Siyaset

Biden, Rusların Sovyet müzakere stratejisini kullanıyor

Biden, Erdoğan’la görüşmesinde Sovyet müzakere stratejisini kullandı: “Bizim olan her şey bizimdir. Sizin olanlar ise müzakereye tâbidir”. (Foto: Twitter/Cumhurbaşkanlığı)

Rusya’da komünist yönetim yıkılmadan önce Moskova’da diplomat olarak görev yaptım. O dönemde, Sovyet yetkilileri ile masaya oturan herkesin bildiği bir kural vardı. Bu da Sovyet tarafının, daima; “Bizim olan her şey bizimdir. Sizin olanlar ise müzakereye tâbidir” anlayışıyla hareket edeceğini bilerek tutum almak gerekliliğiydi.
İronik bir şekilde, Biden-Erdoğan görüşmesinde, ABD tarafı, yukarıda belirttiğim Sovyet müzakere anlayışla hareket etti. Ancak, ufak bir fakla…. Kendi istediklerini aldı, ancak bizim taleplerimizi müzakere dahi etmedi.
ABD tarafı, Türkiye’nin elinin zayıf olduğunun farkındaydı. Nitekim, Türkiye, iç ve dış politikasında görülmemiş bir savrulma yaşamaktaydı. Ekonomisine kırılganlık hâkimdi. Ayrıca, iktidar, yolsuzluk iddialarının baskısı altında, ciddi güven kaybına uğramıştı. Kısacası, herhangi talepte bulunacak gücü yoktu. Tam tersine, Türkiye, ABD tarafının taleplerini nasıl karşılayabileceğinin endişesini taşıyordu.
ABD tarafında da Türkiye ile ilgili olarak, mahiyeti farklı ve önemli bir endişe vardı. İç ve dış politikasındaki ciddi savrulmalar, Türkiye’yi, Batı kampından giderek uzaklaştıracak boyutlara varabilir miydi? Buna set çekecek bir hareket tarzı geliştirmek, ilişkileri tıkayan S400’ler, YPG/PKK gibi çetrefil sorunların giderilmesi konusunda sonuçsuz kalacağı aşikâr müzakerelerle Türkiye’yi sıkıştırmaktan daha doğru olmaz mıydı?

‘Türkiye müttefik kalsın yeter’ anlayışı

Nitekim, ABD açısından, Türkiye’nin, Batı kampında bir müttefik olarak kalması, bölgesel siyasi manevralarından ve yürüttüğü ihtiraslı politikalardan çok daha önemlidir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin, Batı’nın siyasi ve güvenlik mimarisinin parçası olarak kalması, belli ölçülerde otonom politikalar izlemesinden daha büyük bir stratejik öneme sahiptir.
Ayrıca, ABD’nin, Türkiye ile mevcut kurumsal bağlarının, Türkiye’nin aşırı davranışlarda bulunmasının yaratacağı sorunlara direnç gösterecek kadar güçlü olduğuna inandığını düşünüyorum. Bu yüzden, ABD, bu çerçevedeki sorunları konjonktürel olarak değerlendirdi ve bunların yapısal engellere dönüşmesine hiçbir şekilde izin vermedi.
Belki, ABD, son zamanlarda, Türkiye’nin başına buyruk hareketlerinden belli bir rahatsızlık duyuyordu. Ancak, bir süper güç olarak, Türkiye’nin diğer kampa, yani Rusya’ya, kaybedilmesine yol açabilecek riskli adımlar atma lüksü yoktu. Zira, Türkiye, ABD ile ilişkilerini sekteye uğratabilecek ölçüde sıkıştırıldığı ve bu yüzden özellikle dış politikasında tam otonomiyi benimsediği takdirde, bunun, sadece ABD açısından değil, NATO ve Batı ittifakı için çözümü neredeyse imkânsız sorunlara yol açabileceğini biliyordu.
Daha genel bir ifadeyle, Türkiye’nin yüzünü, Rusya’ya ve diğer Amerikan hasımları yerine, Batı’ya dönük tutmak, ABD açısından hayati önem taşıyordu. Zira, kontrol dışında kalmış bir Türkiye, bütün Batı kampı için gerçek bir rahatsızlık unsuru olacaktı.

