Dünya Sağlık Örgütü pandemiye karşı canlarını ortaya koyarak en ön safta çarpışan sağlık çalışanlarına teşekkürlerimizi bildirmek için 2021 yılını onlara ithaf etti. Basından bunu ilk önerenin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olduğunu öğrendik. Gerçekten çok güzel bir öneri, kabul edilmiş olması da ayrıca güzel.
Sağlık çalışanları bahar aylarından beri dur durak bilmeksizin çalışıyorlar. İzinleri kaldırıldı. İstifa edemiyor, emeklilik isteyemiyorlar. Birçoğu kendi uzmanlık alanlarının dışında çalışıyor. Göz, deri hastalıkları, patoloji uzmanları, bu alanlarda eğitim yapmaları gereken asistanlar, Covid polikliniklerinde, servislerinde, sayılar giderek yetersiz kalınca açılan yoğun bakım ünitelerinde uzun saatler çalışıyorlar. Dişhekimleri, ortopedi uzmanları, bahar aylarından beri filyasyon ekiplerinde, sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar zamana karşı yarışıyor. Evlerine, sevdiklerine enfeksiyon taşımaktan korkuyorlar, kendileri enfekte olmaktan korkuyorlar. Ama ne yazık birçoğu Covid’e yakalanıyor. Bahar aylarında her doktor grubunda sık sık enfekte olan sağlık çalışanı haberleri geliyordu. Sonra ölümler başladı. Temmuz sonu, Ağustos’ta vakalar patlayınca ölüm haberleri arttı, neredeyse her gün bir ölüm haberi gelmeye başladı. Son hafta sağlık çalışanı ölüm sayısı katlandı, son beş günde dokuz ölüm haberi aldım.
Bakan Sağlık Çalışanları Günü önerdi ama…
Hekim örgütleri Ağustos ayından beri çağrı üstüne çağrı yapıyor, salgını hastanelerde karşılama fikrinin yanlış olduğunu söylüyor. Bunun hem salgını kontrol edemeyeceğini, hem önlenebilir ölümleri önleyemeyeceğini söylüyor. Bir yandan da artan hasta ve virüs yükünün zaten dayanabilirlik sınırında çalışan sağlık çalışanlarının enfekte olma, bu enfeksiyonu ağır geçirme ve ölüm riskini arttıracağını vurguluyor. Seslerini duyan yok.
Bu ağır koşullarda çalışan, enfekte olan, canlarını kaybeden sağlık çalışanları için Covid bir meslek hastalığı sayılmıyor. Evet evet, Dünya Sağlık Örgütü’ne yaptığı çok güzel bir öneriyle 2021 yılının Sağlık Çalışanlarına ithaf edilmesine önayak olan Sağlık Bakanımız kendi ülkesinde, kendi Bakanlığında Covid’in bir meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için bir adım atmış değil. Bu talep kendisine iletildi, ama bugüne kadar sessiz kalmayı tercih etti. Covid’i sağlık çalışanları düğünde dernekte mi kapıyor? Sağlık Bakanının DSÖ platformunda gösterdiği değerbilirliği, ulusal sınırlar içinde kendi Bakanlık koltuğunda da göstermesini bekliyoruz. Hakkı ödenmez dediğimiz sağlık çalışanlarının, haklarının hiç olmazsa ödenebilir kısımlarının ödenmesi gerekli. Meslek hastalığı yüzünden sağlıkları bozulanlara, bu yüzden canını kaybedenlerin geride bıraktıklarına toplum olarak ödeyebileceğimizi ödememiz lazım. Yoğun bakımda, son nefesinde, meslektaşlarının eline yapışıp, “kızıma sahip çıkarsınız değil mi, onu okutursunuz” diyerek gitmesinler bu dünyadan hekimler, hemşireler, teknisyenler.
Dünya Diyabet Günü: #SensörİçinParmakKaldır
14 Kasım Dünya Diabet Günü. Diabet birçok başka sağlık sorununa yol açan ciddi bir hastalık. Ama aynı zamanda bugün eriştiğimiz bilgiler ve teknolojilerle kontrol edilmesi, birlikte yaşanılması mümkün bir hastalık. Hatta diyabetle birlikte sağlıklı olarak büyümek de mümkün. Ülkemizde yirmi bin çocuk Tip I Diabetle yaşıyor, onunla büyüyorlar. Ya da bugün sahip olduğumuz bilgiler ve teknolojilerle sağlıklı yaşamaları, sağlıklı büyümeleri, üretken bir birey olarak topluma katkı yapmaları mümkün.
Tip I Diabetin birlikte yaşanabilir olmasını sağlayan İnsülinin keşfinin üzerinden 99 yıl geçti. Bütün sorun büyüme çağındaki çocukların, büyüme çağında oldukları için sık sık dalgalanan, çok hızlı inişler yapabilen kan şekeri düzeylerini takip edip, bu düzeylerin gerektirdiği insülin miktarını, gerektiği zamanda verebilmek, diyetlerini bu kan şekeri düzeylerine göre ayarlayabilmek.
Bunun için çocukların günde birçok kere (5-9 kere diyor işin uzmanları) parmak uçlarını delip, şeker ölçmeleri ve buna uygun olarak insülin dozlarını ayarlamaları gerekiyor. Doğaldır bu işi çocukların hepsi, hele küçük olanlar tek başlarına yapamıyor. Diyabetli çocukların ana babaları bu yüzden çocuklarının hep yakınında olmak zorunda kalıyorlar. Birçoğu ya kan şekeri düştüyse endişesiyle geceleri bile uyuyamıyor.
Bunu önleyecek, pahalı olmayan bir teknoloji var: glukoz sensörü. Çok basit bir yöntemle vücuda uygulanıp iki haftada bir değiştirilen bu sensörlerle kan şekeri düzeylerini sürekli izleyebiliyorsunuz. Sensör bunları kayıda alıyor, doktorunuza bu kayıtları gösterebiliyorsunuz. Daha iyisi uzaktan, mesela çocuğu kreşe, okula, babaannesine bıraktığınızda bile şeker seviyelerini izleyebiliyorsunuz. Çocukların sağlıklı büyümelerini, ailelerinin endişe düzeylerinin düşmesini sağladığı kanıtlanmış bu teknolojiyi Türkiye’de sadece sensör için her ay ilave bir 1500 TL ayırabilecek ailelerinin çocukları kullanıyor. SGK bunları karşılamıyor. Oysa SGK çocuklara sensörün bedelini ödese, toplu alım sayesinde maliyet düşecek, diabet komplikasyonları azalacağı için, o komplikasyonların tedavisine harcanacak paradan da tasarruf sağlayacak. Sonuçta bir yılda 60 milyon TL gibi bir maliyetten bahsediyoruz.
Yirmi bin çocuğun ve ailelerin sağlığı ve iyiliği için 60 milyon TL. Yüz milyar dolar değil. Diyabetli Çocuklar Vakfı bu Dünya Diabet Gününde Tip I Diabetli çocukların sensörlerinin SGK tarafından karşılanması için bir kampanya başlatıyor, ve Aile, Sosyal Politikalar ve Çalışma Bakanlığına ve Sağlık Bakanlığına çağrıda bulunuyor. Umarım sesleri duyulur.