Siyaset

23 Nisan, parlamenter sistem ve özgürlükçü demokrasi

Bu 23 Nisan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci yıldönümü. Özgürlükçü demokrasinin parlamenter sistemde daha sağlıklı ve uzun ömürlü olduğunu hatırlamak için güzel bir gün.

Türk siyasetinde parlamenter kuvvetlerin gerileye gerileye geldiği hazin noktayı ve bugün tüm muhalefet partilerinin gündeminde bulunan parlamenter sisteme geri dönüş konusunu değerlendirmek için oldukça manidar bir gün. 101 yıl önce 23 Nisan günü Büyük Millet Meclisi’nin açılması suretiyle Türkiye’de parlamenter sistemin kurulması yönünde en önemli adım atılmış oldu ve bazı sorunları olsa da neredeyse 100 yıl bu sistem devam etti. Yaklaşık üç yıl önce ise parlamenter sistem kaldırıldı ve yerini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen bir başkanlık sistemi aldı. Bugün ise neredeyse Türkiye’deki tüm muhalefet partilerinin gündeminde bu sistemin değiştirilmesi ve sağlıklı bir parlamenter düzenin yeniden inşa edilmesi var.
Neden parlamenter sistem tartışmaları bu kadar mühim? Ülkenin bunca sorunu varken sistem konusu neden bu kadar konuşuluyor? Bir ülkenin parlamenter sistemle mi başkanlık sistemiyle mi yönetildiği ne kadar farklı sonuçlar doğurabilir ki, ya da sağlıklı bir başkanlık sistemi mümkün olamaz mı diye soranları sıkça duyuyoruz.

Başkanlık sistemi ve demokrasilerin ömrü

Bu eleştiriler hem haklı hem de değil. Haklılar çünkü ülkenin temel siyasi sorunu gerçekten de yeniden ve acil demokratikleşme. Hangi sistemde olursa olsun. Bu demokratikleşme başkanlık sistemiyle olabilecek olsa yani daha dengeli bir başkanlık sistemiyle demokratik reformlar benimsenebilse o zaman şüphesiz böyle bir sistem tartışması içinde olunmazdı.
Ancak ve ancak şu an Türkiye’de mevcut olan başkanlık sistemi yani cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi o kadar sıkıntılı ki ülkenin demokrasi sorununun adeta bir manifestosu niteliğinde ve demokrasiden söz edip mevcut siyasi sistemden söz etmemek güç. Nasıl mı? Açıklayalım. Fakat önce, başkanlık sistemi neden dünya genelinde hep daha riskli bir seçim, bundan söz edelim.
Siyaset bilimi literatüründe demokratik devamlılık hedefi açısından bakıldığında parlamenter sistemler başkanlık sistemine net olarak üstündür. Siyaset bilimci Adam Przeworski ve arkadaşları bir demokrasinin hayatta kalma süresinin başkanlık sistemlerinde ortalama 20 senenin altındayken parlamenter sistemlerde 71 sene civarında olduğunu istatistiksel olarak göstermiştir.

Başkanlık sistemi ve otokratikleşme

Bir başka deyişle özellikle yeni ve kırılgan demokrasilerde parlamenter sistem daha sağlam bir zemin oluştururken, başkanlık sisteminde gerileme ve otokratikleşme riski daha yüksektir.
Neden peki?
Bu soruya ünlü siyaset bilimci Juan Linz’in açıklayıcı bir cevabı var. Diyor ki Linz, güçlü yetkilerle donatılmış bir siyasi lideri bu gücü kullanırken hata yapmaktan, yanlış yollara sapmaktan alıkoyan, fren mekanizması işlevi yapan faktör, görev sonrası kariyer beklentilerinde yatar. Lider, eğer mevcut görevi sona erdikten sonra siyasi kariyerinin de aşağı yukarı son bulacağını düşünüyorsa yukarıda bahsettiğimiz fren mekanizması işlemez. O zaman, aktör hem mevcut pozisyonunu korumak için daha ısrarcı olabilecek ve riskli yollara girebilecek, hem de nasılsa görevi bittikten sonra kariyeri de biteceği için hata yapmaktan, olumsuz bir hatıra bırakmaktan gereğince kaçınmayabilecektir.

