Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha önce “aynı kıbleye dönüyoruz” diye samimiyetine inandığı Fethullah Gülen tarafından kandırıldığını söylemişti. Gerçeği ancak Fethullahçılar darbeye kalkıştıklarında görebilmişti. Cumhurbaşkanımızın iyi niyetinin Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanı yaptığı damadı Berat Albayrak’a bağlı Merkez Bankası tarafından da istismar edildiğini de Kasım 2020’de gördük. Meğer kasada para kalmamıştı ama bunu bütün yürütme gücünü elinde tutan Cumhurbaşkanından saklamışlar, onu kandırmışlardı. Şimdi de insanın aklına “Yoksa Erdoğan’ı kovit ölümleri konusunda da kandıran mı var?” sorusu geliyor. Çünkü hastalığa yakalanma da ölümler de artıyor ama Cumhurbaşkanı sanki bundan habersizmiş gibi davranıyor.
Bu soru, hastalığa yakalanan insan sayısı günde 22 bine ulaştığı 13 Aralık’ta Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 25 gün tam kapanma kararı almasıyla daha da dikkat çekici hale geldi. Çünkü aynı gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığı kadarıyla Türkiye’de 27 bine yakın kişi daha hastalanmıştı. Aynı gün 218 kişi daha vefat etmiş, toplam hasta sayısı 1 milyon 836 bin 128’e yükselmişti.
Kandıran kandırana
Sağlık Bakanlığının günlük açıklamaları da giderek güven kaybına uğruyor. Aylarca vaka sayısı, hasta sayısı ayrımıyla güya hasta sayısı az gösterilmeye çalışılırken, 10 Aralık’ta birdenbire hasta sayısının üçe katlandığına tanık olmuştuk. 12 Aralık’ta da birdenbire 1 milyon küsur kişinin bir günde iyileştiğine tanık olduk. Suni olarak ikiye ayrılan sayılar birleştirilince koronavirüs Covid-19 pandemisi kayıtlarındaki bu saçma tablo ortaya çıkmıştı.
Erdoğan’ı kovit konusunda da kandıran olup olmadığı sorusu ölümcül acılıkta bir şaka tabii ki.
Ama kovit konusunda halkı kandıran, daha doğrusu kandırmaya çalışan bir hükümetimiz olduğu açık.
Sağlık Bakanı belki de gün gelip suçlu aranmaya başlandığında “Ben her şeyi söyledim” demek için basın toplantılarında satır aralarında somut bilgi veriyor; tamamını olmasa da bir kısmını. Anadolu’daki vakaların Kurban Bayramı sonrasında patlama yaptığı açıklaması bunun örneği. Hemen öncesinde 350 bin kişiyi İstanbul’da bir meydana toplayıp aynı gün Anadolu’nun dört bir yanına dağıtan Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılışından söz etmemesi de öyle.
Kapanmadan kaçınma bahaneleri
Halkı kovit salgını konusunda kandırma girişimlerinin bir amacı Erdoğan liderliğinde AK Parti’nin başarısını göstermekti muhtemelen. Mızrak çuvala sığmayınca rakamlar alt üst oldu. Her birimizin ailemizde, arkadaşlarımız, yakınlarımız arasında kovit kurbanları var artık. Salgının sorumlusu hükümet değil, bütün dünyayı etkiliyor, ama eksik önlemler nedeniyle yeniden yayılıp daha çok can almasının sorumlusu hükümet. Başka kim olacak?
Kandırma girişimlerinin bir amacı da karantina, ya da tam kapanmadan kaçma bahanesi üretme. Yapılması gereken esnafa, küçük işletmelere, çalışanları mağdur etmeyecek ölçüde destek verip karatina ilan etmek. Bilim Danışma Kurulu üyelerinden Türk Tabipler Birliğine dek tıp insanları, hafta sonları kesintili kapanmadansa en az iki, tercihan 3-4 hafta tam kapanmayı öneriyorlar kamu sağlığı bakımından. Kendilerine ve halka saygısı olan iktisatçılar tam kapanmanın ekonomiye de daha az zarar vereceği görüşünde.
Ama hükümet dükkanlar, küçük işletmeleri, AVM ve camiler gibi topluca bulunulan mekanları kapatmak istemiyor. Çünkü -camiler bir yana- esnafa, küçük işletmelere ve emekçilere verilecek para yok, kasa boş.
Algı operasyonları ve gerçekler
Doları 7 liranın altında tutmak için devletin 100 milyar dolardan fazla paranın, hesap sormak yerine sadece görevden alınmakla yetinilen Albayrak yönetiminde havaya saçıldığı artık ortada. TBMM’de bütçe görüşmelerinde konuşan Merkez Bankasının önceki başkanlarından İYİ Partili Durmuş Yılmaz, 35 yıllık devlet memuriyetinde kasanın eksiye geçtiğini hiç görmediğini söyledi. Devlet kasası “70 sente muhtaç” hale geldiğinde dahi eksiye düşmemişti.
İcraat eksik kalınca işlerin sanki iyiye gittiğini gösteren algı operasyonlarıyla kriz yönetilmek yerine durum idare ediliyor. Bir günde 1 milyon kişi iyileşmiş görünüyor. İstanbul’un yüzde 35’i hastalıkla tanışmışken “8 ile müjde” veriliyor. Yoğun bakımlarda yatak kalmadığına bizzat tanık olmuş bir gazeteciyken, ağır vakalarda azalma olduğu demeci ekranıma düşüyor.
Algı operasyonlarına bir başka örnekle bitireyim. Diyanet İşleri Başkanlığı 11 Aralık Cuma namazında yağmur duası okuttu. Yağmur o gün başlamıştı zaten. Meteoroloji Genel Müdürlüğü de bunu üç gün önceden duyurmuştu. Bizler bunu biliyoruz ama milyonlara yağmurun, duası okunduğu için yağdığı söyleniyor.
Kandıran kim bu durumda?