22 Mayıs, dünya biyoçeşitlilik günü. Yaşadığımız gezegende biyoçeşitliliği tehdit eden, yaşamımızı bilinmez bir geleceğe sürükleyen birçok tehditle karşı karşıyayız. Bu tehditleri yavaşlatmak ya da durdurmak mümkün olsa da, biyoçeşitliliğin içinde olduğu krizin telafisi yok. Sanayi devrimi sonrası başlayan insan çağı (Antroposen) dünya üzerine büyük yükler getirdi. Bu yüklerin en önemli nedeni olan insan baş etmesi gereken sorunlara her geçen gün yeni birini ekliyor.
Sera gazlarının getirdiği yük artık bildiklerimizin ötesinde…
Biyoçeşitlilik krizi
Dünya atmosferinde yeni bir çevresel krizi tetikleyecek ve biyoçeşitlilik krizini başka bir boyuta taşıyacak görünmez bir tehdit var. Hasar her geçen yıl daha da kötüleşiyor. Farkına varıp önlem almazsak bu küresel bir felakete doğru ilerleyen bir süreç niteliğinde. Bu görünmez tehditle ilgili endişe verici bilgi ise, bu tehdidin atmosferdeki karbondioksit birikimi değil, azot gazından kaynaklanması.
Atmosferin %78’ini oluşturan azot normalde zararsız bir gaz olarak düşünülür. Dışarda yürürken yanaklarınızda hafifletici bir serinlik hissettiğinizde akıp giden azot molekülleridir. Bugünkü sorun insan faaliyetleri sonucu azot döngüsünün yaşadığımız gezegende kontrolden çıkmasıdır. Sorunu değerlendirmek için kurulan Birleşmiş Milletler paneli, işlerin ne kadar kötü hale geldiğini çoktan ortaya çıkardı. Azot kirliliği, dünya biyoçeşitliliğini ve insanı tehdit eden en kötü krizlerden biri olma yolunda.
Bu kriz ne zaman başladı?
Sorun, 1900’lerin başında, Alman bilim insanları Fritz Haber ve Carl Bosch’un havadan azot gazı izole etmek ve onu amonyağa dönüştürmek için endüstriyel bir araç geliştirmesiyle başladı. Bu, modern sentetik gübrenin doğmasına neden oldu. Sentetik gübre, tarımsal kaynaklı besin üretimini desteklemesi nedeniyle başlangıçta bir başarı öyküsü olarak müjdelendi. Bugün, toprağa azotlu gübreler eklemek, bu yapılmadığında aç kalacak 2 milyar insanı beslememizi sağlıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir kişi, çoğunlukla yiyeceklerini yetiştirmek için kullanılan gübre sayesinde yılda yaklaşık 41 kilogramlık azot ayak izine sahip.
Bugün geldiğimiz noktada azot akışı deniz biyoçeşitliliğini tehdit ediyor. Denizle yaşamı öldüren zehirli alglerin patlamasının en önemli nedeni azot döngüsünün bozulması. Azotun neden olduğu olumsuzluklar listesi hava kirliliği, asit yağmuru ve toprak asitlenmesi ile uzamaya devam ediyor.
İklim değişikliği ile azotun neden olduğu sorunlar ayrı ayrı ele alınamaz.
Azot kirliliği, içme suyunun kirlenmesinden şehirlerdeki dumana kadar diğer çevre sorunlarını daha da kötüleştiriyor. Uluslararası Azot Girişimi başkan yardımcısı David Kanter, “Azot sorunumuzla başa çıkmazsak, diğer çevre veya insan sağlığı sorunlarıyla uğraşmak önemli ölçüde zorlaşır” diyor. Toprak bakterileri tarafından gerçekleştirilen denitrifikasyonun bir yan ürünü olan azot oksit gazını ele alalım. Azot oksit, karbondioksitin yaklaşık 300 katı ısınma etkisine sahip bir sera gazıdır. Toprağı çok fazla gübrelediğimiz için bugün artık bir tehdit olarak algılanıyor. Kanter, nitrojen sorunu hakkında bir şey yapmazsak, küresel ısınmayı IPCC’nin 1,5 °C hedefinin altında tutmanın mümkün olmayacağını söylüyor.
İnsan çağının yaşadığımız gezegene getirdiği yüklerin sonucu olan tehditlerin bir kısmını görmüyoruz. Bu görünmeyen tehditlerin en önemlilerinden biri azot gazının neden olduğu problemler. Küresel ısınmanın en önemli nedeni olan azot gazı, öncelikle belirli bir bölgeye özgü endemikler olmak üzere biyoçeşitliliğin bileşeni olan birçok canlının yaşamını tehdit ediyor. Güney Amerika’dan Afrika’ya, Uzakdoğu Asya’dan Avustralya’ya biyoçeşitliliğin yüksek olduğu bölgeler başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki canlılar iklim krizini besleyen tehditler nedeniyle yok olma problemi ile karşı karşıya. Dünya biyoçeşitlilik günü olan bugün, yaşadığımız gezegendeki yaşam olanaklarını tehlikeye sokacak unutulan veya görmezden gelinen tehditlere karşı farkındalığı bir adım daha ileri taşıyalım.
——
Azotun gezegenimize zarar vermesinin beş yolu:
1- Okyanus ölü bölgeleri: Tarımsal faaliyetler sonucu nehirlerden okyanuslara ulaşan azot, okyanuslarda yaşam olanağı olmayan ölü bölgeler oluşturur. Dünya okyanuslarında 400’den fazla okyanus ölü bölgesi tanımlanmıştır.
2- Hava kirliliği: Otomobiller ve elektrik santrallerinin neden olduğu hava kirliliğinin öncül atıklarından biri azot oksitlerdir. Bu küçük partiküller akciğerlerimize kadar girerek önemli solunum rahatsızlıklarına neden olabilir.
3- Toprak asitlenmesi: Azot su yollarına sızdığında magnezyum ve kalsiyum gibi etmek elementleri topraktan çekerek asitlenmeye neden olabilir.
4- Ozon tabakasının incelmesi: Amonyak kirliliği havanın asitliğini azaltarak turba bataklıkları gibi önemli habitatların zarar görmesine neden olur.
5- Alkali hava: Azotun artışı bakteriler tarafından azot oksidin atmosfere salınımına neden olur. Yüksek takımlarda ultraviyole ile reaksiyona giren azot oksit ozon tabakası hasarına neden olur. Hasarın telafisi ise oldukça zordur, çünkü azot oksidin ömrü yaklaşık 120 yıl olarak bildirilmiştir.