Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiği kararına vardı. (Foto: www.osmankavala.org)
Artık insan ne diyeceğini, nasıl yorumlayacağını şaşırıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tam da bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde, Türkiye’den 770 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını talep etti. Mahkeme bu kararı Kavala’nın 8 Haziran 2018’de yapmış olduğu başvuru üzerine aldı. Karar, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Avrupa İnsan hakları Sözleşmesinin (AİHS) “Hürriyet ve güvenlik hakkı” ile ilgili 5/1, “Hızlı karara ulaşma hakkı” ile ilgili 5/4 ve siyasi tutuklama olarak da anılan “Hakların kısıtlanmasının sınırlanması” ile ilgili 18’inci maddelerinin ihlal edilmesine dayandırıldı.
AİHM, daha önce de HDP’nin önceki eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ın hakkında 18’inci maddenin ihlal edildiği gerekçesiyle serbest bırakılması kararı vermişti.
Demirtaş’ın bırakılmadığını biliyoruz; şu günlerde Diyarbakır’daki evinden 1700 kilometre uzaktaki Edirne cezaevinde, mahkûm olmadığı halde tutuklu sıfatıyla hastalığına konacak teşhisi bekliyor. AİHM tahliyesini, istediğinde ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu AİHM kararına derhal uyulmasını istediğinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “AİHM kararı bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yaparız” demişti.
Oysa Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, CHP’nin desteğiyle 2003-2004 yıllarında AB Uyum Reformları çerçevesinde yapılan Anayasa değişikleriyle AİHM kararlarının bağlayıcılığı kabul edilmişti.
Demirtaş bırakılmadı, Kavala bırakılır mı?
Demirtaş, Kavala, sıra Pamuk’ta mı?
Tam “Kavala bırakılır mı? diye sormuşken, “Son dakika” diye bir haber daha düştü ekranıma. 10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle Bilkent Üniversitesinde konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Nobel Ödüllü tek romancısı, hatta Aziz Sancar ödülü ABD’den aldığı için Türkiye’den alan tek kişi olan Orhan Pamuk’u “terörist” olmakla suçlamıştı.
Erdoğan, Nobel Edebiyat Ödülünün, Yugoslavya iç savaşı sırasında katliamcı Sırpları öven, Slobodan Miloşeviç mahkûm edildiğinde protesto eden, 2006’daki cenaze töreninde gözyaşı döken Avusturyalı yazar Peter Handke’ye verilmesine kızmıştı. Ama kızgınlığını 2006 Nobel Ödülüne layık görülen Orhan Pamuk’a terörist diyerek şu sözlerle çıkarıyordu: “Teröristleri kendi romanına yansıtan siz Nobel’e layık görürseniz bizim de sizi tanımamız mümkün değildir. (…) Bu sadece şu anki ödülde değil ki, bundan önceki ödüllerde buna dikkat etmişlerdir. Türkiye’den kalkmışlardır teröriste ödül vermişlerdir.”
Oysa aynı Erdoğan, 2006’de başbakan sıfatıyla Pamuk’u ödül aldığı için ilk kutlayanlardan olmuştu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun “Herhangi bir şekilde Orhan Pamuk’a yönelik değildir” dedi bu sözler için, ama Aziz sancar olmadığına göre geriye başka kimse kalmıyordu ki, belli ki söz ağızdan çıkmış, danışmanların gayretiyle etkisi hafifletilmeye çalışılıyordu.
Bizler mi çok safız AİHM karar verdi diye Erdoğan’ın AK parti hükümetinin Demirtaş’ı, Kavala’yı tahliye edip yargılamalarına tutuksuz devam edilmesini sağlayacağını düşünecek kadar? Yoksa bu saflık hâlâ hukuk devleti ilkesinde ısrardan kaynaklanan bir inat mı?
Her ne ise artık, Erdoğan’ın 10 Aralık İnsan Hakları Gününde, Türkiye imzacısı olduğu İnsan hakları Sözleşmesini ihlal gerekçesiyle bir kez daha mahkûm edilmişken, Türkiye’nin gurur kaynağı olmuş, dünya çapında bir yazarını teröristlikle suçlaması, Erdoğan’ın hayallerimizin de ötesinde sertleşeceğine işaret ediyor. Kâğıt üzerinde bağımsız Türk yargısının bu sözlerden sonra Orhan Pamuk’a dava açması şaşırtıcı olmayacaktır.
AB Zirvesinin eşiğinde
Orhan Pamuk’u terörist ilan etmeden önce AİHM’nin Kavala kararının zamanlamasına dikkat çekmek üzereydim. Şunları yazıyordum:
18 Ekim 2017’de tutuklanan Osman Kavala hakkında, savcıların iddianameyi hazırlamasını beklemeden Erdoğan şunları söylemişti: “Türkiye’nin kızıl Soros’u dedikleri kişinin bağlantıları çıkıyor ortaya. Taksim olaylarının arkasında bakıyorsunuz, aynı kişi var. Belli yerlere ciddi manada kaynak aktarımının arkasında bunları görüyorsunuz.” Bir süre sonra yayınlanan iddianamede Kavala, Gezi protestolarına, hükümeti devirme amacıyla, bağlantıda olduğu Açık Toplum Vakfı’nın kurucusu George Soros adına maddi destek vermekle suçlanmıştı. Kavala 24 Haziran 2019’da İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesinde yapabildiği ilk savunmasında suçlamaları “fantastik iddialar” olarak reddetmiş, hayatı boyunca darbelere karşı ve sivil toplumun güçlendirilmesinden yana çalıştığını söylemişti.
Bir sonraki duruşma (Ankara’daki büyükelçiliklerde “Batılıların gözlemci göndermesi zorlaşsın diye Noel bayramına koyulmuş” yorumlarına yol açacak şekilde) 24-25 Aralık olarak belirlenmişti.
O arada, 12-13 Aralık’ta Avrupa Birliği Zirvesi yapılacaktı. 12 Aralık’ta İngiltere’deki seçimlerin ana konusu olan ABD’den çıkma, yani Brexit ile birlikte tartışılacak siyasi konular arasında Türkiye ile ilişkiler de vardı.
Erdoğan her “Bırakırım, gelirler ha!” dediğinde panikleyen AB hükümetlerinin “Türkiye’yi kaybedemeyiz” derken önceliği Suriye ve diğer Asya ülkelerinden gelebilecek göç dalgasını Türkiye’nin tutmaya devam etmesiydi. Kendi iç kamuoylarından gelen insan hakları baskısıyla “Türkiye olumlu bir adım atsın, biz de atalım” havasındaydılar. Yoksa çoğu AB lideri artık Türkiye üzerinde siyasi yaptırım güçlerini kaybetmekte olduklarının farkında.
Dolayısıyla, ola ki Erdoğan da Türkiye’nin dış ticaretinin yarısının yapıldığı AB ile ipleri kopartmak istemiyorsa, acaba, örneğin Kavala’nın tahliyesine olumlu bakabilir miydi?
Erdoğan’ın Orhan Pamuk çıkışı bu ihtimali daha da zorlaştırmakla kalmıyor, siyasetin ufkunu da karartıyor. Pamuk’un terörist ilan edilmesi, hepimizin edilebileceği anlamına geliyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil.