Marmara Denizi, 11 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle Ortadoğu için önemli bir iç deniz durumundadır. Yirmi iki bin yıl önce yaşanan son buzul maksimumu sonrasında küresel sıcakların artmasıyla açılan boğazlarla hem Karadeniz’e hem de Ege Denizi’ne bağlanan Marmara Denizi, iki farklı denizin su kalitesi özelliklerinin karıştığı yer olması nedeniyle de eşsiz bir ekosistem olarak kabul edilir.
Bugünlerde Guardian’dan[1], Washington Post’a[2] birçok yabancı medya kuruluşu Marmara Denizi’nde görülen deniz salyası haberleriyle küresel ısınmaya dikkat çekiyor. Sorunun kaynağı denizdeki azotlu ve fosforlu atıkların artmasına bağlı olarak fitoplankton artışı ve denizin oksijence fakir hale gelmesi. Marmara Denizi yaklaşık 23 milyonluk Marmara nüfusunun neredeyse 20 milyonunun evsel atıklarına maruz kalan bir iç deniz. Aynı zamanda İstanbul, Bursa ve Kocaeli gibi sanayi anlamında gelişmiş illerimizin atık yükünü de çekiyor. Kocaeli’ndeki petrokimya endüstrisinin karbonca zengin atıkları Marmara Denizi’ne şüphesiz zarar veriyor. Ayrıca, boğazların tanker trafiğini de göz ardı etmemek gerek. Karadeniz’e geçen ve Karadeniz’den gelen tankerler için tek geçiş yolu Marmara. Bir yılda Marmara Denizi’ni kullanan 200 metre üstü tanker sayısı neredeyse 10 bin. Bu tankerlerin atıklarının yarattığı kirlilik de diğer atıklarla birlikte damlaya damlaya deniz olmuş durumda.
Kanal İstanbul Marmara Denizi’ni öldürür mü?
Tabi unutmamamız gereken bir diğer konu da ekolojik faktörler. Karadeniz’in besin değeri yüksek deniz suyu Marmarayı son 10 bin yıldır besliyor. Bu su miktarındaki artış da Marmaraya ekstra bir yük getirecek. Bu nedenle Kanal İstanbul projesi ne kadar gerekli sorusunu burada hatırlatmak isterim, cevabı yetkililer düşünsün; benim cevabım çok net bir “hayır”.
Temel sorun geçmişten ders almamak
Bugün yaşadığımız bu sorunların benzerlerini geçmişte de yaşadık. Mesela, 2007 yılında Marmara Denizi’nde benzer bir durum yaşanmıştı[3]. Unutuldu!… Dünya denizlerinde de petrokimya atıkları nedeniyle benzer durumlar yaşandı ve haber oldu. Örneğin, Meksika Körfezi’nde 2010 yılında tankerlerin yarattığı petrol kirliliği deniz salyasına neden olmuştu. Bu dönemde, deniz bilimciler karbon, azot ve fosfor arasındaki dengenin denizlerde mukus benzeri deniz salyasına neden olacağını yazmışlardı[4].
Peki, sorunun çözümü nedir?
Marmara Denizi’ndeki kirlilik akut oluşmuş bir durum olarak tanımlanamaz. İnsan nüfus artışı ve sanayileşme faaliyetlerinin Marmara çevresinde artmasına bağlı olarak adım adım kendini gösteren ve artık süreklilik kazanan bir durum. Kirliliğin tehlikeli boyutlara ulaştığına ilişkin haberler çok yakın tarihlerde yerli basında duyurulmuştu. Mesela, 2020 yılının 25 Aralık tarihinde İstanbul’un Caddebostan sahiline vuran kırmızı yosunlar Marmara Denizi’ndeki kirlilik göstergelerinden biriydi. Aynı tarihlerde Zeytinburnu açıklarında havadan yapılan çekimler Marmara Denizi’ndeki kirliliği belirgin biçimde ortaya koymuştu. Evet, geldiğimiz noktada çözümler nelerdir?
Adım adım oluşan ve kronikleşen bu soruna kısa vadede çözüm üretebilmek pek mümkün görünmüyor. Fakat, orta ve uzun vadede geleceğe yönelik çözümler üretebilmek elbette mümkün.
1- Marmara Denizi çevresindeki yerleşimlerin yerel yönetimleri acil bir şekilde eylem planları hazırlayıp ve yürürlüğe koymalı.
Yakın gelecekte sürdürülebilir bir çevrenin Marmara Denizi çevresinde hayata geçirilmesi için atık yönetimine ilişkin sıkı tedbirler alınmalı. Özellikle 16 milyon nüfusuyla İstanbul başta olmak üzere, Kocaeli ve Bursa illerindeki evsel ve sanayi atıkları biyolojik olarak arıtılmalı ve sonrasında deşarj edilmeli. Marmaraya kıyısı olan tüm yerel yönetimler bu konuda el birliliği ile çalışmalı.
2- Marmara Bölgesi’ndeki tatlı su kaynakları kirleticileri denize taşıyor.
Marmara Denizi’nin oksijence fakirleşmesine sadece denize bırakılan atıklar neden olmuyor. Marmara Bölgesi’ndeki Ergene ve Susurluk nehirlerindeki kirlilik denizi tehdit ediyor. Bu durum yıllardır yaşadığımız bir sorun. Çevre Bakanlığının acil önlem alması gereken konulardan biri.
3- Avlanma baskısı fitoplankton sayısının artmasına neden oluyor.
Marmara Denizi’nde süregelen balıkçılığın yarattığı avlanma baskısı fitoplanktonların avcıları olan balık popülasyonlarının azalmasına neden oluyor. Kirlilikle birlikte avlanma baskısının getirdiği bu yük omurgasızların artışına bağlı olarak denizin oksijensizleşmesine neden oluyor. Avlanma baskısının düşürülmesine yönelik tedbirler Marmarayı orta ve uzun vadede rahatlatacaktır.
4- Kanal İstanbul, Karadeniz’in Marmara Denizi üzerinde yarattığı yükü artıracak.
Kanal İstanbul, Karadeniz’in besin değeri yüksek suyunun Marmaraya girmesine neden olarak ekolojik binlerce yıldır kurulan ekolojik dengenin bozulmasına yol açacak. Ayrıca, Marmara Denizindeki tanker ve gemi trafiği de farklı bir seyir izleyecek. Sonuç, Marmara Denizinin daha da kirlenmesi. Bu projenin gerekliliği konusunda yöneticilerin tekrar tekrar düşünmesi kaçınılmaz bir şart.
5- Küresel ısınma deniz suyu sıcaklığını artırıyor.
Son 100 yılda ortalama deniz suyu sıcaklıkları 1.3 santigrat derece arttı. Artık Türkiye Paris İklim Sözleşmes’ini ciddi bir şekilde dikkate almalı ve iklim değişimi ile ilgili yol haritasını açıklamalı.
Marmara Denizi, sadece ülkemiz için değil Dünya için eşsiz bir ekosistem. Korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere bırakmak zorundayız. Somut adımları atma zamanı çoktan geçmiş gibi görünüyor; ama zararın neresinden dönersek kardır.
[1] The Guardian: https://www.theguardian.com/environment/2021/may/25/turkey-struck-by-sea-snot-because-of-global-heating
[2] The Washington Post: https://www.washingtonpost.com/world/2021/05/26/sea-snot/
[3] BBC Türkçe: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-57293708
[4] “Sea Snot” Explosion Caused by Gulf Oil Spill? – National Geographic, 25 September 2010.