Şu anda tüm dünyanın gözü ABD’deki gösterilerde ve Covid salgının seyrinde ama Hong Kong aylardır her hafta sonu, benzer görüntülere ev sahipliği yapıyor. Üstelik Çin merkezi idaresi gibi insan haklarını hiç dikkate almayan bir yönetim ve onun polis gücü, yüz tanıma ve fişleme programlarına karşı, cep telefonları, maskeleri, sprey boyaları ve şemsiyeleri haricinde hiçbir ekipmanları olmadan bu mücadeleyi veriyorlar.
Dolayısı ile Hong Kong gösterileri dünyanın önümüzdeki dönemde çok daha sık karşılaşacağı türden eylemler için bir deney alanı niteliğinde.
İspanya’da faşistlerle çarpışıp bu uğurda 1937 yılında vurulan ve 1949 yılında yayınladığı 1984 isimli romanıyla baskıcı rejimlerin neler yapabildiğini ve yapabileceğini sonraki kuşaklara aktaran George Orwell yaşasaydı bugün Hong Kong’ta olan biteni yerinde gözlemler ve kitabına muazzam eklemeler yapardı.
“Büyük Birader” ile saklambaç oynamak
Çin Hükümeti’nin idaresindeki Hong Kong otoritesi tüm gücüyle eylemcilerin kimliklerini tespit etmeye çalışıyor, yüz tanıma programları önemli bir araç. Eylemciler ise yakalanmamak için ellerinden geleni yapıyorlar, Covid maskeleri bu işe de yarıyor. Eylemciler eğer yakalanırlarsa ve Çin’in suçlulara ait veri tabanına kayıt edilirlerse hayatlarının biteceğine inanıyorlar. Çin’in aldığı sosyal kredi skoru gibi tedbirler de bu korkuyu besliyor. Çin’in 2014 yılında başlangıcını yaptığı ve 2020 yılında bitirmeyi hedeflediği sistemde sosyal kredi notu düşen herhangi bir vatandaşın muteber bir işte çalışması, bankadan kredi alması, ev alması, iyi bir eğitim alması imkânsız hale geliyor. Hong Kong’ta yaşayanlar, protestolarda yakalanırlarsa sosyal kredi sisteminde kendilerine acınmayacağının farkındalar. Bu yüzden hükümetin attığı her adıma anında bir karşılık veriyorlar. George Orwell’in tanımladığı Büyük Birader kovalıyor, protestocular kaçıyor.
Sobelemek için her yol deneniyor
Bu saklambaç oyunu hem fiziksel dünyada, hem de sanal dünyada sürüyor. Hong Kong idaresi göstericileri yakalayabilmek için dronelar, kameralar, polis gücü, biber gazı, tazyikli su, boyalı su, cep telefonu bilgileri, kredi kartı bilgileri gibi her şeyden faydalanmaya çalışıyor.
Göstericilerin sanal dünyada yakalanmamak için bazı temel kuralları var. Öncelikle cep telefonlarının yüz tanıma ve parmak izi okuma fonksiyonlarını kapatıyorlar. Böylece sadece kendi rızaları olursa şifre ile telefonlarına hukuki olarak giriş yapılabiliyor ve delil aranabiliyor. Cep telefonlarında hükümet ile işbirliği yaptığını düşündükleri hiçbir uygulamayı yüklemiyorlar. Şifreli konuşmak için Telegram ve benzeri uygulamaları tercih ediyorlar. İnternete Sanal Özel Ağ (VPN) üzerinden bağlanıyorlar. Ayrıca yan yana geldiklerinde bilgi alışverişi yapabilmek için telefonlarının bluetooh ve airdrop özelliklerini kullanıyorlar. Asla evlerine giderken bizdeki İstanbul Kart benzeri şehir kartlarını (Octopus) tercih etmiyorlar, tek kullanımlık biletler alıp evlerine her zaman kullandıklarından farklı bir istasyon aracılığı ile varıyorlar. Kredi kartlarını ve üzerinde çip olan tüm kartlarını ya evde bırakıyorlar ya da yanlarına alırlarsa alüminyum folyo ile kaplıyorlar. Bunun polisin uzaktan kart okuyabilen cihazlarını engelleyeceğini düşünüyorlar.
Kaydedemezsen suçlayamazsın
Protestocular için elbette en tehlikeli olan şey suçüstü yakalanmak. Sanal deliller onların protestonun yapıldığı yerde olduğunu ve Çin karşıtı görüşlere sahip olduğunu kanıtlayabilir ama protestoya iştirak ettiklerini yüzde yüz belgeleyemeyebilir. O yüzden protesto anında kimliklerini gizlemek, örneğin yüz tanıma programlarını engellemek büyük önem taşıyor.
Bunun için işe genellikle gösteri yapılacak yerdeki türlü kameralarla donanmış “akıllı direk”leri yerlerinden sökerek ya da kameralarını sprey boya ile boyayarak başlıyorlar. Eğer kameralar yüksekteyse, bir drone’da ya da bir polisin omzunda ise o kamerayı ya şemsiyelerle duvar örerek ya da yüzlerce lazer ışığını tutarak etkisiz hale getiriyorlar. Bu yüzden Çin Hükümeti herhangi bir marketten 10 dolara alınabilen lazer ışıklarını saldırı silahı olarak nitelemeye ve satışını yasaklamaya çalışıyor. Henüz şemsiyelerle ilgili bir girişim yapmadılar ama maskeleri de tümden yasaklamak istiyorlar.
Korona mı büyük yoksa Büyük Birader mi?
Hong Kong’da maske kullanımı kuralları tam bir keşmekeşe dönmüş durumda. 2019 Ekim ayında idare gösterilerde maske takılmasını yasakladı. Ancak Aralık ayında bu yasak üst mahkeme tarafından geri çevrildi. Daha sonra Nisan 2020’deki final karara kadar bir dizi git-gel yaşandı. Üst mahkemenin Nisan başında aldığı son karara göre ise yasal gösterilerde maske takılabileceği, izinsiz gösterilerde takılmasının yasaklandığı duyuruldu. Bu karara gerekçe olarak Covid salgını gösterildi. Mahkeme heyeti kararında hükümetin toplum sağlığını tehdit eden bir virüs tehlikesi varken gösteri yapmak isteyen kişilerin maske takma hakkını hiçbir gerekçe ile ellerinden alamayacağını belirtti. Yani son durumda Covid şimdilik Büyük Birader’i alt etmiş durumda.
Bakalım gelecek günler bize bu saklambaç oyununda neler gösterecek?