Geçtiğimiz altı ayın birinci sıradaki gündem maddesi rakipsiz olarak koronavirüstü. Halen bu birinciliğini kaptırmış da değil. Pandemi kelimesinin anlamını dünya üzerinde artık bilmeyen de kalmadı. Hastalığın tedavisinden önce pandemi yani salgınla nasıl başa çıkılacağının yollarını öğrendik ve hızla uygulamaya çalıştık tüm dünya insanları olarak. Şu sıralar biraz daha kontrollü olduğumuzu söyleyebilsek de başta her şey mükemmel gitmedi. Yanlış, yetersiz ve güvenilirliği düşük bilgi, işleri yoluna koyma uğraşının önüne adeta aşılması zor bir duvar ördü. Aslında bu duvar sadece salgınla mücadele sürecinde değil, doğru bilgiye ulaşmaya ihtiyaç duyulan her anda artık karşımıza çıkıyor. Hatta o noktaya geldik ki Dünya Sağlık Örgütü pandemiden yola çıkarak buna bir isim bile taktı: infodemi.
Popülerleşen her konu hakkında görüşlerini sunmaya hevesli yeni yeni uzmanlarımız ortamlarda boy gösteriyor. Doğal olarak internetin tüm kanallarından faydalanarak bugüne değin hiç olmadığı kadar fazla bilgi akışına maruz kalıyoruz. Hem de gece gündüz demeden günün her anında… İçeriğine bakmaksızın hızla yoğrularak, pişirilmeden bizlere sunulan bu çiğ bilgi hamuru, bazılarımıza göre sadece basit bir tahribat. Ancak bir diğer grup ise bu durumu daha büyük ciddiyetle ele alıyor ve yaklaşan felaketimizin ayak sesleri olarak adlandırıyor.
Peki salgını anlama yarışı içinde verilen siyasi mesajlar, bazı sorumsuz gazetecilerin sansasyon amaçlı gerçekleştirdiği bazı TV programları ve viral sosyal medya mesajlarına ne demeli? Öyle bir keşmekeşin ortasında kaldık ki bir yandan da için için fark etmediğimiz ikinci bir salgını yaşıyoruz. DSÖ’nün, bilginin İngilizce karşılığı olan “information” kelimesinin kısaltmasıyla türettiği infodemi kavramı işte tam da bu ortamda hayat buluyor.
Akademik tarafta neler oluyor?
Salgının başından bu yana onlarca çalışma yayınlandı. Araştırma dünyası eşi benzeri görülmemiş bir şekilde hareket halinde. Bu belki de salgına karşı atılan en doğru adımlardan biriydi. Ancak son yıllarda akademik alanda üretilen bilginin hızla yayılması isteği sonucunda araştırma makalesi yayınlayan serbest dolaşıma açık servisler hayatımıza girdi. Böylece akademik yayıncılık açısından alternatif bir sistem oluştu. Fakat buradan sunulan bilgi geleneksel akademik değerlendirme süzgecinden geçmiş miydi? Bu sorunun net bir cevabı var: Hayır!
Projesini tamamlayan araştırmacılar üretimlerini bu serbest erişimli sunucular yoluyla hızla paylaşmaya başladılar. Bu ilk başta içinde bulunduğumuz kritik dönem için benzersiz bir imkân gibi görünüyor değil mi? Ama işin sonucunda, tam da kaliteli veri ve güvenilir bilgiye ihtiyaç duyduğumuz anda, içinden doğru olanı ayıklamamızı gerektiren devasa bir bilgi yığınıyla başbaşa kalıyoruz. Bir çeşit akademik infodemi ortaya çıkıyor. İşin kötüsü, hızlı çözümlere ihtiyacımız duyduğumuz dönemlerde akademik değerlendirmeden geçmemiş bilgi üzerinden çözüm üretmeye kalkışmak, ne yazık ki geri dönüşü olmayan sonuçları da beraberinde getiriyor.
Kanada McGill Üniversitesi’nden Jonathan Kimmelman “Kriz koşulları altında yetersiz bilgi, hiç bilgi olmamasından kötü olabilir.” diyor. Bence çok da doğru söylüyor. Bu nedenle özellikle bugünlerde pandemi kadar infodemiye karşı da bilinçli olmak zorundayız.