Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Bizim Yunus Yılı Açılış Töreni’nde yaptığı bir konuşmanın bir bölümü, Binali Yıldırım’ın dört yıl önce yaptığı konuşmayla aynıymış. Metin yazarları Erdoğan’ı kandırmış. İddia bu. Fakat hiç olur mu öyle şey!
İddiaya prim verenler için konuya dair haberi, videoyu hemen aşağıya bırakıyorum, gerçekleri öğrenmek isteyenler için işin iç yüzü linkin altında…
Gazetecilik her zaman haber kovalamaktan, elinizdeki haberi-bilgiyi teyit etmekten, düzeltmekten, doğru biçimde sunmaktan ibaret değil.
Bazen zevkli işler de çıkıyor; saraya gidip bir devlet büyüğünü dinleme olanağınız oluyor. Hangi devlet büyüğü mü? İşte orası biraz şansınıza kalmış.
Peşinen söyleyelim Yunus Emre Enstitüsü, asırlar önce başlayan Gülen çetesiyle mücadelenin önemli ayaklarından biri haline gelmiştir ki burası şaka değil. Son mesele biraz onun etrafında dönüyor.
Türkçe Olimpiyatları’nın ünlüleri, gönüllüleri
Malumunuz, Türkçe Olimpiyatları, habis örgütün tüm dünyaya nasıl yayıldığının bir simgesiydi, İstiklal Marşı okuyan Afrikalılar, Ahmet Kaya söyleyen Asyalılar… Türkiye’de palazlanan Gülen teşkilatı çevresinden şirketlerin iş yaptığı ülkelerde açılan – sonra hemen hepsi darbe girişiminin ardından kapanacak olan – okulları hatırlarsınız. O okulların organize ettiği Türkçe Olimpiyatları’nı ve olimpiyatların şarkılı türkülü organizasyonlarını o dönemde fazlasıyla meşru, karanlık bir adama sadakat bildirmek için fırsat bilen ünlüleri de…
İsim vermeyelim ama hani o zamanlar bu yarışmaların galasına katılmayanın ünlülüğünden şüphe edilir, o derece ki Acun yarışmalarına gitseler ünlü değil gönüllü takımlarına anca girerlerdi. Zaten bir kısmı berbat ve hibrit Türkçesiyle bildiğimiz Fethullah Gülen’e öyle gönülden övgüler düzerdi ki bu programlarda, gönüllülüklerinden şüphe etmezdiniz.
Hasret dayanılmaz olmuştu
İşte böylece ünlü, ünsüz bir olmuşken, iri olmuşken, Erdoğan’ın o gönüllü mü gönülsüz mü yaptığını hala bilmediğimiz konuşması geldi, 2012 yılındaki 10. Türkçe Olimpiyatları kapanış töreninde:
“Kardeşlerim, gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz.”
Salondan yükselen “gönülden” alkış arasından sonra devam etti cumhurbaşkanı:
“Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte… Bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret diyelim. Bu anlamlı gecede kadim bir medeniyetin evlatları olarak, zengin bir kültürün diliyle, Türkçeyle bize ve dünyaya seslendiğiniz için sizlere bir kez daha teşekkür ediyorum. Gurbeti bir kenara, hasreti bir kenara bırakalım diyorum.”
Ne olduysa ondan sonra oldu.
İki yıl sonra aynı Erdoğan, “Onların malum olimpiyatları vardı, artık bitti bizim için tabii bunlar. Artık bundan sonra bunların olimpiyatları molimpiyatları diye bir şey bizim dünyamızda yok. Bitti onlar, o defterler kapandı, geçti” diyecekti.
Naz mı usandırmıştı, hasret mi ağır gelmişti, tam olarak anlayamamıştık ki kanlı 15 Temmuz kalkışması geldi.
Bu arada 2009 yılında faaliyetlerine başlayan Yunus Emre Enstitüsü Gülen ile hükümet arasındaki ilişkiler nanay olunca öne çıkmış, “molimpiyatlar”a alternatif geliştirmişti. İşte Türkçe Yaz Okulları Kampı da bu faaliyetlerden biriydi. Yunan-Gülen kırması “molimpiyat” yerine yerli ve milli bir çaba.
Yıldırım Erdoğan’ın yerine konuşunca, kağıtlar karışınca…
2017 yılının Ağustos ayında, yani darbe girişiminden bir yıl sondaki Türkçe Yaz Okulları kapanış töreni için bir davet geldi çalıştığım gazeteye. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesinde… Milletin sarayındaydık, Erdoğan konuşacaktı ama program değişti, onun yerine Başbakan Binali Yıldırım çıkacak dediler. İşte o andan itibaren misafir çocuklara eşlik eden Yavuz Bingöl’ün bet bağlaması daha da bet çınlamaya başladı kulağımıza.
Fakat Binali Yıldırım da gecikince, sahneye Numan Kurtulmuş çıktı. Neyse ki Yıldırım son dakikalara yetişerek onun “icraatın içinden” konuşmasını böldü.
Kürsüyü kurcaladı. Biraz önceki konuşmacıların notlarını buldu, kendine has şakalarını yaptı.
Ne olduysa orada oldu. Belli ki o kağıtlar arasında Erdoğan’ın neredeyse dört sene sonra yapacağı konuşmanın metni karışmıştı! (Bakın burası mevcut hükümetin ne kadar planlı programlı çalıştığını göstermesi açısından çok önemli, konuşmalar yıllar önceden yazılıyor.)
Bu da kanıtlıyor ki Erdoğan’ın Binali Yıldırım’ın konuşmasını aldığı iddiası abestir.
Aslında Erdoğan’ın konuşması Binali Yıldırım tarafından kullanılmıştır.
Ortada bir kandırma, aldanma varsa mağdur Erdoğan’dır.
Binali Yıldırım’ın ise zaten yıllardır Erdoğan’ın konuşmalarını seslendirdiği iddiası art niyetlidir.
Yok, Erdoğan’ın 2012’de yaptığı hasret konuşması da yıllar sonra yapılacak bir konuşmanın metniyle karışmıştır diyorsanız; uzay mevzusunu daha yeni girdik, zamanda yolculuk için daha yolumuz var…
Meraklısına not 1:
Erdoğan’ın konuşmasının o bölümü:
“Sosyal medya dili gençlerimiz arasında geçerli bir yazı diline, iletişim diline dönüşüyor. Anlamsız kısaltmalar, aralara serpiştirilen yabancı kelimeler, bozuk cümleler, saçma ifadeler, günden güne sıradan hâle geliyor. Tabelalarda, yazışmalarda ve konuşmalarda şahit olduğumuz yabancı kelime kullanma hastalığı artık geleceğimizi tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır.”
Güzel Türkçemizi kurtarmak için aynı sözler ne kadar tekrar edilse azdır.
Meraklısına not 2:
Michael Radford’un 1994 tarihli “Postacı” filminde Beatrice’in kalbini kazanmak için Neruda’nın şiirlerin çalan postacı Mario, kendisini “Bir şiirin sahibi onu yazan değildir, ona ihtiyaç duyandır” diyerek kendini savunur. Tarihi bir savunma.