11 yaşındaki oğlum sık sık cep telefonumdaki sosyal medya kulllanım süreme bakıp, “Anne yine rekor kırmışsın bugün” diyor ve telefonu elimden alacağını söylüyor. Normalde bir annenin çocuğuna yapacağı uyarıyı o yapıyor… Neden derseniz, COVID-19 salgını ve beraberinde getirdiği yeni sosyal izolasyon kuralları, hepimizi tam tamına sosyal medya bağımlısı yaptı da ondan…
Sosyal medya, bu küresel salgına hem tanıklık yapıyor hem de hükümetleri “doğru yolda” tutabilmek için çekinmeden müdahil oluyor. Özellikle bu gözlem ve üstüne vazife edinmişlik durumu, doğru yaptırımları devreye sokmak adına önemli bir rol oynuyor. Sosyal medya sayesinde, hızlı bir uyarı ve düzeltme mekanizması oluşturmak daha olası.
Virüsün yeni merkez üssünün Asya’dan Avrupa’ya kaymış olduğunu biliyoruz. Bu gerçek, İtalya’nın ardından özellikle Fransa, İspanya ve Almanya gibi ülkelerdeki vaka sayılarının katlanarak artışıyla da belgelenmiş vaziyette. Üstelik İngiltere’nin salgının yayılım hızını asgariye düşürecek önlemler yerine, “doğal seleksiyonu” destekleyen ilginç bir devlet politikası izlemesi de işin tuz biberi oldu.
Virüsle savaşta Çin ve Güney Kore örnekleri
Son açıklanan verilere göre ülkemizde vaka sayısı birkaç gün içerisinde 1’den 98’e çıkmış durumda ve maalesef bir can kaybımız var. Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, Pazartesi akşamki basın toplantısında “genel tabloya kıyasla şanslı durumda olduğumuzu, devlet olarak yaşamı durdurmadan alınabilecek tedbirlerin alındığını” söylemişti. Evet muhtemelen şanslıyız ancak bir kasırganın bizi beklediğinin de bilincindeyiz. Ümit ediyoruz ki diğer ülkelerdeki nüfus, test, vaka, ölüm ve iyileşme oranı gibi verilerin ışığında, devletin en üst kademesinde simülasyonlar yapılıyordur. Sağlık altyapımız yaygın, ancak bu adeta bir savaş durumu… Tüm cephaneliğe ihtiyacımız olacak.
Öncelikle işe yarayan uygulamalara bakalım: Güney Kore ve Çin’den gördüğümüz kadarıyla, riskli vatandaşları etkin test kitleriyle ve hızlıca taramadan geçirip, karantina ve sağlık önlemleri almak çok önemli. Şu an her iki ülkede de yeni vaka sayısında düşüş gözlemleniyor. Hatta Çin, Irak’ın yanı sıra, İtalya’ya da bir grup eksperi göndereceğini açıkladı. Türkiye’ye de çok sayıda hızlı sonuç verecek test cihazı gönderileceği bilgisi, var. Normalde “sevecen” bir devlet görüntüsünün olabildiğince uzağında yer alan Çin, sanki bunun zıttı bir uluslararası profil çizmeye çalışıyor bu dönemde.
Batı dünyası dağınıklık, Küba örneği
Farkında mısınız, her ülkenin COVID-19 küresel salgınına yönelik yaklaşımı değişkenlik gösteriyor. Trump her zamanki “bencil” yaklaşımıyla COVID-19’u ilk önce Demokratların abarttığını söylerken, şimdilerde çok ciddi tedbirlere imza atıyor. Ama “America First- Önce Amerika” mantığının ötesinde bir girişimi yok. Hatta Almanya’daki CureVac adlı medikal şirkete geliştirdiği aşıyı sadece Amerika’ya satması için büyük paralar önermiş olduğu söyleniyor… Fransa işi başlarda yavaştan almışken, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron en son ülkeye sesleniş konuşmasıyla, sağlık çalışanlarının yanı sıra, tüm vatandaşları ve işletmeleri de finansal güvence altına aldı… Fransa ilk aşamada 45 milyar avroluk bir paket ilan etti. Ancak Avrupa Birliği (AB) genelinde tam bir koordinasyon ve işbirliği gördüğümüzü söylemek mümkün değil. Zaten ekonomik bir krizin ortasında olan Türkiye’nin de -kaynak kıtlığı çekse de- etkin bir yardım paketi açıklaması çok faydalı olacak.
Çin’e atfedilen ama bu ülkeyle muhtemelen pek de alâkası olmayan bir deyiş vardır, sık kullanılan: “İlginç zamanlarda yaşamak nasip olsun…” Bugünlerde bizler de oldukça gerçek dışı görünen, adeta paralel evrene atfedebileceğimiz günlerde yaşıyoruz. Bir yandan dünya ülkeler toplumunun dışına itilmiş Küba, insaniyet göstererek yolcuları bünyesindeki COVID-19 vakalarından ötürü haftalardır hiçbir limana yaklaştırılmayan Braemar yolcu gemisini kabul ediyor. Gemide 1128 yolcu ve 384 mürettebat olduğunu biliyoruz. Gemi İngiliz bandıralı ve yolcularının yolcuların tıbbi protokollerden sonra en kısa zamanda ülkelerine gönderileceği anlaşılıyor. Küba ayrıca, medikal anlamda da virüs karşıtı ilaçlara ulaşma eşiğinde olduğunun sinyallerini veriyor.
Sıkı önlemler ve dayanışma
Öte yandan İran gibi, vaka sayısının 16 binlerde olduğu bir ülkede, 85 bin mahkûmun sağlık endişesiyle birdenbire salıverildiğini görüyoruz. Çölde vaha görmek gibi bir yanılsama adeta… Unutmayalım cezaevlerinde salgın korkusu, Türkiye’miz için de geçerli bir endişe.
En az birkaç ay daha bu virüsle geçecek. Ülkelerin, blokların ve dünyanın sağlık sistemleri sorgulanacak belki de yenilenecek. Bu süreçte ülkemiz için diğer bir kazanım da bilime ve araştırmaya bütçe ayıracak bir eğitim ve ekonomi sistemine geçiş olmalı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel salgın ilan ettiği COVID-19’da vaka sayısı 200 bine, ölüm sayısı ise 8 bin kişiye yaklaşmış durumda… Sağlık Bakanı Koca’nın verdiği rakamların katlanarak artacağı âşikar. Toplumsal dayanışmaya olduğu kadar küresel işbirliğine ve akılcı çözümlerin devamına da ihtiyaç var.