Siyaset

Devlet: hukuk mu, özgürlükler mi, yoksa polis mi?

Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez’in polis tarafından göz altına alınma şekli polisin yetki aşımı, ve hukuk devleti konusunu gündeme taşıdı. (Foto: Sözcü)

Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez 29 Temmuz akşamı İskenderun’da ailesiyle yemek yerken polis tarafından gözaltına alındı. Gerekçe kendisine kimlik soran polisi, mesleğini, sıfatını, protokoldeki yerini de belirtmeden, sade bir vatandaş olarak kanuna uygun davranmaya davet etmesiydi. Polisin “Ben devletim” söylemiyle Dönmez’i derdest etmesi, sürecin videosunun sosyal medyaya yansıması özgürlüklerimizin polisin ihtiyarında ve iki dudağı arasında olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.
Çıkardığı tartışmalar da, polisin yoldan geçen vatandaşları durdurma ve kimlik sorma, akşamları ilerleyen saatlerde içki ve müzik ruhsatlı restoranlara ekipler halinde dalarak müşterilerinin kimliğini toplama, GBT (Genel Bilgi Toplama merkezinden) sorguladıktan sonra salma şeklindeki süre gelen hukuka uyarsız uygulamalarının kanunun yerine geçecek kadar kanıksanmış olduğunu gözler önüne serdi.
Kararları hukuk ve yargı öndenetimine tabi olmayan polis, yetki kullanırken kanuna harfiyen riayet etmeyebiliyor, kanuna uyulmasında ısrar eden vatandaşa karşı güç kullanabiliyor ve genellikle yaptığı yanına kâr kalıyor. Bu tür kanuna uyarsızlıklara karşı vatandaşın hakkını aramasının bir ezaya dönüşebileceğini kamuoyunun görmesine vesile olması sebebiyle Dönmez’i tebrik ediyor, yaşadığı nahoş olaydan dolayı geçmiş olsun diyorum.

Polis güvenilecek kurum olmalı

Emniyet teşkilatı, ülkede huzur ve sükunu, vatandaşın güvenliğini sağlamak için gerektiğinde canını vermekten çekinmez ve bu yolda bugüne kadar onlarca görev şehidi vermiştir. Polis vatandaşın güven duyacağı, tehlikelere karşı sığınacağı bir kamu kurumudur.
Buna karşın polis ile vatandaşın arasını açan, vatandaşların zorunlu olmadıkça polisle muhatap olmaktan bile çekinmesine neden olan temel sorunların en başında polisin bu olaydaki gibi hukuka uyarsız davranması gelmektedir. Bu durum olaydaki polislerden birinin “Devlet benim” sözünde kristalleşmektedir.
Hatay’daki bireysel ve istisnai bir olay değildir. Tersine vatandaşa “kötü muamele” olarak nitelenebilecek sistematik bir durumun kamuoyuna nadir olarak yansıyabilen örneklerinden bir tanesidir.
Kökenindeki sebep ise polis ve diğer kamu görevlilerinin görevlerinde hukuka uyarlı olmasını sağlayan, kurumsal bir yapı bulunmayışıdır. Örneğin, uygulamanın hukuka uyarlı olmadığını söyleyebilecek, amirinden bağımsız bir hukuk müşavirliği sistemi yoktur. Hukuka uyarsızlıkları caydıran ve yaptırıma uğratan bir denetim ve disiplin sistemi de mevcut değildir. Bu temel yapısal eksikliklerin temelinde ise kamu görevlilerinin suçlarını soruşturmanın idari amirlerinin izin vermesine tabi olması yatmaktadır.

