Oğuzhan Asiltürk’ün vefatı 1 Ekim siyaset gündemine Meclis’in yeni yasama yılı açılışı öncesi düşen kötü haber oldu. Koronavirüse yakalanmıştı, Covid-19’a bağlı zatürre nedeniyle vefat ettiğini açıklandı. 1970’lerden bu yana siyasetin içinde olan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da içinde yetiştiği Milli Görüş hareketinin kurmaylarından olan deneyimli siyasetçinin koronavirüse de maskeye de aşıya da inanmadığı biliniyordu. Erdoğan için Asiltürk’ün vefatı sadece yıllar sonra yeniden hatırlayıp el üstünde tutmaya başladığı bir siyaset “Abisini” kaybetmiş olması açısından şahsi bakımdan kötü haber olmakla kalmıyor, siyaseten de kötü haber anlamına geliyor.
Erdoğan’ın son dönemde Asiltürk üzerinden Saadet Partisi’ni bölerek ya da bir bütün olarak Cumhur İttifakına katma çabasındaydı. Onu Beştepe’de özel olarak ağırlıyor, Kıbrıs gibi yurt dışı seyahatlere, ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ile birlikte davet ediyor, Asiltürk de Erdoğan’ın özellikle dindar seçmen üzerindeki “Biz gidersek başınız dertte” korkusunu diri tutuyordu. Partinin Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Asiltürk’ün söylediklerinin partiyi bağlamayacağını defalarca söyleyen Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun geçenlerde Erdoğan giderse “muhafazakârlarının kazanımlarının zarar göreceğini sanmadığını” söylemesi tam da bu söyleme karşı çıkıştı.
Cumhurbaşkanının 1 Ekim TBMM açılışındaki konuşmasında hem hitabet hem de konuşmanın içeriği bakımından her zamanki formunda görünmeyişinde belki sabah saatlerinde aldığı bu kötü haberin de etkisi vardı. Duraklayarak konuşması bir yana, Türkçeyi iyi kullanan bir hatip olarak bilinen Erdoğan’ın “Kürt sorunu denilen mesele” türünden ifadesi (içeriğini başka yazıda tartışacağız) kendi başına yadırgatıcıydı. Ama aslında başka kötü haberler de geliyordur Beştepe’ye ve eğer etrafındaki duvar, dijital dünyanın deyimiyle “firewall” koruması tarafından engellenmiyorsa kendisine de ulaşıyordur.
Sağlığı dahi spekülasyon konusu yapılmaya başlandı
Örneğin, son zamanlardaki (Bayram mesajı, Anıtkabir’deki yürüyüşü) gibi bazı gözlemler üzerinden, BM genel Kurul konuşmasına geliş fotoğrafıyla birlikte “Erdoğan Türkiye’yi Yönetmeye Devam Etmek İçin Fazlasıyla Hasta Olabilir” gibi ağır spekülatif bir başlıkla ABD’nin Foreign Policy gibi ciddi bir dergisinde tam da 1 Ekim günü yayınlanmış olduğunu iletmişler midir? Aynı tartışmalar ABD ve Batı medyasında Joe Biden için yapılırken, bu belden aşağı vuruş sayılabilir. “Daha 67 yaşında olmasına rağmen” türünden can acıtıcı ifadelerle üstelik. Hem de Steven Cook gibi Türkiye’yi yakından tanıyan, ilk yıllarında AK Parti iktidarını hararetle desteklemiş bir araştırmacı tarafından? Makale, Anayasa’nın 106’ıncı Maddesine göre Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın görevi devralıp 45 gün içinde seçime gidilebileceği türünden ağır spekülasyonları dahi içeriyor. ABD’li senatörlerin Biden’e bu defa da HDP’nin kapatılması ihtimaline karşı mektup yazıp Erdoğan’ı durdurmasını istemelerini saymıyorum bile. Kongre hâlâ kendisini dünyanın hâkimi sanıyor ama bunlar yine de kötü haberdir. Deneyimli diplomat Namık Tan dış politikadaki kötü ihtimalleri, ters tepme senaryosuyla birlikte yazdı dün, buradan okuyabilirsiniz.
Ya da örneğin, kısa süre öncesine dek Erdoğan’a toz kondurmayan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu üzerine hazırlanan bir belgeselde konuşurken dahi evinin duvarında Erdoğan’ın portresinin asılı olduğu görülen Nagehan Alçı’nın Habertürk’teki son çıkışını? Alçı, Taliban idaresindeki Afganistan’a gidip -belki de Atatürk’ün kadınlara verdiği eşit hakların önemini anlamış olduğundan- döndükten sonra, yeni Anayasa’da Cumhurbaşkanının sembolik görevde olması gerektiğini yazdı. Halk TV bile haberini yaptı. Kimileri de bunu Alçı’nın “anlamak gideni ve gelmekte olanı” yeteneğine, hatta saf değiştirme arzusuna bağladı sosyal medyada. Erdoğan için bu da kötü haberdir. Alçı’nın yazısı Beştepe “firewall”unu aşıp kendisine ulaşabilmiş midir?
