Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Mart akşamı “normalleşme” kararlarını açıkladı. Zaten Şubat başından itibaren 1 Mart itibarıyla tedbirlerin kaldırılacağı/gevşetileceği yolunda çeşitli haber kırıntıları duymaya başlamıştık.
On bir aydır salgını takvimle yönetmeye çalışıyoruz. Halbuki virüs takvim bilmiyor. Onun kendi seyri var. Düşmanımız oysa, onun davranış şeklini anlayıp, uygun tedbirler almak lazım. Yani veri kullanmak lazım. Tedbirlerin konulup kaldırılmasına, takvime, turizm sezonunun başlangıcına vb göre değil, virüsün yaygınlığına, bulaşmanın hızlanıp hızlanmadığına göre karar vermek lazım. Verilere bakınca da tedbirlerin gevşetilmesine niye sayıların son bir ayda yüzde 50 artarak günlük on binler düzeyine dayandığı 1 Mart’ta karar verildiğini anlamak mümkün değil.
İkinci haziran vakası
Kasım başından beri uyguladığımız yarım buçuk tedbirlerle, ocak sonunda ancak 6000’lere düşürebildiğimiz günlük yeni vaka sayıları bir aydır tekrar yükselişte. Bu yükselişten endişe duyup ilave ne yapmamız gerekir diye düşünmek yerine, “normalleşme” programı açıklıyoruz. İkinci haziran vakası. Yaşayarak öğrendiğimiz gibi ikinci haziran vakasını, ikinci temmuzun (Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da temmuz sonunda yaşadığımız büyük patlamanın) izlemesi kaçınılmaz. Daha kötüsünü düşünmek ve söylemek de istemiyorum ama günlük on binleri bulmuş vaka sayılarıyla açılır saçılırsanız sonbaharda yaşanandan daha büyük ve daha ezici bir dalganın gelmesi kaçınılmaz.
Yeni dalga demek de doğru değil çünkü biz hiçbir dalgayı tam sönümlendiremedik, daha çok merdiven gibi bir yükseliş yaşıyoruz. Her bir basamağı öncekinden daha yüksek, ölümcül bir merdiven.
Normalleşecek bir yerde değiliz, etkisiz önlemleri atıp, pandemi yorgunu ve yoksulu insanlara destek vermek ve etkili önlemler almak gerek.
Olumlu üç yenilik
Yeni açıklamalarda olumlu üç nokta var. Birincisi 65 yaş üstü ve 20 yaş altındaki vatandaşlar için artık hak ihlaline dönüşmüş, bizatihi sağlık sorunlarına yol açan ve etkinlikleri de çok şüpheli olan kısıtlamaların bazı illerde kaldırılıp bazılarında gevşetilmesi. Bunların tamamen kaldırılması gereklidir.
Çocuklar ve gençler enfeksiyonu en az bulaştıran, kendileri de en az etkilenen gruplar; onları evlere hapsetmek büyük haksızlık. 65 yaş üstü ise enfeksiyonu zaten evde alıyor. Birçok kuşağın bir arada yaşadığı hanelerin önemli bir toplam oluşturduğu Türkiye’de bu ev hapisleri faydasız. En iyimser yorumla getirdikleri kısıtlı yarar, yol açtıkları büyük zararla kıyaslanabilir gibi değil. Yaşlılarımızı korumak istiyorsak, toplum içindeki bulaşmayı azaltmamız lazım.
İkinci olumlu nokta ilkokulların ve okul öncesi öğrenim kurumlarının açılıyor olması. Daha önce de belirttiğim gibi okullara giden yaş gruplarının bulaştırıcılıkları düşük ve bu kurumlar salgını körükleyen kaynaklar değil. Üstelik milyonlarca çocuğumuzun birer yılını kaybettik. Yerine konulamaz bu kayıp onların geleceğini de, hepimizin geleceğini de olumsuz etkileyecek. Dolayısıyla ilkokullar ve okul öncesi eğitim kurumlarının en son kapatılıp en önce açılmaları gerek. Yine de kanımca toplum içi bulaşmanın çok yüksek olduğu illerde önce bulaşmanın hızını kesmek lazım. Bu da bizi yeni kararlardaki üçüncü olumlu noktaya götürüyor: Yerelden yönetim.
Yerelden yönetim yerel mi?
Hükümete yakın basın yeni normalleşmeyi yerelden yönetim devri sloganıyla duyurdu. Fikir iyi, uygulama sorunlu. Yerelden yönetime geçiyoruz derken illerin, en yüksek risk kategorisindeki illerin bile, mesela nikahlara izin vereceği, törenin süresi, kaç kişi katılacağı gibi detaylar bile Cumhurbaşkanı tarafından ilan edildi. Hangi İl Pandemi Kurulu bundan sonra nikah ve takı törenlerini yasaklayabilir? Halbuki, haritada kıpkırmızı görülen, mesela Doğu Karadeniz’deki illerin çoğunda yedi günlük vaka sayıları 100 binde 200, 300 mertebesinde. Bu sayılar, 50 kişilik her nikah törenine en az bir enfekte kişinin katılacağı ve takı merasimi dahil bir saatlik bir kapalı salon etkinliğinden sonra oradan en az 10 kişinin enfekte olarak çıkacağı anlamına geliyor.
Yine aynı illerde okullar açılıyor, dükkanlar zaten açık. Halbuki bu illerde bu sayılarla karantina ilan edilmesi, şehre giriş çıkışların yasaklanması, şehir içindeki aktivitelerin en aza indirilmesi lazım. Bu iller ve bunlar kadar önemlisi bulaşmanın hızlandığı illerdeki yerel yöneticilerin acilen sıkı tedbirler benimsemesi lazım.
Başından beri salgını hafife alarak, belli çevrelerin ekonomik çıkarlarını önceleyerek on binlerce yurttaşı önlenebilir ölümlerle kaybettik, birçok insan ciddi sıkıntılar çekti, ekonomi, özellikle küçük işletme sahipleri ve ücretliler mahvoldu, milyonlarca çocuğumuzun bir yılı ziyan oldu. Artık öncelikleri doğru belirlemek lazım. Küçük esnafın, ücretlilerin cebine doğru düzgün nakit para koyup, restoranları açıyormuş gibi yapmaktan vazgeçmeliyiz. Düğünleri değil okulları öncelemeliyiz. Turizmi değil canları düşünmeliyiz.