“Erdoğan’ı iktidara kadınlar getirdi, kadınlar götürebilir” tahminini sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İYİ Parti lideri Meral Akşener’e, salt kadın olmasından dolayı küçümsemeye kalkan “Gelin Hanım” demesinden dolayı söylemiyorum. Daha da öteye gidip sadece “Bunlar iyi günler. Daha neler olacak” diye tehdit etmesinden dolayı da söylemiyorum. Hem de Akşener, Rize’de doğal koruma alanına Erdoğan’ın gözde müteahitlerinden Mehmet Cengiz’in taşocağı yapımını proteso eden köylülere destek vermeye gittiği için. O söylemin galibi şimdiden “Cumhurbaşkanı tarafından tehdit edilmek feci bir şey” demesine rağmen “pabuç bırakmam” diye dik duran Meral Akşener. Halkımız mağdur edileni kollar, mağdur edeni sevmez ve bunu en iyi Erdoğan’ın bilmesi lazım gelir. Erdoğan’ın “Gelin Hanım” korkusuna geleceğiz birazdan.
Gerçi Cumhurbaşkanı kadını kadın olduğu için küçümsemeyi amaçlayan “Gelin Hanım” söylemin arkasında duramadı. AK Parti sitesinde yer alan konuşma metninde yoktu. Belki de yine Erdoğan kendisini tutamamış, metin dışına çıkmış, Allah söyletmiş, aklındaki diline vurmuştu. Akşener kadın olmasaydı, kayınpederi Rizeli olduğu için kendisine en çok zararı dokunabilecek siyasi rakibine, Akşener’e “Gelin Hanım” diyebildiği rahatlıkta “Damat Bey” diyecek miydi? Gerçi “damat” Erdoğan için zaten riskli bir kelime artık. Hayır, Türkiye’nin savunma sanayiine atılım yaptıran mühendis damat Selçuk Bayraktar nedeniyle değil, ekonomiyi bu hale getiren iktisatçı damat Berat Albayrak yüzünden.
Sadece on yıl önce Türkiye’de kadının statüsünü yükseltici bir insan hakları ve demokratikleşme adımı olarak sunduğu, kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden tarikat ve cemaatlerin oy şantajıyla çıkması nedeniyle de “iktidardan kadınlar götürebilir” demiyorum.
Evet, o çıkışın siyasi maliyeti olacak Erdoğan’a. Kocasından, babasından evden dışarı çıkabilmek için “ablaların mukabelesi” bahanesine sığınmak zorunda kalan, baskı altındaki eğitimsiz, işsiz, güçsüz bırakılmış kadınlar değil AK Parti’nin kadın seçmeninin tamamı. Şehirlerde eğitimli, iş güç sahibi AK Parti seçmeni kadınlar büyük hayal kırıklığına uğradılar İstanbul Sözleşmesi nedeniyle. Bu örtülü olsun olmasın, dindar olsun olmasın, şehirli ve sağda kadın seçmen profili. Erdoğan olmaza gidebilecekleri en yakın adres Akşener olabilir. Akşener onlar gibi, onların olmak isteyebileceği bir örnek çünkü, Erdoğan’ın “Gelin Hanım” korkusu bu yüzden.
Bir zamanlar Erdoğan, şimdiki Erdoğan
AK Parti’nin ilk döneminde seçim mitinglerini, ya da yurt turlarını izlerken bir şey çok dikkatimi çekmişti. Anadolu şehirlerinde, ya da büyük şehirlerin fakir mahallelerindeki kadınların gözünde Erdoğan adeta bir pop-star gibiydi. Onun mitinglerine gidebilmek için kocalarından babalarından izin alabiliyorlardı. Dışarı çıkabiliyorlardı. Onlar kocalarının, babalarının abilerinin iki, adım gerisinden yürüyebiliyorken eşinin elinden tutup seçim sahnesine çıkaracak kadar kadına değer veren bir erkek örneği vardı önlerinde. Kocalarının olmadığı, olmasını istedikleri her şey vardı onda. Genç ve enerjikti; Demirel, Ecevit, Erbakan gibi yaşlı ve hasta siyasetçilerin aksine gelecek vaat ediyordu. Üstelik kaba saba olmayan, düzgün bir Türkçeyle, aksansız konuşan, uzun boylu, beyaz tenli Müslüman bir pop-star gibiydi. Kaç şehirde miting meydanlarının biraz dışında duran kol kola girmiş örtülü kadınların Erdoğan sahnede konuşurken birbirlerini dirsekleyerek kıkırdadığına hayretle tanık olmuştum.
