Siyaset

Siyasetteki ve medyadaki çürüme kol kola yayılıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Radyo-TV Gazetecileri Derneğinin “Medya Oscarları” töreninde ödül dağıtırken görülüyor. Şimdi bir de Erdoğan’la fotoğrafı çıksın diye parayla sponsorluk ödülü ayarlama iddiası tartışılmaya başlandı. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)

Önce gazete ve televizyon yöneten, gazetelerde köşe ekranlarda program tutan bazılarımızdan söz edeceğim. Onlar ki Hazine ve Maliye Bakanının istifa edişini haber vermeye, sonrasında bir satır yorum yapmaya korktular. Selçuk Özdağ’a, Orhan Uğuroğlu’na yapılan saldırı karşısında, Hürriyet’ten tazminatsız atılan basın emekçilerinin trajedisi, Olay TV’nin baskılara bir ay dayanamayan yayın hayatı karşısında üç maymunu oynadılar. Şimdi Taha Akyol ve Karar gazetesi yazarlarının alenen “uyarılması” karşısında ne yapacaklar dersiniz? Ya da ana muhalefet liderinin basın toplantısının kendilerine hala ana akım deme cüretini gösteren sözde haber kanalları tarafından sansürlenmesi karşısında? Suya sabuna dokunmayan hangi ayrıntıyla top çevirecekler? Şimdi bir de para karşılığı Cumhurbaşkanıyla ödül fotoğrafı ayarlama iddiaları tartışılmaya başlandı. Çürüme budur.
Siyaset ve medyada çürüme, yapılan haksızlıklar, artan saldırılar kadar bunlara sessiz kalmakla da hızlanıyor. Malum medya kuruluşlarında çalışan kira, çocuk okutma, geçim derdindeki basın emekçisi arkadaşlarıma değil sözüm. Sözümün kime olduğunu onlar da her koşulda yerlerini, maaşlarını koruyabilmekle övünenler de biliyorlar. Siyasette çürüme var diyorsak, medyadaki çürüme bunda önemli pay sahibidir.

Bahçeli’nin psikolojik operasyonu

Siyasetteki çürüme bahsine geçmek için Taha Akyol bahsini tamamlamamız lazım. MHP lideri Devlet Bahçeli 18 Ocak’taki tweet dizisinde şunları yazdı:” Taha Akyol MHP’yi bilir, tavsiyem mezkûr (bahsedilen) sipariş üzerine yazan isimlerle birlikte Serok Ahmet’e bizi acilen anlatmasıdır.” Bahçeli, Akyol’un 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde MHP yönetiminde yer almasına ve MHP yayın organı Hergün gazetesinin yayın yönetmeni olmasına gönderme yapmaktadır. Akyol 19 Ocak’ta “Eli sopalı adamlarım yok, kalemim var” diye yazdı.
Bahçeli’nin “Serok Ahmet” diye andığı kişi Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’dur. Bahçeli, Davutoğlu henüz AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan iken yaptığı bir konuşmada “Bizim için ‘Serok Ahmet’ diyorlar. Sağolun” demesine atıfta bulunuyor. Kast ettiği ise “Serok”, yani Kürtçe “Başkan” sıfatının PKK’lıların tarafından Abdullah Öcalan için kullanılmasıdır. Dolayısıyla Bahçeli, tıpkı Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan gibi, yani Cumhur İttifakına muhalefet eden her partinin HDP’yle ve dolayısıyla PKK ile işbirliği yaptığı iddiasını hatırlatıyor.