Yeniden seçilme beklentisi

Oysa mevcut görevi bittikten sonra da farklı görevlerle de olsa yine siyasi kariyerine devam edeceği beklentisinde olan aktör hata yapmamaya ve ardında iyi bir iz bırakmaya azami özen gösterecektir.
İşte başkanlık sistemi ve parlamenter sistemin demokratik devamlılık açısından farkı bura yatar. Linz’e göre, bir başbakan bilir ki görev süresi bitip de tekrar seçilemediği takdirde, muhtemelen yasama organına geri dönecek, kariyerine burada muhalefet parti lideri olarak devam edecektir. Oysa bir başkanın görev süresi bittiğinde, (yasama organından gelmemiş olduğu için) yasama organına dönmek gibi bir seçeneği de muhtemelen olmayacak ve aktif siyasi kariyeri büyük olasılıkla sona erecektir. Bu bilgi, onu iktidar koltuğuna daha sıkı tutunmaya ve iktidarı sonrası iyi bir isim bırakma konusunda daha umarsız davranmaya itebilecektir. Hele de kurumsal bağımsızlığın ve demokrasinin çok köklü olmadığı ülkelerde bu motivasyon çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir ve genç ve kırılgan demokrasilerin sonunu getirebilir.

ABD örneği bir istisna

Bu sebeple demokrasinin geleceği açısından parlamenter sistem başkanlık sisteminden daha sağlıklıdır ve başarılı başkanlık sistemleri (örneğin ABD) siyaset bilimi literatüründe istisna olarak görülür.
Peki dengeli bir başkanlık sistemi bile riskliyken, Türkiye’deki gibi aşırı güçlendirilmiş bir başkanlık sisteminin yarattığı siyasi tablo nasıl olur? Bildiğimiz gibi, başkanlık sisteminin parlamenter sistemden temel farkı daha güçlü ve bağımsız bir yürütme erkinin söz konusu olmasıdır. Daha dengeli bir başkanlık sisteminde güçlü bir yasama organı (gerektiğinde bağımsız bir yargıyla birlikte) yatay olarak yürütmeyi denetleyebilir. Ve dengeleyebilirken bizdeki gibi güçlendirilmiş bir başkanlık sisteminde yürütme dışındaki devlet erkleri bağımsızlıklarını nerdeyse tümüyle yitirmiş gözükmektedir. Özetle meclisin hükümeti denetleme ve aslı görevi olan yasama fonksiyonları işlevsiz hale gelmiştir.

Özgürlükçü demokrasi ortak ihtiyacımız

Böyle bir durumda demokrasinin devamlılığı meselesine ilaveten demokrasinin derinliği ile ilgili, yani bireysel hak ve hürriyetler ile ilgili gerilemeler oluşur. Demokrasi minimal fonksiyonlarıyla devam etse de yani en iyi ihtimalle hür ve adil seçimler gerçekleşse de liberal gelenek ortadan kalkar. İlliberal demokrasi dediğimiz, çoğunlukçu, tek sesli siyaset ortaya çıkar. Bir başka deyişle demokrasi sığlaşır. Dolayısıyla, baskın çoğunluğa karşı azınlığın korunması ve demokrasinin liberalizmle yani bireysel hak ve hürriyetlerle birleşmesi için kuvvetler ayrılığı şarttır.
Özetle, yürütme çoğunluğu, parlamento yani meclis ise çoğulculuğu, çok sesliliği temsil eder. İkisinin dengesiyle liberal, özgürlükçü demokrasi vücut bulur. Farklılıklardan ve hatta çatışmalardan korkmayan, tersine onlardan güç alan özgürlükçü bir demokrasi bugün milletçe ortak ihtiyacımız, asgari müştereğimizdir.
23 Nisan, meclis ruhunun yani çoğulculuğun, yani hürriyetlerin bayramıdır, kutlu olsun!

Seda Demiralp

Prof. Dr. Işık Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü

Recent Posts

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

23 saat ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago

Suriye’de pek çok “ama” ve “acaba” dolu “geçiş dönemi”

Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…

2 gün ago