Rebecca Solint’in 6 Ocak’ta, yani ABD’deki Kongre baskınından birkaç saat sonra The Guardian’da yayımlanan yazısını Ali Cengizkan çevirdi.
Rebecca Solnit*
Çarşamba günü, Amerika Birleşik Devletleri başkanı önderliğinde bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Sağ kanat bir güruh, bir şiddet kalkışması içeren biçimde ABD Kongre Binası’na baskın düzenledi. Joe Biden ve Kamala Harris’in başkan ve yardımcısı olarak seçilmelerini tescilleyen ve tamamlayacak süreçleri altüst ettiler.
Bu süreçler ve zabıtlar daha önce de seçilmiş memurların, seçimin meşru olmadığı ve başkan Trump’ın görevi sürdürmesi gerektiği yollu kötü niyetli iddiaları ile kesintiye uğratılmıştı. Bu da yine bir darbe girişimi idi, anayasayı hiçe sayarak seçimde oy kullanan seçmenlerin iradesini geçersiz kılma girişimiydi. İçeride ve dışarıda, aynı şeyin iki yüzünü seyrediyorduk ve her ikisi de Cumhuriyetçi Parti önderliği ile Amerika başkanı tarafından kışkırtılıyordu. İçerideki politikacılar olmaksızın, dışarıdaki güruh var olamazdı. İçeridekiler korku, nefret ve yadsıma sesleri çıkarırken, korkan, nefret eden ve yadsıyan asıl kendileriydi. Eğer kasım ayı başlarında Mitch McConnell ve öteki Cumhuriyetçi liderler seçimin yasal kazananını tanımış olsalardı, hükumet içinde meşru seçim sonuçlarına karşı çıkma olmasaydı, güruh da var olmayacaktı. Cumhuriyetçiler başkanlık seçimi zaferini garantileyecek yeterince oy çıkaramayınca, Trump yönetimi ve Cumhuriyetçi Parti durumu geçmişe dönerek bastırmak istedi. Trump bu güruhu çevresine davet edip aylar boyunca kamçıladı ve bugün yularını serbest bıraktı, tıpkı bir bombanın fitilini ateşler gibi…
Bunu bir darbe teşebbüsü olarak adlandırıyorum çünkü Biden’ın başkan oluşunu engelleyemeyecek olsa bile, amacı onun başkanlığını engellemek, yerine gelecek yönetimin meşruiyetiyle oynamak ve onu zayıflatmaktı. Uzun süredir geliyordu gelmekte olan, yılların beyaz öfkesi, özellikle başkan Trump’tan Ulusal Ateşli Silahlar Derneği’ne (National Rifle Association) kadar herkes tarafından pompalanan beyaz eril öfkeden söz ediyorum: Fox News ve pek çok sağ kanat alim, Cumhuriyetçi Parti’nin kendisi, beyaz egemenliğin çeşitli yüzleri ve Proud Boys (Kibirli Oğlanlar) benzeri aşırı sağ gruplar… Ötekinin hukuk ışığında eşit olduğu gerçeğine karşı çıkan, iktidarın daha eşitlikçi biçimde dağıtılmaya başlanmasıyla kadınların ve cildi renkli olanların da yönetimde görev alabileceğine karşı duran, siyahi başkanın yönetimini gayrimeşru kılmaya çalışırken onun Afrika doğumlu olabileceği iddiasını ortaya atarak (birtherism) engelleme yapanlardan söz ediyorum.
Demokrasi, hep birlikte kararlar almak, sonuçları ne olursa olsun katlanmak ve saygı göstermek için varılmış bir sözleşmeler bütünüdür. Kongre Binası’nın işgalinde gördüğümüz şiddet ise otoriter bir şiddettir; kimliği belirsiz kişilerce, seçim sonucu ortaya konmuş iradeye zorla uygulanmaya çalışılan bir şiddet. Bu şiddet, kendilerini bu ülkede uzunca bir süre için tek iktidar sahibi zanneden ama başkalarının da iktidar ve söz sahibi olduğu gerçeğiyle şimdi dışlanmış ve ezilmiş, mazlum hisseden beyaz eril kesimden gelmekte. Geçen yaz Michigan başkentini işgal ettiklerinde bu tipe uyan beyaz adamları tanımıştık, yarı otomatik silahlar taşıyorlardı; aralarından bir avuç adam Michigan Valisi Gretchen Whitmer’ı kaçırmaya yeltenip tutuklandıklarında da kendilerini tanımıştık. Teksas sınırından bir Pennsilvanya Sinagogu’na ırkçı atış talimi yaparken de gördüklerimiz bunlardı.
Bu darbe teşebbüsü uzunca süreden beri yükselen, defalarca gördüğümüz 21. yüzyıl Amerika’sının adeta bir düsturu, bir kuralı haline gelen toplu ateşli silah kullanımı örnekleriyle önüne geçilmez bir şiddet ideolojisi olarak inşa edildi. Ateşli silahların fetiş haline gelmesi, ateşli silah imalat ve kullanım haklarının genişletilmesi, öldürme makineleri ve beraberinde gelen ateşli silahla ölümü çoğaltarak olağanlaştırdı: O kadar ki Amerikan tipi ölüm olarak bilinen araba kazası ölümü, yerini ateşli silahla ölüme bıraktı.
