Önce biraz içeriden bilgi vereyim. KADEM, kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinin kaldırılabileceği yolundaki o açıklamayı yapınca AK Parti bünyesinde sular durulmuş değil. Tam tersine, AK Parti bünyesindeki kadınlar arasında görüş ayrılıkları artmış durumda. KADEM yönetimine, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a, kızı (ve KADEM yöneticisi) Sümeyye Erdoğan Bayraktar’a mektuplar gönderiliyor, görüşmek için randevular talep ediliyor, “Bir anlatsak Cumhurbaşkanımız da anlayacaktır” naifliği içinde İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmemesi için çalışılıyor. Yani AK Parti cephesinde bütün kadınlar erkek egemenliğine gönüllü boyun eğme yanlısı değil. Şu anda “Kol kırılır, yen içinde kalır, Cumhurbaşkanını yıpratmayalım” mantığıyla bu temaslar gizli tutuluyor. Bunlar şehirli kadınlar, okumuş profesör olmuşlar, iş kurmuş, toplumda etkin yere gelmişler. Çünkü meselenin kadına şiddetle sınırlı olmadığından, bir sonraki adımda kadına nafaka hakkı, miras hakkının, Medeni Kanun’un tehlikede olduğundan endişe ediyorlar.
Çünkü İstanbul Sözleşmesinin iptalini isteyenler 6284 sayılı kanunun iptalini de istiyorlar.
Sırada 6284 sayılı kanun var
6284 sayılı kanunun tam adı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”; 8 Mart 2012’de yürürlüğe girmiş. AK Parti iktidarında yapılan iyi işlerden birisi, tıpkı İstanbul sözleşmesi gibi. Zaten Sözleşmenin iç hukuktaki uygulama yasası olarak tasarlanmış.
İstanbul Sözleşmesi kaldırılınca sıra 6284 gelecek gibi. Batılılar “salam taktiği” der. Haklar dilim dilim, adım adım geri alınıyor.
Ne gibi haklar var 6284’ün getirdiği? Öncelikle diyor ki, devlet şiddet gören kadına yardım etmekle yükümlüdür. Sonra diyor ki devlet şiddet gören kadına ve çocuğuna barınma yeri sağlar, koruma sağlar, geçici de olsa maddi yardım verir, rehberlik yapar, çocuğuna kreş imkânı kendisine gerekiyorsa yeni iş imkânı, hatta yeni kimlik sağlar. Ve diyor ki, şiddet uygulayan kocasına düşen boşanma nafakası otomatik olarak SGK tarafından kadına ödenir, şiddet gösteren erkeğin insafına bırakılmaz.
İşte bütün bunlar erkeğin sırf erkek olduğu için kadından üstün olduğuna inanan kafaları çıldırtıyor.
Tahammül edemedikleri kadının eşitliği
Kadını ancak çocuk doğurduğunca değerli gören bu kafa, 6284 sayılı yasaya bakınca şunu görüyor: kadın devletten güvence görünce erkeğin şiddetine kafa tutabiliyor, istiyorsa daha rahat boşanıyor. Yani Diyanet İşlerinin önerdiği gibi dayağı yediği zaman köşesinde oturup sabrederek akşama kocasına çay ikram ederek yoksa bir sıkıntısı mı olduğunu sormuyor. Dayak yiyip sabretmeye de Buna “ailenin birliğinin bozulmaması” diyorlar, yazarken bile utanç duyuyorum.
Ve tabii en tahammül edemedikleri konulardan birisi, dayak yediği için, ya da başka bir nedenden dolayı kendisini boşayan kadına Medeni kanuna göre ödemek zorunda oldukları nafakanın, 6284’e göre devlet tarafından gelirlerinden tahsil edilmesi.
İstiyorlar ki kadınlar kendi dar algılarında olduğu gibi ikiye ayrılsın: anneler ve cariyeler. Ama anne de öyle kafasına estiği gibi bırakıp gidemesin, üstelik şiddet gördüğü için giderse öyle nafaka almaya filan devam edemesin. Üstelik bu durumda İstanbul Sözleşmesinin iptaline bahane ettikleri “eşcinselliğin teşvik edildiği” palavrası da yok.
