Yetmiş altı yıl önce geçen hafta, 24 Şubat 1945’te Alman diktatörü Adolf Hitler, Alman Nasyonal Sosyalist Parti, yani Nazi Partisinin 25’inci kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir konuşma yaptı. Konuşmasında Nazi Partisi iktidara gelene kadar Almanların nasıl geçmişlerinden ve kimliklerinden kopartıldığını, kendilerinin Alman halkını yeniden yücelttiğinden söz ettikten sonra nutkunu şöyle bitirmişti:
• “Yirmi beş yıl önce size hareketimizin zaferini öngörmüştüm. Bugünse, halkımıza her zamanki tam güvenimle, Alman ırkının nihai zaferini öngörüyorum.”
Seçimle iş başına geldikten sonra türlü komplolarla parlamentodan geçirdiği yetki kanunlarıyla bütün yürütme gücünü elinde toplayıp kendisini İmparator ilan eden Hitler, aynı zamanda Nazi Partisi lideri olarak bu son nutkunu Berlin yakınlarındaki yeraltı sığınağından yayınlamıştı.
Hitler Alman ırkına nihai zafer vaat ederken ABD orduları batıdan, Sovyet orduları doğudan hızla başkent Berlin’e ilerliyordu. Hitler’in Nazi Partisine hitaben son nutkunu yayınlamasından tam iki ay sonra, 23 Nisan’da önce Sovyet, sonra Amerikan orduları Berlin’e girdi. Hitler 30 Nisan’da o sığınakta intihar etti.
Sadece Hitler mi?
Hitler’in Nazi Partisine 24 Şubat hitabından on gün kadar sonra, 6 Mart 1945’te İtalyan diktatörü Benito Mussolini, Faşist Parti yönetiminin Cumhuriyet Millî Muhafız komutanlarına bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında kendisinden önceki yönetimleri İtalyan halkını nasıl millî benliğinden kopardığını, ama o ruhu yeniden Faşist Partinin getirdiğini anlattı. Eğer Kral Vittorio Emmauel ona ihanet etmemiş olsaydı (Amerikan ordularının İtalya’yı işgale başlaması sonrasında görevden almıştı) şimdi bu konuşmayı Roma İmparatorluğunu ihya edecek şekilde Kahire’de yapıyor olacağını vurguladı. Ve son nutuklarından birinde şunları söylüyordu:
• “Öncelikle zaferimize kesinkes inanmalısınız. (…) İkincisi Alman yoldaşlarımızla işbirliğine kayıtsız şartsız devam etmelisiniz. (…) Almanya yenilemez.”
Mussolini, bu konuşmadan bir buçuk ay kadar sonra dağ yollarından Almanya’ya kaçmak isterken Como Gölü yakınlarında Komünist Parti militanlarınca yakalandı. (Belle Ciao şarkısı İtalyan Komünist Partisi’nin Partizan Marşıdır”.) 28 Nisan’da kurşuna dizilerek öldürüldü. Cansız bedeni Milano’da ayaklarından asılarak feci şekilde sergilendi.
Diktatörler kendilerince hep haklıydı
Roma İmparatoru Neron’un Şehrin yanışını izlerken lir çalıp, Yunanlıların Truva’yı ele geçirişinin zafer şarkısı olan “Truva Çuvalı” şarkısını söylemesi bilinen hikayedir. Bazı tarihçiler 19 Temmuz 64 günü başlayan ve üç günde şehrin üçte birini yok eden yangının şehrin (çarmıha gerilip köpeklere parçalatılarak öldürterek zulmettiği) Hristiyan azınlığın mahallesindeki ahşap fakir evlerinden çıktığını ancak Neron’un kılını kıpırdatmadığını yazar. Bazı tarihçilerse, yangının zaten Neron’un gizlice görevlendirdiği kundakçılarla çıkarıldığını. Kesin olan, yangınla yok olan alana, 300 dönüme yayılan muhteşem Domus Aurea sarayını inşa ettirmeye başlamasıdır. Sarayın inşası için İmparatorluğun dört yanına salınan vergilerin başlattığı isyanlar sonu olmuş, yangından dört yıl sonra “Halk düşmanı” ilan edilmişti. Kaçarken Roma’nın kenar mahallelerinde askerler tarafından kıstırılınca intihar etmişti.
Nero son ana kadar haklı olduğuna inandı. Hristiyanları hem İmparatorluk hem de kendi iktidarı için tehdit olarak görüyordu. Yangınla tehdidin kökünü kazıdığına inandı, saray ise imparatorluğu daha iyi idare etmesini sağlayacak, iktidarının güç ve yenilmezliğini gösterecekti.
Taç Mahal bir rüya projesiydi
Şah Cihan 1628’de Hindistan’daki Türk kökenli Babür İmparatorluğunun başına geçti. 1632’de ölen baş kadını Mümtaz Mahal’in hatırasına, başkent Agra’da bir türbe yaptırmaya başladı. Türbe projesi giderek cami ve medreseyi de içeren 42 dönüme yayılmış bir saraya dönüştü. Cihan’ın rüya projesiydi.
Taç Mahal, tamamen beyaz mermerden inşa edildi. Allah’ın Kuran’daki 99 isminin kazındığı muhteşem yapının taş süslemeleri için Tibet’ten turkuaz, Afganistan’dan lapis lazuri, Sri Lanka’dan safir, Arabistan’dan akik ithal edildi. 2020 fiyatlarıyla 956 milyon dolara mal oldu. İnşaatı tamamlamak için yeni vergiler salındı. Bu sırada İngiltere, Doğu Hint Şirketi üzerinden Hindistan’a girmiş ve Babür İmparatorluğunu tehdit eder hale gelmişti. Şah Cihan, Taç Mahal’in yapıldığı Yamuna nehrinin karşı kıyısına siyah mermerden aynısını (simetri hastalığı vardı) yaptırmaya kalktığında, tehlikeyi fark eden oğlu Evrengzeb tarafından devrildi. Hapsedildiği Agra Kalesinde 22 Ocak 1666’da öldü.
Cihan da kendince haklıydı; görenin hayran kalacağı, adıyla anılacak bir güç gösterisine ihtiyacı vardı.
Bugün bir Pazar yazısına konu oldu.