Daha önce yazmıştım, Cumhuriyetçi liderin televizyonlardaki şu sözlerini: “Hatırlayın, biz bir yasa ve düzen partisiyiz”. Kuşku yok ki Kongre Binası’nda oluşan kalkışma teknik anlamda yasa dışıdır, ancak “yasa ve düzen” bir sağcı slogan olarak kendilerinin yasa yerine geçtiğini ve kendi anladıkları düzeni zorlayacaklarını ifade eder. Otoriterlik, her zaman bir eşitsizlik ideolojisidir: Kuralları ben koyarım, sen uyarsın; kendi isteğimle kuralları değiştiririm ve uymayanları cezalandırırım ya da istersem uyanı da cezalandırırım çünkü yapabilirim bunu. Siyaset bilimci Frank Wilhout demişti ki: “Muhafazakarlığın yalnızca bir önermesi vardır… Yasaların koruması altında olan ancak yasaların bağlamadığı bir öbek farklı grup olmalıdır. Öte yandan farklı gruplar da vardır ki yasalar onları da bağlar ancak korumaz.” Onlar gösterileriyle hiçbir şeyin kendilerini bağlamadığını ve istedikleri her şeye sahip olabileceklerini göstermeye çalışıyorlar. “Yetki almış olmak” sözcüğü bu durum için çok mahcup ifadedir olsa olsa.
Bugün Amerika’da tehlike altında olan, gerçekleşmiş bir seçimin sonucudur. Ancak aynı zamanda hukukun üstünlüğü ve seçmenlerin hakları da tehdit altındadır. Ve sonuçta durum ayrıca gerçeklerin ve kanıtların otoriter geçerliği ile tarih ve bilimin otoritesinin de tehlikede olmasıyla ilgilidir: Kimse bunu kişisel kazançları için çiğneme hakkına sahip değildir. Öyle görünüyor ki Trump başından beri bu tikel hakka sahip olduğunu düşünüyor. Bugün durum doruğa ulaştı ve bir güruhun barışçıl bir anayasal görev değişimi işleyişini sabote etmesiyle krize dönüştü. Oysa bu durum zaten olağandı; Trump’ın görev süresi de bir zaman ve yasal süre sonunda sona erecekti. O ise iktidarının süresiz olması hevesiyle, her zaman kendisini hukukla savaş içinde hissetti ve çevresinde ona yardımcı olacak bir gönüllü ordusu bulundurdu. Bugün onlar bir ordu gibi davrandılar, devletin başkentinde işgalci bir düşman ordusu gibi davrandılar. Onun istediği, kendisinin orkestra şefliğini yaptığı biçimde gelişti her şey ve bugün, elimizde bu var.
Trump Amerika’nın gördüğü en üretken kamusal yalancısı; yalanları, otoriteryen kimliğin esaslı bir bileşeni; gerçeklerle ilişki kurmaya bir reddiye, bu gerçek kendisinin bir gün önce söyledikleri ya da yaptıkları olsa bile… Seçimi kendisinin kazandığına ilişkin bir paralel anlatı kurdu ve bunun altyapısını çok öncelerden geliştirdi: Kaybederse, 2016’da yaptığı gibi, seçim gayri meşru ilan edilmeliydi. Çarşamba günü kaydedilen bir konuşmada, kalabalıklara evlerine gitmelerini söylerken şöyle diyor: “Sizi seviyoruz” ama ayrıca seçimin çalındığını da ekliyor. Böylece onlara, orada bulunma gerekçelerini hatırlatıyor. Ivanka Trump ise kalabalıkları “Amerikan vatanseverler” olarak adlandırdığı bir tweetini, yazdıktan hemen sonra siliyor.
Trump ailesi ve görevdeki sadık yardakçıları olup biten kötülükleri onaylamayacaklar ve şaşırdıklarını söyleyecekler ama bir yandan da bu ortamı besleyecekler. Geride kalan aylar boyunca gerçekleşmekte olanlar konusunda yapılan konuşmalar, çoğunlukla sahte bir ikiliği ortaya çıkarmıştı: Ya yönetimdeki iktidar başarılı bir darbe yapacak ve seçimi “çalacaktı” ya da başarısız bir darbe yaşayacaktık. Şu anda olansa sinsi bir ara durum; demokratik süreçlerin gayri meşru kılınması ve yeni yönetimin görevi devralması… Bu ara durumda, Trump destekçileri kendi liderlerini ve kendilerini hukukun üstünde görmekte ve neyi nereye kadar isterlerse, hangi gerçekler işlerine gelirse, zorlamakta yetkili olduklarını düşünmekteler. Bağımsız bir gerçeklik inşa ederek, sürekli gerçek ve meşru iktidarın altını oymakta ve üstüne yürümekte beis görmedikleri bir gölge iktidar oluşturmaktalar. Bugün, bu gölge iktidarın eylemine tanık olduk.
—
Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.
—
Rebecca Solnit, San Fransisco’da yaşayan bir aktivist siyasetçidir. Türkçede “Yol Aşkı / Yürümenin Tarihi”, “Uzaktaki Yakın / Kaybolma Kılavuzu” ve “Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar” kitaplarıyla tanınıyor. London Review of Books ve Los Angeles Times’ta yazıyor.