Son haftalarda siyaseti meşgul eden iki buçuk senaryonun başında ara seçim senaryosu geliyor. “Boşuna” dememin nedeni, “çıkmaz” dememle aynı: çokça konuşuluyor ama gerçekleşebileceği ve siyasetin rotasını değiştirip rahatlatabileceği yolunda güçlü göstergeler yok.
Bu senaryolar “ara seçim” senaryosu, “erken seçim” senaryosu ve hâlâ eski Türkiye alışkanlıklarıyla önemliymiş, bir şeyleri değiştirecekmiş zannedilen “kabine değişikliği” senaryosu. Zaten buçuk dediğim de bu beyhude kabine değişikliği senaryosu.
Bunlara tek tek bakalım.
Bir: ara seçim senaryosu
Anayasaya göre ara seçimin ilk koşulu, tam üye sayısının (600) yüzde 5’i oranında 30 sandalyenin boşalması. Şimdiye kadar çeşitli nedenlerle 15 sandalye boşaldı. Demek ki 15 sandalyenin daha boşalması gerekiyor. Bu durumda Meclis’in 90 gün içinde ara seçim kararı alması için iki koşul daha var. Son seçimin üzerinden 30 ay geçmesi ve genel seçime 1 yıldan fazla uzun süre kalması. Bu iki koşul da yerine gelmiş görünüyor. Sandalyenin boşalmasının (vefat dışında) iki yolu var: istifa ya da üyelikten düşürme.
Meclis siyaseti açısından bakınca bu hem çok kolay hem de çok zor olabilir. Çünkü hem istifa kabulü hem de üyelikten düşürme için Meclis oylaması gerekiyor. Bu da çoğunluğu elinde tutan AK Parti ve MHP’nin eline ek koz veriyor. AK Parti daha yeni 7 HDP ve 1 CHP’li üyenin dokunulmazlıklarının kaldırılması için girişimde bulundu. (Bu arada bir ayrıntı: Oylamalar yoluyla MHP grubu (48) arada 8 fark kalan HDP grubunu (56) geçebilir.)
Muhalefet bindiği dalı kesecek mi?
Muhalefet partilerinin istifa ederek hükümeti ara seçime zorlama siyaseti izlemesi sonuç vermeyebilir. Çünkü muhalefet partilerinin boşaltacağı sandalyelerden bir kısmının iktidar bloku tarafından kazanılacağı açık. Bu yöntem muhalefetin bindiği dalı kesmesiyle sonuçlanabilir.
Üyelik düşürme siyaseti ise zaten Cumhur İttifakı tarafından -ağırlıkla HDP aleyhinde kullanılıyor. HDP’nin oy aldığı illerde son seçimlerde etkili olan diğer parti AK Parti; yani HDP sandalyelerinin boşalmasıyla gidilecek ara seçimden AK Parti kazançlı çıkar. Öte yandan, bir yandan insan hakları ve demokrasinin kalitesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için ABD ve AB ile ilişkilerde önemini sürdürüyorken HDP’nin Meclis’ten silinmesi siyaseti ters düşecektir. CHP ve İYİ Parti ile birlikte diğer partilerin da oy aldığı, örneğin İstanbul gibi illerde de ara seçim, ekonomik sıkıntılar altında AK Parti ve MHP’nin kendisini gereksiz yere sınava sokmasına yol açacaktır. Oysa Erdoğan’ın elinde 2023’e kadar geçerli ruhsat var.
O nedenle ara seçim senaryoları, en azından mevcut koşullar altında gerçekçi görünmüyor.
İki: Erken seçim senaryosu
Erken seçim senaryosu, en azından önümüzdeki bir, bir buçuk yıl için, tam olarak Erdoğan’ın elindeki 2023 ruhsatı ve halka yansıyan ekonomik sıkıntılar nedeniyle gerçekçi değil.
En gerçekçi erken seçim ihtimali Haziran 2023’e birkaç ay kala için geçerlidir. Böylece Erdoğan, Anayasa’nın 116’ıncı maddesine göre 2018’den beri görev yapmamış gibi sayılıp bir dönem daha aday olma hakkı alabilir.
O zamana dek ekonominin halkın geçimine ve işsizliğe yansıyan yükü hafifletme beklentisi var hükümette.
Ama Erdoğan bu süre içinde bir güç gösterisi yapmak isterse yeni Anayasa referandumunu kullanabilir. Meclisin referanduma götürmek için 22 milletvekiline ihtiyacı var Cumhur İttifakının. O açık da en son 28 Şubat döneminde görüldüğü gibi transferler yoluyla dahi kapatılabilir.
Muhalefet partilerinin Meclis’ten -AK Parti ve MHP oylarıyla kabul edilmeyecek olsa bile- topluca istifa ederek, iktidarı erken seçime zorlama senaryosu da gerçekçi değil. Muhalefet partilerinde böyle bir eğilim yok. Cumhur İttifakı da siyaseti muhalefetin girişimine bırakacak böyle bir hamleye izin vermez.
İki buçuk: kabine değişikliği
Kabine değişikliğinin hükümet siyaseti bakımından değişikliğe yol açacağını var saymak, bakanların TBMM’de güvenoyu sistemine tabi olduğu “eski Türkiye’den” kalma bir alışkanlık. Bu senaryolar geçen yıl ve ondan önceki yıl da ortaya atıldığında, kabinede değiştirilmesi belki bir üslup değişikliğine yol açacak birkaç bakan olduğundan söz etmiştik. Bunların başında, Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı yaptığı damadı Berat Albayrak geliyordu. Diğer isimler arasında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve İstihbarat Ba(ş)kanı Hakan Fidan geliyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun değişmesi ise dışarıdan Türkiye’ye bakış açısından önem taşıyordu.
Bu tablo fazla değişmedi.
Albayrak’ın gitmesi bir değişiklik rüzgârı estirdi ama Erdoğan’ın aylar sonra onun yaptıklarını yeniden övmeye başlamasıyla rüzgâr yeniden iki adım sonrasının belli olmadığı bir yöne döndü; en azından o kuşkuyu canlandırdı.
Diğer bakanlar lütfen alınmasın ama gitmeleriyle pek bir şey değişmeyecek, gelmeleriyle değişmediği gibi.
Dolayısıyla, kabine değişikliği senaryolarının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde siyaseti fazla etkilemediğini artık okuyucunun da anlamasında fayda var.