Bilim ve iş dünyasını toplumdaki diğer baskılardan ayrı kefeye koymaya çalışsak da aslında kuantum sıçrayışı dediğimiz anlar, mutlaka özgür düşüncenin yeşermesiyle filiz buluyor.
Bu hafta dünya, Pfizer ve BioNtech şirketlerince geliştirilen Covid-19 aşısının yüzde 90 etkili olduğu haberiyle çalkalandı. Bu sevindirici haberde hem dünyayı hem de Türkiye’yi yakından ilgilendiren birçok unsur bulunmaktaydı. Öncelikle 44,000 bireyde denenen aşı prototipinin bu oranda etkili olabilmesi adeta mucizevi, zira tedavülde olan birçok aşının etkinlik oranı çok daha düşük. Buna ilaveten, genetik mesaj ileten RNA üzerinden çalışan bu aşının üretim süreci geleneksel aşılara oranla çok daha hızlı ve yüksek kapasitede olacak.
Covid-19 krizine merhem olabilecek bu aşı, Almanya’nın Mainz kentinde, iki Türk asıllı Alman bilim insanının kurduğu BioNTech şirketi tarafından üretilmekte. Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın da irtibatta olduğu Prof. Dr. Uğur Şahin, şirketin Genel Müdürü. Eşi Dr. Özlem Türeci ile beraber kurdukları şirketi yine birlikte yönetiyorlar. 2008 yılında kurulan BioNTech, 1800 kişiye istihdam sağlayan öncü bir biyoteknoloji şirketi. Kanser hücrelerine karşı üretilen immünoterapi tedavileri şirketin çıkış noktası olmuş.
BioNTech, bu bilim insanı ve akademisyen çiftin kurduğu ilk şirket değil. Öncesinde kurmuş oldukları Ganymed adlı şirketi 2016 yılında 1,4 milyar dolara satmışlardı. BioNTech hisselerinin bu yıl içindeki seyri de göz önünde bulundurulduğunda, Türeci-Şahin çifti Almanya’nın en zenginleri arasında yerlerini almış durumda. Uğur Şahin, İskenderun doğumlu, 4 yaşındayken Almanya’ya göç etmiş. Babası Köln’deki Ford fabrikasında çalışmış. Özlem Türeci ise İstanbul’dan göç eden doktor bir babanın kızı olarak Almanya’da doğup büyümüş. Her ikisi de hem doktor hem de araştırmacı ve akademisyen. Bir kızları var. İşe bisikletle gidip geliyor ve yaşamlarını işleri etrafında kurguluyorlar.
Türkiye mütemadiyen “gurur” olgusuyla yaşayan ve özellikle de geçmişe dönük gurur söylemleriyle propaganda yapılan bir ülke. Böylesi bir başarının baş mimarlarının Türk asıllı olması da bir anlamda gurur verici. Öte yandan, acaba bu iki insan Almanya yerine Türkiye’de yaşasaydı, aynı akademik ve bilimsel özgürlüğe ve fırsatlara sahip olabilirler miydi?
Kuantum sıçrayışı anları
Sorunun cevabı çok net- elbette ki hayır. Benzer eğitim süreçlerinden geçtiklerini varsaysak bile akademik ve bilimsel anlamda bu noktalara gelinmesi bugünün Türkiye’sinde imkânsız. Üstelik çalışacakları akademik ortamlarda görecekleri baskı da işin cabası olurdu. Düşünce özgürlüğünden yoksun ülkemizde akademisyenlerin her an işini kaybetmesi veya hapse atılması da yadsınamayacak bir olasılık. Bizler bilim ve iş dünyasını, toplumdaki diğer baskılardan ayrı kefeye koymaya çalışsak da aslında kuantum sıçrayışı dediğimiz anlar, mutlaka özgür düşüncenin yeşermesiyle filiz buluyor. “Canavarı öldüren ışın kılıcını bulanların ecdadı Türkiye’den” diyerek sevinebiliriz ama bunun bize ait bir başarı olmadığını da kabul edelim.
Hikayemize dönersek, BioNTech ile dünya ilaç devi Pfizer’in yolları 2016 yılında kesişiyor. O yıl, grip aşısı için ortak çalışma yapmak üzere bir iş birliği tesis ediliyor. 2020’ye damgasını vuran Covid-19 aşısında ortak çalışma fikri ise Uğur Şahin’den çıkıyor. İki yıl öncesinden pandemilere yönelik aşı çalışmalarını radarına alan Şahin, ocak ayında ünlü tıp dergisi Lancet’te okuduğu makalenin de etkisiyle Covid-19 virüsüne yönelik bir çalışma başlatıyor. Sonrasında Pfizer CEO’su Albert Bourla’yı arayarak, yeni iş birliğinin tohumlarını atıyor. Pfizer Nisan ayında aşı keşif sürecine 185 milyon dolar yatırıyor ve 563 milyon dolarlık bir kaynağı da aşının diğer kilometre taşları için hazırda tutacağını belirtiyor. Bu çalışmalara dair güzel haber ise 9 Kasım Pazartesi günü geliyor ve dünya piyasalarında birkaç gün de olsa bir bahar havası yaşanıyor.
