Kolombiyalı yazar Gabriel García Marquez, Kolera Günlerinde Aşk romanında kolera salgınından çok aşkı işler. Bizim aşkımız da yemek, her ne kadar değişik restoranlara yazarın romanındaki gibi platonik olarak uzaktan baksak da. Bu korona (Covid-19, hain mikrop, alçak korona, rezil virüs, nasıl isimlendirirseniz) mikrobunu da yeneceğiz, yine neşeli masalarda buluşacağız. Bunun için lütfen bir süre içeride kalın. Evde kal Türkiye.
Bugün evde güvenli yemek yeme konusunu ele alacağım. Yazının amacından önce biraz kafanızı dağıtmak için birkaç bilgi vereyim.
1348-1357 yılları arasında, Kara Veba zamanında, Venedik yönetimi tedbir olarak kent dışından gelen gemileri kırk gün açıkta bekletirmiş. Karantina (quaranta giorni/kırk gün) kelimesi buradan geliyor.
Bizde tam bir karantina yok, şirketler beyaz yakaya evden çalışma önerdi. Evden komik olaylar duyuyoruz. Karı kocalar tanışmaya başladı, ebeveynler öğretmenlerin ne kadar kutlu insanlar olduklarını çocuklar sıkılmaya başlayıp yaramazlıkları artırmaya başlayınca anladı. Bir arada yaşamaya alışmaya başladık. Internet kavgaları başladı, bugün uzaktan toplantı yaptığım arkadaş “F” harfiyle başlayan bir kelime söylerken donunca birden dişlek tavşan gibi karşımda kalakaldı.
Yine de evde kalın. Aşağıda İtalyan belediye başkanının halkın vurdumduymazlığı konusunda çıldırdığı videoyu bırakıyorum. Adam haklı, ne olur evde kalın, zorunlu olmadıkça çıkmayın. En çok da mangal kısmında adamı haklı buldum.
Hayır, asla. Hele hele böyle depresyonlu zamanlarda hiç azalmamalı ama çok da artmamalı. 89 kilo olarak başladığım korona günlerine şimdiden 91 kiloya çıkmış durumdayım. Tabağı küçülttüm, bir porsiyon yiyorum ama yerim, yine de yiyeceğim.
İşte burada dikkat etmemiz gereken bir nokta. Dışarıdan siparişi de çoğu insan tehlikeli bulmaya başladı. Ama atalarımız neyi keşfetmiş, ateşi. Ateş ne işe yarar, pişirmeye. Biraz pişirince bifteğin yanında ne pişer? Yeni aşkımız korona. Midenin kapısında ne yazar? “Protein proteindir.”
Lahmacunu da, pideyi de severim, sipariş verdiğim iki üç yer var. Sipariş verdiğiniz restoran size yemeğinizi gönderdi. Yeşillikler, soğanlar yanında. Atın lahmacun veya pideyi fırına 100-150 derecede 10 dk. ısıtın. Yeşillikleri de isterseniz yemeyin, ben sirkeli suya batırıp bekletiyorum.
Tekrar ısıttığın kebap çok lezzetli olmayabilir ama denemekte fayda var. Hamburger, vs. dokunmuyorum, çünkü onun bazı parçaları çiğ olmalı çok işe yaramaz. Açık esnaf lokantası hala vardır, sipariş veriyorsanız yemekleri mutlaka ısıtma, pişirme işleminden geçirin.
Bir konu da yemeğin size getirilişi sonrası almanız gereken önlemler. 3 aşamalı önlem olmalı. 1. Torbayı aç. Torbayı geri dönüşüm çöpüne at. Elini yıka. 2. Yemekleri al, ısıtacağın kaplara aktar, kapları veya kağıtları geri dönüşüm çöpüne at, elini yıka. 3. Yemekleri ısıt, yeşillik varsa sirkeli suya yatır. Son olarak sana bu yemekleri hazırlayan ve getiren adamlara dua oku. Kendilerini az riske atmıyorlar.
Ekmek; Türk halkı onsuz yapamaz. Bir süre taze yemeyin, ya alınca fırına atın, ya da tost makinasına. Elbet fırından çıtır çıtır alıp yiyeceğimiz günler gelecek biraz tost yapın, kızarmış ekmek yersiniz.
Sebze ve meyve ise aldıktan sonra bir gün dokunmuyorum. Bir gün sonra da çiğ yenense mutlaka sirke banyosuna; ateşe gidiyorsa, güle güle korona ve diğer mikroplar. Marketler şimdi poşetlere koyup satmaya başladı çok güzel bir uygulama. Yalnız çiğ sebzeye her temastan sonra mutlaka elleri bir dakika yıkayın.
El yıkamaktan gına geldi, elde deri kalmadı o başka. Birisi Twitterda paylaşmış: “El yıkıya yıkıya 1986’daki kopya çektiğim yazıya ulaştım” diye.
Et, balık, tavuk da da sebze ile aynı tarife. Kes böl parçala, direkt fırına veya tencereye. Eller bol yıkanacak, unutmayın.
Bu önlemler yüzde 100 korur mu? Bilmiyorum. Ancak ne kadar tedbir alırsak o kadar korunuruz.
İşte burada üniversiteyi başka şehirde okumanın en önemli yararını ortaya çıkarıyoruz.
Bizim öğrencilik zamanında üç yemeğimiz vardı (bunu yıllar önce gelen bir mailde okumuştum). Bir gün biberli domatesli makarna, ertesi gün, biberli makarnalı domates. Sonraki gün makarnalı domatesli biber. Böyle altı çeşit yemeğe ulaşabiliyorsunuz.
10 Mart gecesi bakan hastamız var dedi, millet 11 Mart’ta marketleri boşalttı. Sonraki günler baktık ki gerek yok o kadar paniğe. Ama herkes makarna aldı, evler makarna doldu. Ne yapılacak bu kadar makarna? Bir de ton balığı stokları var, o da kaldı elde.
Üniversite günlerinden alışığız, bütün malzemeleri bir araya getirip yemekler yapmaya. Ama hepsinin bir ahengi var, orkestra şefi sizsiniz. Buyrun size bir makarna tarifi:
Bir gün ton balığı yerine kıyma ekleyin. Çin yemeği mi özlediniz, ton balığı yerine ince kesilmiş tavuk ve brokoli ile soya sosu ekleyin. Çok mu zenginsiniz, bonfile. Öğrenci misiniz, yine bizim eski hesap domates ve biber.
Ben bu işin ustası değilim. Çok daha iyi tarifler bulabilirsiniz. Maksat sizin yapmanız ve yemeniz. Emin olun daha lezzetli gelecek. Makarna hamur olsa da ton balığı çok lezzetli olmasa da yemeğin dibi biraz tutsa da. Oburun kılavuzu midesidir.
Afiyet olsun.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…