Emekli polisler CHP lideriyle toplanıyorsa
Sonra, Tolga Şardan’ın T24’teki önemli haberi var. Kılıçdaroğlu, polis teşkilatı emeklileriyle özel bir toplantı yapmış. Şardan bunun daha önce bir örneğini görmediğini, polis teşkilatının her zaman soldaki siyasi liderlere “ters bakan” tutumuyla ters bir görüntü oluşturduğunu söylüyor. Emekli askerlerin çıkışları arkasında hep CHP’yi arayan AK Parti, şimdi emekli polislere de mi kuşkuyla bakacak? Kılıçdaroğlu, tarımcılarla, muhtarlarla da toplanmaya başladı. Oysa muhtarlarla buluşmayı Erdoğan icat etmişti. Belki şimdi yine başlar. Bir ayrıntı daha var. Kılıçdaroğlu emekli polislerle yemekli toplantıda konuşurken salonda sadece Atatürk resmi ve Türk bayrağı yer almış; CHP’nin Altı Ok’u yok salonda. Verilen mesaj belli: Cumhurbaşkanı partisiz olmalı.
Tabii muhalefet cephesinden Karamollaoğlu’nun “iktidar değişirse muhafazakârlar kaybetmez” çıkışı kadar, belki ondan kötü bir haber de İYİ Parti lideri Meral Akşener’den geldi. Etrafındaki “firewall” izin vermiş midir kendisine? Ama Akşener “başbakanlığa talip” olduğunu söyleyerek Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi partisiz ve Nagehan Alçı’nın istediği gibi sembolik cumhurbaşkanı sisteminden yana olduğunu söyledi. Bu koşullarda Erdoğan, Bahçeli’ye daha da mecbur hale geliyor. İyi mi, kötü mü? Kendisi karar verecek elbette.
İnandırıcılık sorunu ciddi boyutta
Erdoğan’ın Meclis’teki konuşmasının içeriğinin de sorunlu olduğunu söylemiştim yazının başında.
Sadece Erdoğan değil, Turgut Özal’dan beri bütün Cumhurbaşkanları 1 Ekim TBMM açış konuşmasında halka daha önce duymadıkları bir şey söylediler. Erdoğan da son konuşmasına dek bu kurala uydu. Bu 1 Ekim konuşmasında yeni hiçbir mesaj yoktu. En büyük müjde yeni Anayasa çalışmasıydı ki, neredeyse bir yıldır tartışılıyordu. Ortağı Bahçeli kendi taslağını kamuoyuyla çoktan paylaşmıştı.
Erdoğan konuşmasında işsizlikten, hayat pahalılığından, enflasyondan, çevre felaketinden bahsetti ama dünyadaki örneklerinden. Herhalde birileri artık “Yok demeyelim, vatandaş inanmıyor” mu demişti? Sanki taktik değişmişti; işte her tarafta vardı, sadece Türkiye’de değil. Hem Türkiye’nin enflasyonla mücadele tecrübesi vardı ve en kısa zamanda tek haneli oranlara inecekti. Peki tecrübemiz vardı da neden TÜİK’e göre bile yüzde 20’ye vuran enflasyonu düşürmek için faizi düşürme parlak fikrine dönüldü ve korkulduğu üzere Türk lirasının değeri daha da düştü? Hazır giyim ihracatçıları gibi ucuz işçi çalıştırmaktan memnun olanlar doların yükselişinden memnun ama Tüketici Güven Endeksi yükselemiyor doğal olarak. Hem yine AK parti iktidarında düşmemiş miydi daha önce tek haneli rakamlara, Deva Partisi lideri Ali Babacan’ın “Benim zamanımda” dediği zamanlarda? Erdoğan’ın konuşmasını bitirmesinden kısa süre sonra akaryakıt ve LPG’ye yeni zamlar açıklandı.
Bütün bunlara Erdoğan’ın dış politikayı da Dışişleri ve artık savunma bakanlıklarını da kenarda tutarak tek başına yürütme eğilimin muhtemel risklerini de ekleyelim. O da ülke güvenliği ve ekonomisi için ayrıca kötü haber sayılabilir.
Erdoğan’ın propaganda ekibi her gün şapkadan bir tavşan daha çıkarma gayretinde ama kötü haberler de artıyor sanki.