Cumhurbaşkanı Erdoğan gençlerle Babalar Günü buluşmasında “gençlerimizin ve kızlarımızın erken evlenmesini” ve her zaman tekrarladığı gibi “en az üç çocuk” sahibi olmalarını tavsiye etti.
Cumhurbaşkanının üç, bazen beş çocuk önerisi yeni değil, daha İstanbul belediye başkanı olduğu yıllarda çok çocuklu ailelere su ücretlerinin düşürülmesinden, çeşitli zamanlarda halka üç ya da beş çocuk doğurmaları tavsiyelerine, neredeyse siyasi hayatının tümüne yayılan “istikrarlı” bir tutum.
Seçim sonuçlarına ve kamuoyu araştırmalarına göre, zaman içinde çoğalıp azalsa da halkın geniş bir kesiminin desteğini aldığına göre bu “istikrarlı” tavsiyelerinin bir karşılığının olması gerekir. Üstelik AKP hükümetleri geldiğinden beri, her ailenin istediği sayıda istediği zaman çocuk sahibi olmasını hedefleyen aile planlaması programlarına dostça davranmadı.
Aile planlaması özel sektöre itildi
İlk yaptıkları işlerden biri Sağlık Bakanlığı’nın en başarılı genel müdürlüklerinden biri olan Ana ve Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü’nü önce işlevsizleştirmek, sonra kapatmak oldu. Sağlıkta dönüşümle birlikte performans uygulamasına (yani sağlık çalışanlarına yaptıkları işlem başına prim ödenmesine) geçince aile planlaması uygulamaları için verilen prim katsayılarını ya sıfırladılar ya iyice düşürdüler, böylece sağlık personelini bu hizmetleri vermekten bir anlamda caydırdılar.
2012 yılında gebelik sonlandırma (kürtaj) hizmetlerini kısıtlamak için önce yasayı değiştirmek istediler. Kamuoyundan çok büyük tepki alınca yasa değişikliğinden vazgeçtiler ama uygulamada, gebelik sonlandırma hizmetlerinin verilme koşullarını iyice zorlaştırarak ve kültürel iklimde gebelik sonlandırmayı kötüleyerek, bu hizmetin kamuda verilmesini neredeyse imkansız hale getirdiler. Sonuçta Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de 295 kamu hastanesinden yalnızca on tanesinde, evet on tanesinde, bu hizmetler geçerli yasaya uygun olarak veriliyor. Diğerlerinde çeşitli bahanelerle bu hizmet olması gerektiğinden daha sınırlı ya da hiç verilmiyor. Sonuçta sevgili hocamız, rahmetli Nusret Fişek’in 1967 yılında kurduğu Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsünün (HÜNE)1968 yılından beri beş yıl aralıklarla yaptığı Nüfus ve Sağlık araştırmalarına göre 2003 yılından bu yana, vatandaşlar aile planlaması hizmetlerini giderek daha çok özel sektörden, yani ceplerinden para ödeyerek alıyorlar. Tabii parası olanlar.
İdeal çocuk sayısı
Bütün bunların toplam etkisi nedir diye merak edip HÜNE’nin 2003, 2008,2013 ve 2018 raporlarına bir de bu açıdan baktım. Bu araştırmaların düzenli olarak yayınladığı ölçütlerden birisi “ideal çocuk sayısı”. Çalışmaya katılan 15-49 yaş grubundaki kadınlara, her şeyi kontrol altında tutabildikleri koşullarda yeni evleniyor olsalar kaç çocuk sahibi olmak istedikleri sorulduğunda alınan cevaplara göre, AKP’nin iktidara yeni geldiği 2003 yılında, Türkiye çapındaki cevap ortalama 2,5 çocukmuş. Bu sayı 1993 yılından beri aynı düzeyde seyretmiş. Buna karşın 2003 yılındaki çalışma, toplam doğurganlık denen ve kabaca kadın başına gerçekleşen doğum sayısı olarak açıklayabileceğimiz ölçütün ortalama 2,2 olduğunu bulmuş. Kadınların, 2003 yılında, ideal olarak gördükleri sayıdan biraz daha az sayıda çocuğa sahip olduklarını söylemek mümkün.
HÜNE’nin yaptığı en son Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 tarihli, yani AKP iktidarının sürdüğü 15 yılın getirdiği farkı bu araştırmayı 2003 tarihli araştırmayla karşılaştırarak anlamak olanaklı. 2018 yılında ideal çocuk sayısı Türkiye çapında ortalama 2,8 olarak bulunmuş. 2003 yılına göre dikkate alınabilir bir yükselme. Bu anlamda, daha çok çocuk gerekli çağrılarının bir karşılık bulduğu söylenebilir. Ancak kadın başına gerçekleşen doğum sayısına baktığımızda pek anlamlı bir değişiklik görmüyoruz. Toplam doğurganlık: 2,3.
Şimdi, ülkeye daha çok çocuk gerektiğini düşünenlerin bu sayıları karşılarına koyup biraz düşünmeleri gerek. Bu ülkede önemli sayıda kadın, neden ideal olarak düşündükleri (yani bütün koşullar istedikleri gibi olsa sahip olmak istedikleri) sayıdan daha az çocuk sahibi oluyorlar? Ne gibi bir endişeleri var? Çalışan annelere sunulan çocuk bakım hizmetleri, kreşlerin sembolik sayılarda olması olabilir mi? Bir çocuğun giderek artan, ve birçok ailenin en büyük gider kalemi haline gelen eğitim masrafları? Ya da rekor düzeydeki genç işsizliği? Üniversite diplomalı gençlerin işsizliği?
Genç işsizliği demişken, vatandaştan çok çocuk doğurma taleplerinin, dünyada her ülkede esas olarak genç bir nüfusun bir ülkenin ekonomisine getireceği üretkenlik ve dinamizmin faydalı olacağını uman kesimler tarafından dile getirildiğini söyleyelim. Bu umut, ancak bu gençleri günün gereklerine uygun bir şekilde eğitir ve uygun istihdam sağlayabilirseniz gerçekleşebilir. Var olan doğurganlık düzeyiyle her yıl çalışma çağına giren gençlere iş sağlayamıyorsanız, bu sayıyı arttırmanın yararının ne olduğunu anlamak mümkün değil.
Sözü bitirirken AKP’nin nüfus politikalarının ölçülebilir düzeyde etkili olduğu tek bir sonuçtan söz edelim. 15 yaş altı evlilikler 2018 yılında, 2003’e göre iki katı artarak yüzde 2’den yüzde 4’e çıkmış. Türkiye’nin de imzacısı olduğu bütün Birleşmiş Milletler anlaşmaları ve kalkınma hedeflerinde, ivedilikle ortadan kaldırılması gerektiği söylenen çocuk evliliklerinde artış sağlamışız.