CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 2018 cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasından bu yana dış politikada Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) projesini öne çıkarıyor. OBİT CHP’nin İkinci Yüzyıl hedefleri arasında da yer alıyor. Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri durumunda bir yıl içinde OBİT projesini hayata geçireceklerini söylüyor.
Bugüne kadar Kılıçdaroğlu çeşitli konuşmalarında bu oluşumun öncelikle Türkiye’nin doğu ve güney sınır komşularıyla, yani Suriye, Irak ve İran ile işbirliğini hedeflediğini söyledi. Hatta bu proje sonrasında Ortadoğu’ya barış gelmekle kalmayıp “dolar yağacağını” da söyledi. OBİT konusunda kamuoyuna yansımış fazla ayrıntılı bilgi yok. Ancak 5 Eylül’de, üstelik projeyi tanıtma turu çerçevesinde ilk somut olarak 5 Eylül’de bir CHP heyetinin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin merkezi Erbil’e gitmesi dikkat çekti. Bu heyette yer alan Kılıçdaroğlu’nun Dış Politika Danışmanı emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz’ün 20 Eylül’de CHP’nin OBİT projesinin gerekçelerini ve çerçevesini anlatan bir yazı yazması, artık tartışmayı mümkün kılıyor. (İsteyenler yazıyı bu bağlantıdan okuyabilir.)
Politik Yol sitesinde yer alan “OBİT girişimi, huzurlu bir Ortadoğu’nun güvencesidir” başlıklı yazıda ilk göze çarpan projenin bir “girişim” olarak tanımlanması. Daha önce, hem de savaşın en sıcak zamanlarında Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliğini yapmış olan Çeviköz, projenin niteliği konusunda şunları yazmış:
• “OBİT’i bir savunma ya da güvenlik örgütü gibi düşünmek doğru olmaz. Bu girişim, öncelikle bölgenin temel sorunları üzerinde bu sorunlardan doğrudan etkilenen dört ülkenin bir diyalog ve işbirliği süreci başlatmaları için elverişli bir platform sağlamayı amaçlamaktadır. “
İnsanın aklına o zaman neden oluşumun adının “Teşkilat”, yani “örgüt” olarak konduğu sorusu takılıyor.
Çeviköz’ün meslektaşı, emekli Büyükelçi Hasan Göğüş geçenlerde T24 sitesinde OBİT üzerine şunları yazdı:
• “İsmi Orta Doğu ile başlayan bir Teşkilata İran’ı alıp İsrail, Ürdün ve Mısır’ı dışarıda bırakmak bölgede yeni ayrışmalar yaratılmak isteniyor endişesini doğurabilir. Bugün için Orta Doğu’nun en az ihtiyaç duyduğu yeni bölünmelerdir.”
Göğüş’ün müsaadesiyle buna Suudi Arabistan’ı da eklemek isterim.
Çeviköz ise, adeta Göğüş’e yanıt verir gibi “OBİT’i bölgede herhangi bir ayrışma, bölünme, yeni duvarlar oluşturma ya da ötekileştirme girişimi gibi algılamak bu fikrin temel felsefesini özümseyememek anlamına gelecektir” diyor ve ileride bölge-dışı aktörlere, hatta Avrupa Birliğine de açık olacağını söylüyor. Doğrusu kulağa hoş geliyor ama son yirmi yıldır dünyanın en çok kan dökülen bölgesinden söz ediyoruz.
Dünyada Ortadoğu denilince akla ilk gelen Arap-İsrail sorunudur ve buna İran dahildir. CHP’nin önerdiği bir komşuluk projesi olarak geliştirilmeye açık. Ancak mevcut haliyle ne Arap-İsrail sorununa, ne İran-Suudi Arabistan ihtilafına yanıt verecek durumda.
Zaten dört ülke diye başladığınızda ve “akrabalarımız” dediğinizde akla bu dört ülkede de yaşayan üç halk geliyor: Türkler, Kürtler ve Araplar. İslam’ın iki büyük mezhebi, fraksiyonu, Sünnilik ve Şiilik ile Suriye ve Türkiye özelinde Alevilik de ayrı boyut katıyor.
Ancak CHP’nin Erbil (ve Türkleri de ihmal etmemek için) Kerkük heyetine Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani söylemiş olmalı. Kürtler ne zaman Türkiye, Suriye, Irak ve İran ortak çıkarlardan konuşsalar, akla Kürtler ve Kürt milliyetçi hareketleri geliyor. Neticede Barzani, ABD, Türkiye ve İran’ın, doğal olarak Irak’ın itirazına rağmen bağımsızlık referandumunu yapıp sonucunu cebine koymuş bir lider. Şu anda uygulayamıyor olması zaman meselesidir. OBİT komşuluk işbirliğini Kürtlere karşı mı, yoksa Kürtleri işin içine katarak mı kurmaya çalışacak? İkincisi ise yenilik bu olur.
CHP heyetinin neden Bağdat’ ziyaret etmemiş olması Bağdat’ı baştan irkilten bir sorun ama Çeviköz, yazısı üzerine sohbetimizde bunu 10 Ekim’de yapılacak Irak seçimleriyle açıkladı. Bu açıklama Ankara’daki Irak Büyükelçiliğini tatmin ettiyse sorun yok. Çeviköz sırada İran ve Suriye ziyaretlerinin olduğunu söylüyor, ama henüz tarih yok.
OBİT daha epey geliştirilmesi gereken mevcut haliyle kapsamlı bir Ortadoğu barışı projesi gibi durmuyor, ancak Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu iyi komşuluk ve işbirliğine yanıt olabilir. Zaten ortaya atılış şekli ve zamanlaması, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye siyasetinin aslında 2016’dan itibaren ama görünür şekilde 2018’den itibaren siyasetinin değişmeye başladığı, Suriyeli göçmenlere toplumsal ve siyasi tepkilerin ortaya çıktığı bir döneme denk geliyor. Çevkiköz’ün yazısında, özellikle gerekçelendirme kısmındaki unsurların terörizm ve göç hareketleri gibi yeni boyutlar kazanan siyaset parametrelerini içermesi yabana atılmamalı.
Proje, Erdoğan’ın Suriye ve Ortadoğu siyasetine bir alternatif oluşturma çabasından kaynaklanıyor ama dediğimiz gibi ikna edici olması için daha üzerinde çalışılması, temel sorulara yanıtlar bulması gerekiyor. Kendine has bir diplomasi geleneği bulunan İranlıları, Rus diplomasisi destekli Suriyelileri sadece “Erdoğan’ın yaptığı gibi yapmayacağız” diyerek ikna etmek kolay olmayabilir. Yeni Irak yönetiminin ne yapacağını ise şu anda kestirmek güç. Aksi halde stratejik önem kazanması zor ama taktik olarak Erdoğan’ı, özellikle de Kürt meselesinde sıkıştırma amacına hizmet edebilir.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…