Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’de koronavirüs ölümlerinin bini aştığını söylediği 10 Nisan akşamı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzasıyla yayınlanan genelge ile 31 şehirde 11 ve 12 Nisan günleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Neden yalnızca 11 ve 12 Nisan? Çünkü hafta sonuydu, meteoroloji raporları yurt genelinde havayı güneşi gösteriyordu ve İçişleri, polis ve jandarmanın ellerinde makbuzlarla ceza yazmasıyla ahaliyi evde tutamayacağını anlamıştı. Çünkü daha 10 Nisan Cuma günü, özellikle Türkiye’de hastalığın merkez üssü olan İstanbul’da biraz güneş açınca ahalinin nasıl sokağa döküldüğü görülmüş, Cumhurbaşkanlığına rapor edilmişti. Esenler gibi, Sultanbeyli gibi gelir ve eğitim düzeyi nispeten düşük ilçelerden Kadıköy ve Şişli gibi daha yüksek gelir ve güya eğitim seviyesine sahip ilçelere dek “Bize bir şey olmaz” diyen İstanbullular sokaklardaydı. Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda trafik tıkanmıştı.
Cumhurbaşkanlığı ve hükümet çevrelerinde bir süredir sokağa çıkma yasağı konusunda bir iç tartışma vardı. Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu başta olmak üzere tıp çevrelerinin sokağa çıkma yasağının genişletilmesiyle sosyal izolasyonun artacağını ve yayılmanın yavaşlayabileceğini savunuyorlardı. İçişleri ise işlerin tamamen kontrolden çıkmaması amacıyla daha sıkı önlemler istiyordu. Örneğin daha 10 Nisan sabah saatlerinde, hemen hemen bütün Ege sahilinde ilçeler arası seyahat vali ve kaymakamlar tarafından yasaklanmıştı. Neden aynıydı: hafta sonu korkusu, hafta sonunda altında araba olanın sahillere, orman piknik alanlarına hücum edeceği endişesi. Hastalığın önemi, ciddiyeti demek ki yeterince anlatılamamıştı ve idari yetkililer, polis, jandarma bunu görebiliyordu.
Oysa sistem içinde bir “Bir şey olmaz, yola devam” lobisi vardı. Tıpkı İran’da, İtalya’da, İngiltere’de olduğu, ABD’de olmaya devam ettiği gibi. Orada bu lobinin başını çeken İngiliz Başbakanı Boris Johnson’un şimdi Covid-19 yüzünden canıyla boğuştuğu biliniyor. Sokağa çıkma yasağının genişletilmesine karşı duranlar, bunu özgürlüklere çok meraklı oldukları için yapmıyorlardı. Daha çok inşaat ve ticaret, bir ölçüde de turizm lobisi karşıydı buna, bir günün kârı kârdı. Bütün dünya hastalığa karşı önlemler alırken vatandaşı mağdur olmasın diye doğrudan yardım yaparken, 18 Mart toplantısında çalışanlarını rahatça işten çıkarabilmek için lobi yapanlar, yardım yerine kredi, yani borçlandırma önerenler, düşük konut kredisi ve -artık hiçbir önemi kalmayan- uçak bileti KDV’si için bastıranlar bunlardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 6 Nisan’da ulusa sesleneceği duyurulunca, beklenti sokağa çıkma yasağının sadece 65 yaş üstü değil, zorunlu işler dışında hepsini kapsayacağını açıklamıştı. Çünkü Sağlık Bakanı 1 Nisan’da hastalığın merkez üssünün İstanbul olduğunu açıklamıştı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, adeta yalvarırcasına hiç değilse iki hafta sokağa çıkma yasağı istiyordu. Erdoğan ise buna henüz ihtiyaç olmadığını düşünüyordu. Yine de asıl taşıyıcı olan gençleri sokaktan çekmek için 20 yaş altını da kapsam içine aldı, şehirlerarası trafiği kısıtladı.
O günlerde, yönetimde etkili, isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynağımla bir telefon görüşmem oldu. Neden nüfusun geneline yönelik bir kısıtlama olmadığını sorduğumda aldığım yanıta doğrusu üzüldüm. Kaynağım “Ben 20 yaş altına da karşıyım, bunu söylüyorum da” diyordu. 65 yaş üstü de iyi olmamıştı, “Millete güvenmek lazımdı”. Kendisine de hatırlattım, sigara yasağını. “Millete güvenip” yasa çıkarılmamış olsaydı, şimdi kapalı mekanlarda dumana boğulmaya devam ediyor olacaktık diye. “Aynı şey değil” dedi, neden aynı şey olmadığını izah etmeden.