Polis kanunu anladığı gibi uyguluyor

Polisin genel asayiş uygulamaları savcıların veya hukukçuların denetimine tabi değildir. Bir kısım adli işlemlerde savcıların talimatına bağlı olsa da bunları yerine getirirken de fiilen denetime tabi değildir. Bu şartlarda polis, doğal olarak kanunu kendi anladığı ve anlamak istediği kadarı ile sınırlı olarak uygulamaktadır. Bu durumda polis, hukuka uyarsız fiilî uygulamaları ile vatandaşın özgürlüklerini sistematik olarak kısıtlamaktadır. Özgürlüklerini keyfi denilebilecek karar ve uygulamalarla kısıtlayabilecek olan polis ile karşılaştığında zaten çekinme ve korku duygusu içinde olan vatandaş günlük hayatının aksaması halinde yaşayacağı rahatsızlık nedeniyle mücadele etmemekte, kanuni haklarından vazgeçmeyi tercih etmektedir. Bu da emniyet görevlilerini hukuku kendine göre yormaya ve “devlet benim” zihniyetine teşvik etmekte, cesaretlendirmektedir.
Özeleştiri yapmak yerine önyargı ile beni veya baro başkanımızı eleştirmeye kalkacak olanlara özellikle belirtmek isterim ki, yukarıda söylediklerim kuruntu değil; vatandaşın içinde bulunduğu gerçek durumdur. Biraz açıklamakta fayda var.

Polis görev ve sorumluluklarının sınırı

Polis Vazife (Görev) ve Salahiyetleri (Yetkileri) Kanununun (PVSK) Ek Madde 4/a gereğince polis; suç işlenmesini önlemek veya suçun faillerini tespit etmek için sokakta gitmekte olan bir vatandaşı durdurabilir, kimlik sorabilir. Ancak önce kendi kimliğini göstermesi ve isteğinin sebebini (“makul şüphe”) bildirmesi gerekir. Bu yetki, sokakta olmayıp, restoran gibi kişilere ait özel mekanlarda yemek yiyen, çay kahve ve dilerse içki içen, göbek atan, dans edip eğlenmekte olan vatandaşlar hakkında geçerli değildir. Fakat yazımı, sokakta durdurma ve kimlik sorma konusu ile sınırlamak istiyorum.
Polis görevini yaparken bu kurallara uyarsız davranırsa- örneğin Hatay Baro başkanına karşı olduğu gibi- makul sebebini veya dayanağı olan idari kararı bildirmeden vatandaşın kimlik göstermesini isterse ve fakat vatandaş polisin istemini yerine getirmez, polise karşı çıkarsa ne olur? Cevabı basittir: kendisi hukuka uyarsız davranıyor olmasına rağmen polis, baro başkanına yapıldığı gibi vatandaşı yakalayıp kimliğini tespit edinceye kadar alıkoyabilir. Hatta sırf bu sebeple vatandaş tutuklanabilir bile.

Vatandaşın itiraz ve savunma hakkı

Peki, vatandaşın itiraz ve savunma hakkı yok mudur? Vatandaş makul sebebin veya alınmış olan kararın ne olduğunu polise soramaz mı? Başka bir deyişle polisin kendisine karşı yetki ve güç kullanmasının dayanağını bildirmesini isteyemez mi? Vatandaş sebebini bildirmeden durdurmaya veya kimlik istemeye yetkisinin olmadığını polise söyleyemez mi? Polisle bu konuda bir hukuki tartışma içine giremez mi? Polis sebebi bildirmezse vatandaş kimliğini vermekten imtina edemez mi?
Teorik olarak evet, vatandaş, polise bunları sorabilir, itiraz edebilir ve karşı çıkabilir.
Fakat gerçek hayatta bunları yapması başına küçük bir felaket getirir. Derdest edilerek karakola götürülmeden önce hastaneye götürülüp muayene edilir. Bürokratik süreçlerden polis zoru ile geçirilir. Yürüyerek gidebileceği yerlere polislerce sürüklenerek götürülebilir. Karakolda ifadesi alınır, savcı serbest bırakılması talimatı vermezse adliyeye götürülüp mahkemeye çıkarılır. Belki eşiyle, arkadaşıyla birlikte vakit geçirdikten, belki eğlenip kurtlarını döktükten sonra evine huzurla gidip güzel bir uyku çekmeyi planlayan vatandaşa bunların ne kadar ağır bir yaptırım olacağının izah etmeye gerek var mı?