Kurumsal ve şahsi ilişkiler
Şahin’e göre Pfizer gibi bir dünya deviyle Covid-19 aşısı çalışmalarını kolaylaştıran faktör, halihazırda süregelen iş ve güven ilişkisi. Bunun hem kurumsal hem de şahsi boyutları var.
Mülakatlarında Pfizer CEO’su Bourla ile ortak müştereklerine değinen Şahin, kendisi gibi göçmen bir aileden gelen Yunan asıllı Bourla ile iş ilişkisinin ötesinde de anlaştığından söz ediyor. Bu güven ortamı karşılıklı, zira Bourla da Şahin’i iş konuşmaktan çok bilime yoğunlaşmayı tercih eden bir şahsiyet olarak tanımlıyor.
Covid-19’un ön plana çıkmasından bu yana geçen yaklaşık 10 aylık sürede 202 şirketin aşı çalışmaları yaptığını bilmekteyiz. Bunlardan 47 tanesi klinik deney sürecine girmiş durumda.
Bir kişiye iki doz
İşte bu çerçevede Pfizer BioNTech ikilisinin aşısı, eğer ulusal onay süreçlerini geçebilirse, muhtemelen piyasaya ilk sürülecek aşı olacak. Bu aşının ilk etapta ABD ve AB ülkelerinin yanı sıra Japonya’ya dağıtılması söz konusu. Aşı, ABD’nin sağlık otoritesi FDA.’in onayını alabilirse, bu yıl içinde Amerika’da dağıtılması mümkün olacak. Halihazırda ABD, Pfizer BioNTech’ten 100 milyon doz aşıyı satın almış ve 500 milyon doz aşı için de opsiyon almış durumda. 2020 için planlanan üretim dozunun 50 milyon olduğu bilinmekte. Bu miktarın yarısı ABD’ne ayrılmış durumda. 25 milyon doz aşı, 12,5 milyon kişinin aşılanabilmesi anlamına geliyor. Zira aşının iki doz olarak üç hafta arayla yapılması gerekiyor. Aşının ne süre için koruyuculuk sağlayacağı ise henüz belli değil.
Aşının onaylanacağını varsayarsak, üretim, dağıtım ve aşılama süreçlerinde de önemli mihenk taşları olacak. Şöyle ki öncelikli olarak çok sayıda ve hızlı üretim gerekecek. Milyonlarca kişinin aşılanması lâzım. Pfizer BioNTech ikilisinin aşısı, Almanya’da Mainz ve Marburg’da Belçika’da Puurs’da ve A.B.D.’nin Michigan eyaletinde üretilecek. Öte yandan üretimin yanı sıra dağıtımda da dikkat edilmesi gereken noktalar var zira aşının – 70° C’lık kuru buzlu paketlerle gönderilmesi gerekecek. Şimdiden UPS ve DHL gibi şirketlerle dağıtım planları yapılmakta. Gönderiler GPS aracılığıyla takip edilecek. Covid-19 aşısı – 70° C’da 6 ay, buzdolabında ise 6 güne kadar tazeliğini koruyabiliyor.
Diğer girişimler
Dağıtım süreci çözüldükten sonra, yaygın aşı kampanyalarının belli kesimleri önceliklendirerek muntazam bir şekilde yürütülmesi gerekecek. Sağlık çalışanlarının yanı sıra, riskli grupların aşıya daha önce ulaşması olası görülüyor. Öte yandan aşı yarışında ipi göğüslemeye uğraşan birçok girişim var. Bu demek oluyor ki başka aşılar da zaman içinde onaylanacak. Bazıları uluslararası kabul görecek, bazıları ise örneğin Polonya’nın Rusların aşısı için talip olması gibi, farklı siyasi tercihlerin tezahürü olacak. Refah sahibi ülkeler, her şeye olduğu gibi aşıya da daha hızlı ulaşacak gibi görünüyor.
Ülkemize döndüğümüzde pandemiyi tıbbi yönden nispeten iyi yönettiğimiz söylenebilir. Ancak vaka sayısını bile tam raporlamıyor olmamız bizi dünya liginden düşüren bir unsur. Zira şeffaflık ve hesap verebilir olma gelişmiş ülke olmanın önemli bir kriteri ve biz bu alandaki raporlama eksikliğimizle, yaptığımız iyi işlere de gölge düşürdük.
Covid-19 aşısı süreci bilimsel görünse de aslında politik ve ekonomik yaklaşımlarla hep örüntü hâlinde. Pandemi bizleri eve de hapsetse, sınırları da kapatsa, yine de büyük çözümlerin çok boyutlu ve çok uluslu girişimlerle elde edilmesi daha olası. Devasa sorunlar, ulusalcı yaklaşımlarla, hele hele içine kapanık örneğin anti-göçmen politikalarla çözülemiyor-çözülemeyecek. Yani, küresel gerçek bizlerle yaşamaya devam edecek.