Bunun sonucunda, AK Parti’yi iktidara taşıyan 2002 seçimlerinden 2018 seçimlerine dek AK Parti’nin kadınlardan aldığı oy erkeklerden aldığı oydan fazla oldu. Bu oran zirveye, AK Parti’nin yüzde 49,8 ile en yüksek oyu aldığı 2011 seçimlerinde ulaştı; oyların yüzde 54,3’ü kadın seçmenden gelmişti. Tabii o zaman bir türban sorunu, başörtüsü sorunu vardı. Şimdi yok. Erdoğan ve AK Parti sayesinde yok. Ama daha kaç seçim götürür dersiniz, “Bizim sayemizde okula gidiyorsunuz, işe girebiliyorsunuz” diyeti? AK Parti şimdilerde “Biz gidersek sorun döner” savunmasını propaganda olarak kullanmaya başladı. Ama bu söylem de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki gelenekçi-ulusalcı kanadın muhalefetine rağmen benimsediği ve 2019 yerel seçimlerinde başarısı görülen ittifak siyaseti nedeniyle eski etkisinde değil.
Kadınları karşısına alan kazanır mı?
Kaldı ki İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş başta olmak üzere CHP’li belediyeler kadın çalışanlarda örtülü/örtüsüz ayrımı yapmadıklarını da gösteriyorlar. Kadınları yanına almayan siyaset kazanamaz, CHP bunu zor yoldan öğrendi ama sanırım sonunda öğrendi.
Peki Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a İstanbul ve Ankara dahil 10 büyükşehir belediyesine mal olan ve onu -belli ki kaynakları bir anda daralan- İslamcı tarikat ve cemaatlerin oy şantajına maruz bırakan 2019 yerel seçim galibiyetini kime borçlu?
Akşener’e borçlu. Kılıçdaroğlu ve Akşener ortak akıl üretemeseler ne ittifaklar politikası olurdu ne 2019 seçim zaferi gelirdi ne de Erdoğan “Gelin Hanım” diyerek siyasi korkusunu dışa vurup siyasi rakibini tehdide kalkardı.
Peki, tesadüftür, değil mi, Erdoğan’ın kadınlardan en yüksek oyu aldığı 2011 yılında kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesine ilk imza atan lider olması? Tesadüftür mutlaka.
Ama şu bir tesadüf değil: İstanbul’da 23 Haziran 2019 yerel seçimleri tekrarında CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kadınlardan aldığı oy, 31 Mart’ta aldığı oya göre artmış, ama AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın kadınlardan aldığı oyda bir değişiklik olmamış.
Hedef kadınların hakları
Türkiye’de kadınların eşitlik mücadelesinin kırmızı çizgisi Medeni Kanundur. Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti ilanı ardından öncülük ettiği en büyük üç reformundan biri olan Medeni Kanun’un kadın ve erkeği yasalar önünde eşit sayması o tarihten bu yana Türkiye’deki bütün gerici akımların birinci hedefi olmuştur. İstanbul Sözleşmesinden çıkış da, şimdi aile içi şiddetin önlenmesi hakkında 6284 sayılı kanunun iptaline karşı kampanyalarının hedefinde de medeni Kanun ve kadın hakları vardır.
Erdoğan’ı İstanbul Sözleşmesinden imzasını çektirecek kadar güçlenmiş görünen bu akımlara rağmen Türkiye’de kadınların eşitlik mücadelesi engellenemiyor ve bu dışarıdan da görülüyor. Geçenlerde Türk hükümetinin davet edilmediği İstanbul Sözleşmesinin Onuncu Yılı toplantısına Türkiye’den hükümet-dışı iki ismin, Prof. Dr. Feride Acar ve yazar Elif Şafak’ın konuşmacı olarak davet edilmesi bunu gösteriyor. Onlarca yılını eşitlik mücadelesine vermiş Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’nün ABD’den aldığı “Yılın Cesur Kadını” ödülü bunu gösteriyor.
Bütün bunlar muhafazakâr kadın seçmeni etkilemez demeyin. Siz Aile Bakanı Derya Yanık’ın kadına karşı şiddetin “tolere edilebilir”, yani hoş görülebilir sınırlarda olduğunu söyleyen beyanının AK parti kadın seçmeni tarafından alkışlandığını mı düşünüyorsunuz yoksa? Yanık’ın içinden geldiği KADEM Derneği, herkesin kınadığı Akşener’i küçümseme ve tehdit karşısında sessiz kaldı. Böylelikle itibar mı kazandı sanıyorsunuz yoksa?
Erdoğan’ın Akşener’e “gelin hanım” demesinin ve tehdit etmesinin bir siyasi maliyeti olacaktır.
Erdoğan’ın kadına şiddete karşı anlaşmayı feshetmesinin bir siyasi maliyeti olacaktır.
Ayrıca gelin hanım olmak bir küçümseme nedeni de değildir. Gelin hanımlar nasıl iktidarı getirirse, iktidardan götürebilirler de.