Görevli Memura Direnme” suçlaması

Fakat bunlar polisin verebileceği rahatsızlıkların en basitidir. Vatandaş biraz daha ileri giderse daha ciddi bir yaptırımı olan, ciddi hapis cezası öngören “görevli memura direnme” suçlaması ile karşılaşabilir. Vatandaşa karşı bu suçtan dolayı Türk Ceza Kanunu 265. Madde gereğince hapis istemi ile dava açılması için fiiliyatta polisin vatandaşı suçlaması yeterlidir.
Kamuoyunda ve polis camiasında genel olarak “Memura mukavemet” suçu olarak bilinen, TCK’nın 265. maddesinde düzenlenen “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işleyen kişi 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. TCK m. 265’teki bu suçun oluşması için polise karşı cebir ve şiddet kullanılması, bana göre kullanılan cebir ve şiddetin polisin gücünü aşmış, görevini yapmasına engel olmuş olması gerekir. Fakat görevli memurun görevine karşı çıkmak anlamını taşıyan “görevli memura direnme” madde başlığı maddenin içeriğinden farklıdır ve bunu bilmeyen vatandaşı da görevli memurları da yanıltıcı mahiyettedir.
Vatandaşın hakkını savunmak için yapacağı itirazların madde başlığının anlamına göre bu suçu oluşturur gibi görünmesi bu yöndeki itirazların direnme suçunu oluşturacağını düşündürmekte, bu da sonuçta polisin hukuki temeli olmayan bu tür uygulamalarına polis ve vatandaş nezdinde psikolojik bir meşruiyet temeli oluşmaktadır.

Vatandaşın polis karşısında güçsüzlüğü

Bana göre vatandaştan sayıca, kasça ve silahça çok güçlü, üstelik de bu gücü kullanma yetkisine sahip olan polise karşı vatandaşın böyle bir suçla muhatap kılınması meşru değil. Ayrıca vatandaşın kamu görevlileri karşısında zaten zayıf durumda olan hak arama özgürlüğünü kısıtladığı için Anayasa’ya da aykırıdır. Fakat bu kanun ve suç hali hazırda varlığını sürdürmekte ve uygulanmaktadır.
Vatandaş bu suçu işlemediği, direnmesi suç oluşturmadığı halde polis tarafından haksız yere suç işlemekle itham edilebilir. Bu durumda uzun süren bir yargılama sürecine girmek, kendisini savunmak, serbest kalmak ve aklanmak için avukat tutmak, önemli masraflara katlanmak zorunda kalır. Süreçte polisin resmi tutanağına, mesai arkadaşlarının tanıklığına sanık vatandaşın sözünden daha çok itibar edilir. Vatandaş tanık bulmakta zorlanır, bulsa bile tanıklar doğruları tam olarak söylemez ya da söyleyemez, söylemek istese de layık olduğu şekilde dinlenilmez. Buna karşın haksız, hatalı veya kötü niyetle sırf vatandaşı mahkemede uğraştırmak için suçlayan polis hakkında fiilen bir yaptırım uygulanması neredeyse imkânsızdır.

Polis amirin izni olmadıkça yargılanamıyor

Hukuka uyarsız olarak durdurduğu ve kimlik istediği, yani suçun oluşmasına sebebiyet verdiği tartışmasız olarak ortaya çıktığında bile polise disiplin cezası bile verilmez. Vatandaşın memura direnmekten yargılanıp beraat etmesi yılları alırken, polis hakkında memuriyet görevini kötüye kullanmaktan veya vatandaşa kötü muamele etmekten dolayı bir soruşturma ve dava açılmaz. Memurun suçunun soruşturulması için ön şart olan soruşturma iznini idari amiri – muhtemelen memur hakkında soruşturma (ceza davası) açılmasını gerektiren bir durum olmadığı gerekçesi ile –vermez. Amirin kararını iptal ettirmek için idare mahkemesinde dava açılması gerekir; açılan dava kısa sürede bitmez, hatta kaybedilebilir.
Kısacası sıradan vatandaş hakkında hemen harekete geçen hukuk sistemi, idari amirleri arzu etmezse kamu görevlileri hakkında yıllarca harekete geçirilemez. Başka bir deyişle özgürlüğü kısıtlanan vatandaş haksız olarak açılan davadan beraat etmek için mahkemede sürünürken, haksız olan ve yetkilerinin dışında hareket eden polis yargı önüne çıkmaz bile.
Haklı olanın yargılandığı, haksız olanın mahkemeye bile çıkmadığı bir durum…

Hukuk devleti mi, polis devleti mi?

