Bir kere görüntüye göre Erdoğan topa sağ ayağının dışıyla vuruyor. Trabzon efsanelerinden Ünal Karaman’ın* imza vuruşu. Yani Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili attığı övgü tweetinde her “büyük” takımdan bir futbolcuyu anarak bir “denge siyaseti” gütmüş ama Ünal vuruşunu gösterdikten sonra Trabzonspor’un (da) bir oyuncusuna ayrıca yer vermesine gerek dahi yoktu. Trabzonlular zaten anlardı. Altun’un andığı diğer isimler, Fenerbahçeli Mesut Özil, Beşiktaşlı Rachid Ghezzal, Galatasaraylı Mustafa Muhammed. (Sıralama alfabetik mi olsaydı?) Ümmet tarafında bir sorun yok, hepsi Müslüman oyuncular. Ancak yerlilik ve millilik eksik. Üçü de başka milli takımların oyuncuları.
Türkiye siyasetinin yazılmamış kurallarından biriydi. Liderler tuttukları takımı söyleyemezlerdi. En az poptan müzik şarkıcılarının sevgililerini ilan etmeleri kadar ayıp/hata sayılırdı bu.
Vatandaştan zerre kadar korkusu olmayan Kenan Evren’in böyle bir kaygısı yoktu. “Dediğim dedik, tuttuğum takım” diyen bir cunta lideri olduğundan Fenerbahçeli Evren hangi takımı tuttuğunun bilinmesinde bir “sakınca” görmedi.
Sonra ülkeye “liberalizm” geldi, öyle muhafazakar cinsinden. Özal bir tabuyu da futbolda devirdi. Fenerliydi.
Fakat ardından köşkte bir Beşiktaş furyası başladı. Beşiktaşlı olduğunu dostları bilse de Demirel bunu kamu Özal’ın tuttuğu takımı öğrendikten sonra teyit edebildi. (Gerçi “gizli Beşiktaşlılık” daha evvel de vardı; Ecevit nispeten amatör çağda Beşiktaşlıydı ama kara oğlana siyah beyaz, bir de gök mavisi çok yakışırdı.)
Demirel’in halefi Ahmet Necdet Sezer ve renkler deyince aklınıza kırmızı ışıkta durması gelir belki ama Sezer de Beşiktaşlıydı. Onun yerine gelen Abdullah Gül maça geldiğinde tribündeydim. Liderlerin tribüne gelmesi havalıdır. Anons falan yapılır. Başta “bir kısım taraftarın” uğur getirmekle ilgili olumsuz tezahüratlar yaptığını da duydum ama sonra şu pankart açıldı: Gönlümüzün sarayına hoş geldin.
Netekim, ardından Recep Tayyip Erdoğan geldi. Abdullah Gül o maçta Beşiktaş’a çok da kötü gelmemişti (totemci taraftar aksini düşünebilir) ama Erdoğan, muhtemelen zamanında formasını giymenin hayalini kurduğu Fenerbahçe’ye iyi gelmedi mi acaba? Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yolundaki 12 Haziran 2011 genel seçiminden (referandum sonrası ilk genel seçim) birkaç hafta sonra, 3 Temmuz 2011’de Fenerbahçe şike skandalı patladı. Kim ne kadar kandırıldı, bunu tarih yargılayacak fakat Erdoğan köşke, hatta saraya yürürken Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’a mahpus damı düştü.
Olayın nasıl çetrefil hale geldiğine, Fenerbahçe’nin o dönemki yönetiminin suçladığı FETÖ meselesine dahil olan futbolculardan birinin AKP’den milletvekili olduğuna hepimiz şahidiz.
Ama konuyu bu noktada tarihçilere (ya da geçmiş cumhurbaşkanlarının tuttuğu takımlara değineceğimiz bir başka yazıya) bırakalım. Binali Yıldırım’ın dört sene önceki konuşmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma metinlerine “sızmasına” izin veren İletişim Başkanlığı’nın başkanı Fahrettin Altun’un sosyal medya gönderisinde kalalım. (Hoş, başbakanken de “DHKP-C sempatizanı” olmakla suçlanan Grup Yorum’un şarkı sözleri sızmıştı, Erdoğan’ın konuşmasına).
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nı eleştirmek devleti eleştirmekmiş ya… Bu seferlik artık nerede başlayıp nerede bittiği iyice muğlaklaşan haddimizi aşalım:
Zamanında Trabzonspor’un oyuncusu Kevin Campbell ile ilgili söylediği sözler yüzünden (haklı olarak) ırkçılıkla eleştirilen başkanı Mehmet Ali Yılmaz’a yapılan bir tezahürat vardı. “Mehmet Ali Yılmaz, o iş öyle olmaz…” diyordu. Altun’un hangi takımı tuttuğunu bilmiyorum. Ama bu iş gerçekten öyle olmaz. Kaybedilen sempati dört takıma da gülücük dağıtan tweetlerle geri kazanılmaz. Hele “taraftar” gözünde. Bari en azından bu açıdan “12 Eylül öncesine” gitmeyelim.
—
(*) Teknik Direktör Ünal Karaman’a haksızlık etmek istemeyiz. İki ayağını da muazzam kullanan ender oyunculardandı. Ama sağ ayağının dışı bir başkaydı. Hele Trabzonsporlular için.