Tabii bir de sokağa çıkma kısıtlamasını isteyen belediyeler CHP’liydi. İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bağış kampanyası başlatmasının ertesi gün Cumhurbaşkanı da başlatmış ve belediyelerin kampanyasını yasaklatmıştı. Sokağa çıkma yasağı bir nevi onların dediğini yapmak olacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten alınması gereken önlemleri zamanında ve gereğince almamakla eleştiriliyordu. Hem can kaybı açısından hem ekonomi yönetimi bakımından eninde sonunda alacağı bu kararı geciktirmenin ağır can ve ekonomik kayıplara yol açacağı defalarca söylendi.
Sonunda acı gerçeği 10 Nisan akşamı kabullenmek zorunda kaldı Erdoğan. Epey apar topar bir karar olduğu anlaşılıyor. Daha iki saat önce gazeteciler Sağlık Bakanına sormuşlar, sokağa çıkma yasağının genişletilmesine işaret edecek bir yanıt almamışlardı. Bakan, gerektiğinde eczanelerden dağıtılacak ücretsiz maskelerle sokağa çıkılmasını öğütlüyordu. İki saat sonra gelen kararın Bilim Kurulu üyeleri bakımından da soğuk duş olduğu anlaşılıyor. Bu karara karşı olduklarından, istemediklerinden değil. İki aydır insanlara birbirlerinden en az bir-iki metre arayla durmaları gerektiğini söylerken, televizyonlarda yağma filmlerini andıran görüntülerde insanlar birbirinin üzerindeydi. Son iki aydır insanları birbirlerine virüs bulaştırmamaları için alınan önlemler neredeydi, yüzbinlerce insanın adeta birbirlerine virüs bulaştırmak için koşuşturduğunu gösteren bu durum nerede?
Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya, İçişleri Bakanına neden daha önceden uyarıp önlem alınarak bu kararın açıklanmadığını sorunca aldığı yanıt, öyle olsaydı halkın marketlere, fırınlara akın edeceği olmuş. Peki, edilmedi mi? Deneyimli hukukçu Kezban Hatemi, instagram hesabında kuruyemişçiden leblebi, fındık almak için Nişantaşı’nda sokak -ve kalabalık- ortasında kavga edenlerin görüntülerini yayınladı. Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Twitter hesabında, çaresizlik içinde 10 Nisan gecesi birbirinin üstünde alışveriş yapanlardan kendilerini 14 gün karantinaya almalarını istedi. Sizce -zorunluluktan, ne bileyim, parası, kredi kartı olmadığından on-line alışveriş yapamayan, hafta sonu doğal gazsız kalmasın diye borç para arayanları ve devletin kendilerini hazırlıksız yakalamalarından dolayı o iki saatte çıkmaya mecbur kalanları tenzih ediyorum, onlar alınmasın ama-güneş görünce kendini şuursuzca dışarı atan, iki günlük sokağa çıkma yasağını duyunca kıtlık çıkmış, savaş çıkmış gibi davrananlar, kendilerini 14 gün karantinaya filan alır mı zorlayıcı önlem olmazsa?
Bakın lütfen. 10 Nisan gecesi olanlar yalnızca toplum olarak hepimizin yüzümüze ayna tutmakla kalmadı. Aynı zamanda “Dünyada en hazırlıklı bizdik” böbürlenmesinin de doğru olmadığını gösterdi. Hazırlıklı olanlar vardı. Sağlık çalışanları hazırlıklı çıktı örneğin, artık alkıştan çok fazlasını hak ediyorlar. Sağlık altyapısı da sağlam çıktı. 10 Nisan gecesi kriz yönetiminden sınıfta kalmasına karşın -ki kararın sadece İçişlerine ait olup olmadığını henüz bilmiyoruz- İçişleri teşkilatı nispeten hazırlıklı çıktı. Başkaca bir hazırlık başarısı varsa söylesin bilenler.
Şimdi soru şu: Sokağa çıkma yasağı uzatılacak mı? Uzatılmazsa 13 Nisan Pazartesi günü bizi nasıl bir tablo bekliyor? Bunu görmek için sanırım Pazar gecesine dek zamanımız olacak. Umarım virüsle inatlaşmaya devam edilmez.
Tabii ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan söz ediyorum.
Sistemin dağınıklık içinde olduğu, herkesin bir bahane peşinde koştuğu o panik saatlerinde dahi Yavaş, “Sizin için görevimizin başındayız, merak etmeyin #BirlikteBaşaracağız” diye yatıştırıcı mesajlar vermeye, umut vermeye devam etti.
Sanırım bütün bu kriz sürecini şimdiye dek en iyi yürüten siyasetçi o, Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…
TBMM'de 2025 yılı bütçe kanun teklifi görüşmeleri başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve…
CHP’nin kitlelere sert muhalefet sözü vermesi için başına saksı düşmesi gerekiyormuş demek ki; o saksı…
Kayyum virüsü İstanbul’a da sıçradı. AK Partili ya da MHP’li olmayan bütün belediyeleri tehdit altına…