Türkiye de ihtiyatlı ve uzlaşmacıydı

Aslında, Türkiye de ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin limitlerini fazla zorladığı takdirde, risklerle dolu bir coğrafyada çıkarlarını tek başına gereği şekilde koruyamayacağının farkında. Bu yüzden, Türkiye’nin de özellikle dış politikasında yalnızlık içine düştüğü son dönemde, daha ihtiyatlı ve uzlaşıcı bir yaklaşım benimsemek zorunda kaldığı görülüyor.
İşte bu arka plan ışığında, NATO’nun kurumsal olarak yeniden ön plana çıktığı ve transatlantik ilişkilerin rehabilite edilmekte olduğu bir dönemde, ABD tarafı, Erdoğan-Biden görüşmesinde, önceliğini Türkiye’yi, Batı kampında tutmaya verdi. Böylece hem siyasi hem askeri bir teşkilat olarak, evrensel değerlerin de önem taşıdığı söylenen NATO’nun, askeri yönünün çok daha ağır bastığını da bir şekilde göstermiş oldu. Nitekim, demokrasi, özgürlükler, değerler vs bir yana, önemli siyasi anlaşmazlıklar dahi Erdoğan-Biden görüşmesinin gündeminde yer almadı.
Mevcut konjonktürde, ABD, güvenlik çıkarlarını öncelemek konusunda kendisini zorunlu hissetti. Türkiye’nin, NATO üyeleri arasında, ABD’den sonra, yakın coğrafyada askeri kuvvetlerini kolaylıkla mobilize edebilen yegâne ülke olması bu çerçevede ABD için büyük önem taşıyordu. Masaya sürecek başkaca bir kozu bulunmadığını gayet iyi bildiği Türkiye karşısında, inisiyatif üstünlüğünü ustaca kullandı. Türkiye’ye, çekilme sonrasında Afganistan’ın başkenti Kabil hava alanının yönetim sorumluluğunu önererek, bir yandan NATO için büyük riskler içeren bir operasyonun iç siyasette getirebileceği baskıdan kurtuldu. Diğer taraftan da Türkiye’yi, Batı kampında tutmaya muvaffak oldu. Karşılığında da Türkiye’ye, ikili ilişkilerde mevcut çetrefil sorunları rafta tutma vaadinde bulundu.

‘Demokrasi ve özgürlükler’ aldatmacası

Yani, Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede, istediklerini aldı. Ateşten topu da Türkiye’nin kucağına bıraktı. Bu durum, ekonomisi bıçak sırtında olan ve iç siyasette ciddi istikrarsızlık yaşayan Türkiye’nin de işine geldi. Hassas konuların rafta tutulması karşılığında, Kabil havaalanının yönetimi gibi son derece riskli ve maliyet yaratma olasılığı yüksek bir operasyonu üstlenmeye rıza göstermek durumunda kaldı. Kısacası, ABD, soğuk savaş yıllarında öğrendiği Sovyet müzakere taktiğini başarıyla uyguladı. Görebildiğimiz kadarıyla, masada kendisine ait gördüğü hemen her şeyi aldı, Türkiye için önem taşıyan konuları ise müzakereye dahi yanaşmadı.
Görüşme öncesinde, “zirveden ilişkilerin önünü açacak birtakım sonuçlar elde edilmesi beklemek pek gerçekçi görünmüyor. S-400’lere ilişkin bir esneklik gösterirsek belki bir kapsamlı ve anlamlı müzakere süreci başlar. Buna da hiç ihtimal vermiyorum. NATO içinde ise, bizim sadece sert gücümüz para ediyor. Sanıyorum bu zirve sonucunda, bizi Afganistan’a jandarma olarak dikip, biraz sırtımızı sıvazlayacaklar, o kadar. Demokrasi, özgürlükler, değerler vs hak getire” diye yazmıştım. Maalesef, haklı çıktım.

Namık Tan

(E) Büyükelçi

Recent Posts

Yalnızca faiz ve vergi artışları ile enflasyon düşer mi?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 3 Mayıs 2024’te Nisan tüketici enflasyonu değerlerini açıkladı. Aylık enflasyon Merkez…

51 dakika ago

Türkiye ticareti keserken İsrail’e karşı dönen uluslararası hava

Türkiye son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze’de sayısı altı ayda 35 binden fazla Filistinlinin hayatını…

2 saat ago

Türkiye’nin TikTok macerası nereye gider?

TikTok konusundaki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonunu bir gözden geçirelim. Çünkü buradan hareketle Türkiye’nin…

4 saat ago

Erdoğan-Özel görüşmesinden ilk sonuç, diyalogun sürmesi

31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla değişen siyasi iklimin şimdiye dek en önemli sonucu Cumhurbaşkanı ve…

17 saat ago

DEM Parti’de Anayasa hazırlık komisyonu kuruldu, Özel ile görüşecek

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yeni anayasa görüşmeleri kapsamında DEM Parti Meclis Grubunu ziyaret ederek eş…

1 gün ago

Bu tablo değişmedikçe 1 Mayıs’ın marjinalleşmesi kaçınılmaz

Evet, şimdi önümüzdeki tablo değişmedikçe 1 Mayıs’ın marjinalleşmesi, giderek geniş halk kitlelerine yabancılaşması kaçınılmaz görünüyor.…

1 gün ago