Artan sıcaklıklar ve şiddetli rüzgarlar, Türkiye’nin güneyi ve batısında çok sayıda orman yangınını tetikledi. Geride bıraktığımız birkaç günde en az dört kişi öldü, yangınlar yerleşim yerlerini tehdit ediyor. Antalya’nın Manavgat ilçesi yangın tehlikesinden en fazla etkilenen yerleşim yeri oldu. Türkiye’nin Akdeniz ve Ege kıyılarında kurak yaz aylarında orman yangınları yaygındır. Daha önceki yangınlar genellikle sabotajlarla ilişkilendirilse de bu seferki yangınların iklim krizi ile insan etkisinin bir sonucu olarak çıktığını söyleyebiliriz.
Orman yangınları Akdeniz ve Ege bölgelerinin gerçeği
Türkiye’deki orman yangınları çoğunlukla Akdeniz ve Ege ormanlarının karakteristiğidir. Doğal olaylar sonucu belirli aralıklarla bu ormanların yandığını biliyoruz. Ancak, bu sefer deneyimlediğimiz yangınlar oldukça şiddetli ve iklim krizi etkisini kafamıza çekiçle vururcasına hissettiriyor. Küresel ölçekte ortalama yüzey sıcaklıkları beklenen değerlerin çok üzerine çıkmış durumda.
2021 yılında yüzey sıcaklıkları
Türkiye’nin 1981 ila 2010 yılları arasında ilkbahar ortalama sıcaklıkları 12 santigrat dereceyken, 2021 yılı ortalama sıcaklığı 13.2 santigrat dereceye ulaşmış. Akdeniz bölgesinin büyük bölümünde ortalama yüzey sıcaklıkları beklenin üzerine çoktan çıkmış durumda. 2021 yılı ilkbahar döneminde gölgede en yüksek sıcaklık 38.4 santigrat dereceye ulaşmış. Durum böyle olunca yangınlar geçmiş yıllara göre bu yıl ve önümüzdeki yıllarda şiddetini artırarak devam edecek gibi.
Son 44 yıllık ortalama sıcaklığı: Sonuçlar tehlikeli
Hesaplamalar, 1983 ila 2012 aralığının kuzey yarı kürede son 400 yılın en sıcak dönemi olduğunu gösteriyor. Küresel düzeyde toprak ve okyanus sıcaklıkları ortalaması 1880’den beri 0,85 santigrat derece artış gösterdi. 2020 yılı ise sıcaklıklar anlamında dünya genelinde aşırılıklar yılıydı. Orman yangınları ile küresel sıcaklıklardaki artış arasında da pozitif bir korelasyon olduğu biliniyor.
Orman yangınlarının iklim değişikliği nedeniyle daha da kötüleştiğini biliyoruz.
2019’da Avustralya yanıyordu. 2020’de Sibirya ve Kaliforniya yanıyordu. Bunlar, dramatik düzeydeki orman yangınlarının yeni örnekleri. İnsanlar orman yangınlarının iklim değişikliğiyle bağlantılı olup olmadığını soruyor. Uzmanlar evet diyorlar; günümüzdeki orman yangınlarının çoğu ve artan ciddiyeti ile küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinden kaynaklanıyor. Bu cevaba ben de şiddetle katılıyorum. Orman yangınları bazı coğrafyaların gerçeği. Yangılar kimi zaman biyoçeşitliliği de destekleyen bir durum ortaya koyuyor. Ancak, bugünlerde yaşadığımız yangınlar, hele 17 il ve toplam 58 noktada çıkan orman yangınları küresel ısınmanın felaket düzeydeki etkilerini Avustralya, Sibirya ve Kaliforniya’dan sonra Türkiye üzerinde de gösteriyor.
Peki, yangınlar nasıl çıkıyor ve ne yapmalı?
Yüksek sıcaklıklar buharlaşma oranını artıyor. Kendi çamaşırlarımızın güneşte hızla kuruması gibi bitki örtüsü de yüksek sıcaklıklarla su kaybediyor ve kuruyor. Böylece, kuruyan bitki örtüsü yanmaya karşı aşırı hassaslaşıyor. Küçük bir kıvılcımla hızla büyüyen orman yangınlarına tanık oluyoruz. Bu kıvılcımlara neden olan ise bir sağanak yağmur sırasındaki şimşek etkisi ya da bir piknik sonrası ortamda unutulan bir cam parçası olabilir. Isınan sıcaklıklarla değişen iklim, ormanlara yanmaya hazır çıra eklemekle kalmadı, aynı zamanda bol miktarda kıvılcım da ekledi.
Orman yangınları dünyanın pek çok yerinde doğal olaylar sonucu ortaya çıkıyor ve çoğu da mevsimsel düzeyde. Yaz ayları da Akdeniz ve Ege Bölgeleri için yangın mevsimi olarak biliniyor. İklim değişikliği yangın mevsimlerini uzatma eğiliminde. Bu şekilde, herhangi bir günde yangın çıkma olasılığı değişmeden kalsa bile, artık küresel ısınmaya bağlı olarak yangın çıkma ihtimalinin olduğu daha çok gün var. Yani, Akdeniz ve Ege Bölgelerinde orman yangını çıkma olasılığı daha yüksek. Bu durumda ne yapılmalı? Karar verici merciler, ormanlarla ilgili düzenlemeleri hızla gözden geçirip, insanların ormanları piknik alanı olarak kullanmasını özellikle belli dönemlerde sınırlamalı. Yangın ihtimali olan dönemlerde özellikle yerel yönetimler konu hakkında tetikte olmalı. Özellikle de küresel ısınmaya karşı, toplumun tüm kesimleri süratle bilinçlendirilmeli. Tabii, bunu yaparken de Paris Anlaşması’na imza atmayı unutmayalım. Aksi halde ülkemizin geleceği şiddetli kuraklık ve ormansızlaşma neticesinde geri dönüşümsüz bir bozulmayla karşı karşıya kalacak.