ABD’nin seçimi kaybeden başkanı Donald Trump’ın ikinci azil duruşması 9 Şubat’ta Senato’da başlıyor. Trump 6 Ocak’ta Kongre’nin basılması, darbe girişimi ve şiddeti teşvik suçlamasıyla yargılanacak. Yargılamanın bir amacı da Trump’ın bir daha aday olmasını önleyebilmek.
Joe Biden 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlar başlamaz ilk işi Trump’ın ABD’nin hem iç hem de dış siyasetinde sebep olduğu dağınıklığı toparlamak amacıyla, imzaladığı tüm mevzuat, karar ve anlaşmaları yürürlükten kaldırmak oldu. O arada Georgia Eyaleti’nde tekrarlanan seçimleri kazanan Demokratlar, böylece Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’da da kontrolü sağlamış oldu.
Biden bu avantajı tarihinin belki en derin ayrışma dönemini yaşayan Amerikan toplumundaki kutuplaşmayı gidermek için kullanabilecek mi?
Bu soru aslında sırf Amerikan toplumunu değil tüm dünyayı meşgul ediyor. Çünkü Amerika gibi küresel bir devde yaşanacak siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın süratle dünyayı pençesine alacağı açık. Böyle bir olasılığın ne gibi sonuçları olabileceği kestirilebiliyor. Geçtiğimiz dört yıllık Trump dönemi bu tehlikenin işaretlerini yeteri kadar vermişti.
Biden’ın öncelikleri ne olacak?
Trump’ın yol açtığı dağınıklığı toparlamak çerçevesinde Biden’ın içerdeki önceliğinin salgını kontrol almak ve kutuplaşmayı geriletmek olduğunu söyleyebiliriz. Dışarda ise, diplomaside kaybettiği mesafeyi geri almak ve uluslararasında örselenen saygısını, güvenini ve nüfuzunu yeniden kazanmak olacaktır.
Ne var ki Biden’ın bu hedeflere kolayca ulaşması gerçekçi görünmüyor. ABD geçmişte buhranlı dönemlerden başarıyla çıkma deneyimine sahip bir ülke. 1929-30 buhranından açık bütçe politikalarıyla çıkmış, büyük çapta yatırım, üretim ve silahlanma seferberliğiyle işsizliği süratle ortadan kaldırmıştı. Yirminci yüzyılın ortalarında, küreselleşmenin var olmadığı bir uluslararası ortamda, en azından Batı dünyasında tek süper güç konumuna gelmişti.
Karşısında iki dünya savaşıyla zayıflamış bir Avrupa, kaos içinde geri kalmış bir Çin, Komünist rejimi konsolide etmeye çalışan kırılgan bir Sovyetler Birliği vardı. Ve sömürgelerden ibaret bir Orta Doğu ve Üçüncü Dünya. ABD o tarihlerde dünya düzeninin kendi ölçü ve istekleri ve çıkarlarına göre kurulmasını tek taraflı olarak dayatma imkanına sahipti. Öyle de yaptı.
Bugünkü koşullar farklı
Bugün ise dünya jeopolitik sahnesi ve yeni uluslararası kurumsal düzen kurulmasının koşulları tamamıyla farklı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın önderliğinde yeni bir uluslararası siyasi, iktisadi, parasal teşkilat kurulması mümkün değil. Ayrıca devletlerin bugün dünya ekonomisinde ve siyasetinde kendilerinden adeta daha güçlü olan dev internet şirketlerini kendi kontrollerine almaları da. İklim değişikliği, yeşil gündem, yapay zekâ, siber güvenlik ve uzayın kontrolü gibi yeni teknolojik sınavlar tek bir ülkenin liderliğine uygun değil. Aksine, özellikle ABD ve Çin arasındaki ilişkiler gerginleşen bir rekabet iklimine doğru evrilmekte.
Bu koşullar altında Biden’ın Amerika’ya uluslararası planda daha mütevazi düzeylerde de olsa saygınlık ve nüfuzu kazandırıcı adımlarından biri, Demokratik Ülkeler Konferansı benzeri girişimler olabilir. Belki daha büyük ve daha etkili bir Dünya Bankası kurulması gibi girişimler de olabilir. Tabi en önemli bir girişim ise, eğer böyle bir niyeti varsa, dünyada yeni salgınların önünün alınması amacıyla sağlık güvenliği alanında uluslararasında atabileceği adımlar olacaktır.
Trump ne yapacak?
Biden’ın atacağı adımları zorlaştıran bir faktör de Trump’ın muhalefette izleyeceği tutum olabilir. Geçmişte Başkanlık seçimlerini kaybeden adaylar siyaset sahnesinde kalmakta ısrar etmediler. Trump ise Biden’i takiben 2024’te yeniden aday olma niyetini gizlemiyor. Cumhuriyetçi parti üzerindeki nüfuzunu canlı tutmak, arttırmak ve partiye egemen olmak istiyor. Bu amaçla, zor durumdaki Cumhuriyetçi parti adaylarının seçim kampanyalarını etkileyecek ciddi fonları devreye sokacağı anlaşılmakta. Bu gelişmeler karşısında Trump’ın ikinci azil sürecinin sonuç vermesi ve siyasi hayatını sona erdirme beklentileri sanıldığı kadar yüksek görünmüyor. Trump bu takdirde Biden yönetimi üzerinde bir nevi Demokles’in kılıcı işlevini yüklenebilir. Bu da yeni başkanın ülkeye istikrar ve huzur getirmesi beklentilerinin kuvveden fiile geçmesini zorlaştırır. Öte yandan Trump’ın başkanlık dokunulmazlığı kalktığı için, New York mahkemelerinde hakkındaki usulsüzlük iddialarıyla meşgul olacağı anlaşılıyor. Bu da Cumhuriyetçi Parti’yi kontrol altına almakta rahat olmayacağını gösterir.
Bu değerlendirmeler Biden’ın, görev süresi olan önümüzdeki dört yıl içinde Amerika’yı düzlüğe çıkarmak işinin kolay olmadığına işaret ediyor.