Basın üzerinden Erdoğan’a mesajlar

Bahçeli’nin siyasette gerginliğe yol açan birkaç ay önceki çıkışı Erdoğan’ın reform gerekliliğinden söz etmesi üzerine olmuştu. Hukuk reformu konusunda Osman Kavala ve HDP’li Selahattin Demirtaş’tan söz eden Bülent Arınç’a TBMM konuşmasında hakaret ederek eleştirdi; Erdoğan, Arınç’ı tasfiye etti. Eş zamanlı olarak Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehdit etmesine arka çıktı. Erdoğan sesini çıkarmadı.
Son furya ise biz dizi gelişmeyle tetiklenmiş görünüyor. Erdoğan 5 Ocak’ta Bahçeli’ye Avrupa Birliği ile yakınlaşmanın ekonomik bakımdan da zorunlu olduğunu ve reform taleplerini anlattı. 7 Ocak’ta Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’le görüştü. (*) AK Parti etkisindeki medya Erdoğan’ın Cumhur İttifakını genişletmek istediğini yorumunda bulundu. Millî Görüşü en yakından izleyen gazeteci Fehmi Çalmuk ise Asiltürk’ün Erdoğan’a MHP sıkıntısını ilettiğini yazdı. Bunları Erdoğan’ın 12 Ocak’ta AB Büyükelçilerine reform sözü vermesi izledi.
Bahçeli’nin salvoları da 14 Ocak’ta başladı.
Bahçeli, MHP’yi HDP tutumu üzerinden tartışan gazeteciler Deniz Zeyrek, İsmail Saymaz, Veyis Ateş ve yorumcu İbrahim Uslu’yu “uyardığı” 14 Ocak tweet dizisinde, Cumhur İttifakını bozmayı “hiçbir şart altında” aklına bile getirmediğini söyleyiverdi.

“Hiçbir şart altında” ya da “Her ne pahasına”

Aynı gün Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu saldırıya uğradığı için bu sözler amaçlanan yankıyı bulamadı. Özdağ, bir gün önce Uğuroğlu’na verdiği mülakatta, Bahçeli’nin daha sonra Fethullahçı komplo bulunarak düşürülen 15-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarını başta desteklediğini söylemişti. Özdağ ve Davutoğlu, saldırılar nedeniyle MHP’yi işaret ediyorlardı. Davutoğlu, 17 Ocak’ta Karar TV’de şunları söyledi:
“Türkiye ve Erdoğan, şu anda 28 Şubatçıların vesayeti altında. (…) Bundan sonraki ilk aşamada Erdoğan da tasfiye edilecek ve muhafazakarların bir daha başı dik dolaşamayacakları tarzda otoriter rejim kurulacak”
Bahçeli 18 Ocak’taki tweet dizisini işte bu program sonrasında yayınladı.
Aynı gün, Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nu İstanbul İl Başkanlığında ziyaret etti. Sonrasında artık CNNTürk, NTV ve HaberTürk tarafından da verilmeyen, Kılıçdarıoğlu’nun bu ziyaret sonrasında Davutoğlu ile ortak basın toplantısıydı. Verilseydi, bu kanalların izleyicileri de “iktidardan gitmemek için her şeyi yapabilirler” sözlerini duymuş olacaklardı.

Çürüme bulaşıcıdır

Sıradan siyasi eleştirileri ağır hakaret davalarıyla susturmaya çalışmaktan cezasız kalan “dokunan yanar” atmosferine dek muhalefeti yasal ya da yasadışı şiddetle sindirme gayretleri sadece siyasette çürüme işaretleri olmakla kalmıyor. “Ne pahasına olursa olsun” gibi, “hiçbir şart altında” gibi ifadeler siyasetteki gerilimin nerelere dek tırmanacağını gösteriyor. Hem Kılıçdaroğlu hem İYİ Parti lideri Meral Akşener 12 Eylül askeri darbesi öncesini hatırlatarak aynı filmi görmek istemediğimizi söylüyorlar.
Dış politikadaki riskler bu atmosferi körüklüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar çelişkiler üzerine kurulu dış politikanın amacına ulaştığı, normalleşmeye başlama zamanının geldiği yolunda imalarda bulunuyorlar. Ama o alanda iç engeller var. Ya Bahçeli o alanda da frenleyici etkisini gösteriyor, ya da AK Partinin psikolojik propaganda ekipleri MHP’den kaynaklanmayan blokajları da öyle göstermeye çalışıyorlar.
Süreçler şeffaf olmadığı için tam göremiyoruz. Haber merkezleri işlerini daha iyi yapsalar, belki daha çok görebileceğiz. Ama olmuyor, görüyorsunuz. Siyaset ve medyadaki çürüme kol kola gidiyor, mutlu beraberliklerinin ilelebet süreceği umuduyla.

(*) Makalenin ilk yayımında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile SP lideri Temel Karamollaoğlu arasında 6 Ocak’ta bir görüşme yapıldığı yolunda bir ifade yanlışlıkla yer almıştır. Düzeltir, özür dilerim. Güncelleme: 20 Ocak 2021, saat 17.28

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

20 saat ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago

Suriye’de pek çok “ama” ve “acaba” dolu “geçiş dönemi”

Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…

2 gün ago