Tahammül edemedikleri kadının erkekle hukuki eşitliğidir. O nedenle nafakadan sonra erkek ve kız çocukların eşit miras hakkını dillerine dolamaları şaşırtıcı olmayacaktır.
Eşitlik olmadan adalet olmaz
KADEM’in bazı kulaklara hoş gelen bir sloganı var: “Eşitlik değil, adalet”. Son açıklamalarında da var bu. Kadınların eşit olmayı istememeleri, bunun yerine erkeklerden “adalet” talep etmeleri ayrı bir “sahte bilinç” hali, anlayabilmem mümkün değil. Ama eşitlik olmadan, hukuk önünde eşitlik olmadan adalet ancak adalet talep ettiğinizin uygun bulduğu kadar olur. Ona da adalet denmez, lütuf denir.
O nedenle “toplumsal cinsiyet eşitliğine” karşı çıkarken, bunu adeta “biyolojik eşitlik” anlamına geliyormuş gibi çarpıtıyorlar. Kaldı ki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi zaten “Bütün insanlar doğuştan eşittir” derken cinsiyet dâhil herhangi bir ayrım yapmamıştır.
İstanbul Sözleşmesinin de 6284’ün de arkasında kadın hakları derneklerinin, insan hakları derneklerinin yıllar süren mücadelesi var. Gelinen aşamada bu hakların geri alınmasının bir tek açıklaması olabilir, o da AK Parti iktidarının siyasi ve ideolojik sıkışmışlık halidir. Çoğunlukla ekonomik nedenlerle eriyen gelenekçi oy tabanı sanki bu tür hak tavizleriyle bir arada tutulmak isteniyor.
Tartışmanın siyasi boyutu
Erdoğan, Ayasofya gibi, İstanbul Sözleşmesi gibi, bir sonraki adımda 6284 gibi hamlelerle öncelikle AK Parti’den ayrılan yolları ve AK Partiyle birleşebilecek yolları kendisine çıkarmaya çalışıyor. Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ayasofya kararı nedeniyle Erdoğan’a tebrik telefonu açmış olması bir örnektir. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Deva Partisi lideri Ali Babacan’ın Ayasofya bir yana, İstanbul Sözleşmesi alanında da Erdoğan’a açıkça cephe almalarını beklemek, kendi tabanlarındaki eğilimler nedeniyle hayli güçtür. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet ittifakına çekmeye çalıştığı Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 konularında AK Parti içindeki en radikal, en tutucu kesimlerle aynı çizgidedir.
CHP’nin İstanbul Sözleşmesi ve 6284 konusundaki ikircikli tutumu Saadet Partisi ile ittifak ihtimalinden kaynaklanıyorsa CHP kendisine yazık ediyor demektir, çünkü Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti ile bu konuda ters düşmeyeceği anlaşılıyor.
Kadın düşmanlığına karşı durma zamanı
HDP’ye gelince, o da bir sınavla karşı karşıya. İki HDP milletvekili, Mensur Işık eşini dövme suçlamasıyla, Tuma Çelik de cinsel taciz iddiasıyla karşı karşıya. Üstelik dayak yediği, taciz edildiği öne sürülen kadınlara şikayetlerini geri alma baskısı yapıldığı, dahası bunun HDP’li kadın milletvekili Hüda Kaya tarafından yapıldığı iddiası var. Türkiye’ye eş-başkanlık sistemini getiren, kadınları siyasette daha görünür kılan HDP, iki vekil hakkında da soruşturma açtı. Neyse ki orada “sadece karşımızdakiyle değil, yanımızdakiyle de mücadele ederiz” diyen kadınlar var. Yazının başında söyledim; AK Parti’de de böyle düşünen kadınlar olduğunu biliyorum. Eminim CHP’de, İYİ Parti’de ve diğerlerinde de vardır. Eminim KADEM bünyesinde de vardır. Kadınların haklarını kaybetmemesi için seslerini yükselteceklerse, şimdi tam zamanı. Sonra çok geç olabilir.