiki Türkiye ile ABD arasında anlaşmaya varılmasında NATO’nun hasmı Rusya’nın kilit rolü oldu mu? Olduysa bu rol neydi?
5- Türkiye ve ABD’nin anlaşmaya varmasında Rusya’nın katkısı dışında hangi etkenlerin payı oldu? Bir gün önce, 16 Ekim’de Halkbank davasının (Hazine müdahalesini zorlaştıracak şekilde) yeniden açılması, Kongre’ye önerilen yeni yaptırımların Erdoğan ve ailesinin mal ve diğer varlıklarının tespitini talep etmesi, Suriye harekâtına malzeme ve destek veren bütün şirketleri ve bankaları kapsama almak istemesinin payı oldu mu? Bu konuların aynı 16 Ekim günü 17 Ekim görüşmelerine hazırlık yapan Türk ve Amerikan teknik heyetleri arasında tartışmaya neden olması anlaşmaya varılmasını kolaylaştırdı mı?
6- Erdoğan 16 Ekim’de Pence ile görüşmeyeceğini, herkesin muhatabıyla görüşeceğini söylerken, 17 Ekim’de Pence ile 1 saat 20 dakika baş başa görüşmeyi neden kabul etti? Heyetler arası görüşme yapılırken neden Pence ile eşit statüde masa başını paylaşırken (Türk basınının alınmadığı çekimde) fotoğraf verdi?
7- Erdoğan 19 Ekim’de Kayseri’de, ABD ile “pazarlık sünnettir” diyerek anlaştıklarını, ancak “bölgenin teröristlerden arındırılması, tahkimatlarının yıkılması” mümkün olmazsa 120 saatin “bittiği dakika” harekâtın kaldığı yerden devam edeceğini söyledi. Putin ile görüşme sürecinde ABD’den süre uzatımı talebi gelirse, ekonominin maruz kalacağı muhtemel hasarlar da dikkate alarak Erdoğan ek süre verme yoluna gidebilir mi?
8- Erdoğan, 17 Ekim’de Pence ve heyetiyle ile görüşmeye başlamadan önce Beştepe’de Dışişleri ve Güvenlik Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın görüştüğü, Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in 19 Ekim’de Beşar Esad’la görüşmek üzere Şam’a gitmiş olmasının, Çavuşoğlu’nun ima ettiği, Güvenli Bölge uzunluğunu 120’den 440 km’ye çıkarma süreciyle bir ilgisi var mı?
Tahliye edilen YPG/PKK militanları nereye gidecek?
9- Erdoğan 19 Ekim’de Kayseri’de gerekirse diğer bölgelere de askeri harekât düzenleneceğini söyledi. Suriye ordusu 16 Ekim’de Kobani’ye girdiğine ve Kamışlı kısmen Şam hükümetinin kontrolünde olduğuna göre, Esad hükümetiyle doğrudan işbirliği gerektiren 1998 Adana Mutabakatı olmaksızın bu harekâta kalkışmak mümkün olur mu?
10- Rus yetkililerin 16 Ekim’de Türkiye ve Suriye dışişleri ve savunma bakanlıkları ve istihbarat servislerini “gerçek zamanlı” olarak görüştürdüklerini ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da aynı gün çözümün Adana mutabakatı olduğunu söylediğine göre, Putin 22 Ekim’de Erdoğan’a Esad’la şahsen barışmasa da işbirliği yapması gerektiğini mi söyleyecek?
11- YPG/PKK, Türkiye’yle anlaşmaya varan ABD’nin isteği uyarak harekât bölgesini terk etse dahi nereye gidecek? ABD askerileri ile birlikte Irak’a mı çekilecek, ABD’de aldığı maaş ve diğer yardımları Suriye kanalıyla fiilen Rusya’dan almaya başlayıp üniforma değiştirerek Suriye ordusunun bir parçası haline mi gelecek, yoksa beş yıldır ABD’den üst düzey askeri eğitim alan militanlarını yine doğrudan Türkiye’deki eylemlere mi yönlendirecek? Bu konular Rusya ile de görüşülüyor mu?
12- Sözler tutulup anlaşmaya uyulsa ve en azından 120’ye 32 km boyutlarındaki alanında Güvenli Bölge kurulsa dahi, Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin dönmesini sağlamak mümkün olacak mı? Erdoğan tarafından Meclis’te -440 km olursa- iki milyon civarı denilen, ancak yetkililerin 300 ila 500 bin arası için hazırlık yaptığı göçmenler için şehirler kurulmasına uluslararası hukuk izin veriyor mu, veriyorsa mali kaynak nereden bulunacak?
13- Bu konu, 30 Ekim’de Cenevre’de yapılacak Suriye Anayasa Komitesi toplantısından bir gün sonra, 31 Ekim’de Arabuluculuk Konferansı için İstanbul’a gelecek olan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapması beklenen görüşmede ele alınacak mı?
Ve bir fotoğraf sorusu
Çok mu karmaşık? Öyle. Bir de şahsen merak ettiğim bir şey var; şahsi olduğu için yukarıdaki sorulara eklemedim. Bu anlaşmaya varılmasını sağlayan ön müzakerelerde iki ismin öne çıktığı anlaşılıyor: Erdoğan’ın Dış Politika ve Güvenlik Baş Danışmanı (ki eskinin MGK Genel Sekreteri rolünde düşünebiliriz) İbrahim Kalın ile ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi (ve eski Ankara Büyükelçisi) Jim Jeffrey. Jeffrey heyetler arası görüşmelerde yerini almış. Eminim Kalın da oradaydı, ama masanın etrafında yer verilmemiş görünüyor; en azından fotoğraflardan o anlaşılıyor. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brian’ın karşısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’in karşısında da IMF toplantılarına gitmemesi tartışma konusu edilen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak oturmuş. Ama dediğim gibi esasa ilişkin olmadığı için 13 soru içinde yer vermek istemedim.
Bu soruların ciddi bir kısmına yanıt verebilmeyi düşündüğüm perde arkası gelişmeleri, umarım 22 Ekim’de Erdoğan’ın Putin görüşmesinden önce paylaşabilirim.