Hani nerede Anayasa Madde 2’eki “hukuk devleti”; hani nerde Anayasa Madde 10’daki “kanun önünde eşitlik” ilkeleri? Hatay Barosu başkanına konuşan polis memuru doğruyu, doğrudan söylemiş işte: “Devlet benim!”
Hukuk devleti değil, özgürlükler devleti değil polis devleti!..
Bu memleket ileri gitmek, vatandaşının refahını yükseltmek, dünyanın en ileri ülkeleri arasına girmek istiyorsa en başta vatandaşın seyahat ve hak arama özgürlüğünü polisin iki dudağı arasından çıkarmak zorundadır. Polisin ve diğer kamu görevlilerinin kendilerine kanunla verilen yetkinin harfiyen içinde kalmalarını sağlamak, hukuka uyarsız davrandıklarında güçlü olmaktan çıkarmak ve kanun önünde vatandaş ile aynı zamanda ve şekilde hesapverir olmasını sağlamak zorunludur.
Bunu gerçekleştirmek, ülkede her alanda, samimi olarak ve gerçekten, en önemlisi kamu görevlilerine ve polise karşı da hukuku üstün atılması gereken altı adım var.
1. Genel idare usulü kanunu çıkarılarak kamu görevlilerini kendilerine verilen yetkileri nasıl kullanacağı net olarak belirlenmeli, polis ve diğer kamu görevlilerin hukuka uyarlık seviyesi yükseltilmelidir.

Soruşturma âmire değil, yargıya ait olmalı

2. Kamu görevlilerinin suçlarından yargılanmaları amirlerinin izin vermesi şartına tabi olmaktan çıkarılmalıdır. Yargı makamları görev suçu ve kişisel suç işlediği iddia edilen polis ve diğer kamu görevlileri ile memura direndiği iddiasıyla mahkemeye çıkarılan vatandaşı aynı anda soruşturmalıdır. İkisi hakkında gerekli soruşturma veya takipsizlik kararı aynı anda verilmeli, yargılanması gereken ile masum olanı idari amirleri değil yargı makamları belirlemelidir.
3. Kamu görevlilerinin yargılamasında hassasiyetlerin gereği, soruşturulmalarına idari amirin izni yoluyla değil uzmanlaşmış mahkemeler kurulması yoluyla yerine getirilmeli, bu konuda da yargının bağımsız işlev göstermesine engel olunmamalıdır.
4. Kamu görevlilerinin yargılanmaları ve bu davalarda verilen kararların temyizi için özel uzmanlaşmış mahkemeler kurulmalıdır.
5. TCK Madde 265’teki görevli memura direnme suçunun kapsamı memura karşı güç ve şiddet kullanarak görevinin yapmasının engellenmesine ve memurun görevini hukuka uyarlı olarak yapıyor olduğu durumlarla sınırlı olmak üzere daraltılmalı ve netleştirilmelidir.
6. Memurların suçladığı ancak mahkemede beraat eden vatandaşlar için verilen her beraat kararından sonra sıkı bir idari inceleme yapılmalı, masum olduğu halde vatandaşı dikkatsiz bir şekilde suçlayan memurlar hakkında mutlaka bir yaptırım uygulanmalıdır.

Mehmet Gün

Avukat, İSTA, Daha İyi Yargı Dernekleri Başkanı, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı

Recent Posts

Ortadoğu için bir istikrar ve yeniden yapılanma çağrısı

Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…

19 saat ago

Türkiye’nin geleceğini hayal etmek: Gençlerin bugünü ve yarını

Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…

1 gün ago

Pentagon’dan Trump’a Suriye resti: Asker sayısı 2000’e yükselmiş

ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…

2 gün ago

Bakan Bayraktar: “ABD Gazprombank yaptırımından Türkiye’yi muaf tutacak”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…

2 gün ago

MSB’den ABD’ye yanıt: “Türkiye’nin SDG ile görüşmesi söz konusu değil”

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…

3 gün ago

Yeni Suriye: Birleşik ordu, imar, anayasa ve Türkiye’nin rolü

Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…

3 gün ago