CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun öğle saatlerinde Twitter üzerinden saat 15.30’da Merkez Bankasına gideceğini açıklaması sadece siyaset değil ekonomi dünyasında da dikkatleri uyandırdı. Kılıçdaroğlu’nun sabah saatlerinde Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşme talep ettiği, onun da gecikmeden talebi kabul ettiği bilgisi var. Böyle bir ziyaretin daha önce örneği yoktu. Muhalefet liderlerinin Merkez Bankası başkanlarıyla özel olarak görüşüp bilgi aldığı örnekler vardı. Bu tip görüşmeler demokrasilerde doğal karşılanırdı. Ancak ilk defa bir muhalefet lideri banka merkezine heyetiyle giderek başkanıyla görüşüyordu.
Bu ziyaret CHP liderinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hemen her gün Merkez Bankasının bağımsızlığını çiğneyip talimatla faiz indirip çıkarmakla suçladığı bir sırada yapıldı. Kılıçdaroğlu’nun bunda haksız olduğu söylenemez; Erdoğan defalarca TCMB’na faiz indirimi talimatı verdiğini söylemişti. Kılıçdaroğlu’nun “128 milyar dolar nerede?” kampanyasının odağında da MB vardı. Kılıçdaroğlu’nun çıkışta basına ilk cümlesinin “Sıcak siyasetin Merkez Bankası müdahalesini asla istemiyoruz. Bu düşüncemizi Sayın Başkan’a ifade ettik” olması dikkat çekiciydi. Devamında Cumhurbaşkanından TCMB’nin “kurumsal kimliğine saygı göstermesini” istedi. Erdoğan’dan bunu yapmamasını isterken, ana muhalefet partisi lideri olarak siyaseti TCMB eşiğinden içeri taşıyabileceğini de göstermiş oluyordu belki de.
Kavcıoğlu’nun tutumu ve muhtemel sonuçları
Öncelikle Kavcıoğlu’nun Kılıçdaroğlu’dan gelen görüşme talebine aynı gün içinde yanıt vermesi olumludur. Aksi halde zaten zor olan durumunu daha da zora sokmuş olurdu. Unutmayalım ki bu görüşme öncesinde, Erdoğan’ın Kavcıoğlu ile görüşmesi ardından üç MB yetkilisini görevden aldığı 14 Ekim akşamı “MB Başkanının bu ihanetteki sorumluluğu artıyor. Unutmayacağım bunu!” diye siyasi tehdit niteliğinde bir mesaj yayınlamıştı.
Kavcıoğlu’nun görüşme ardından kısa, germemeye çalışan bir açıklama yaptı:
• “Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Merkez Bankası (…) ülkede herkesin sahiplenmesi gereken bir kurumdur. (…) Bugün rezervlerimiz 125 milyar dolara yaklaşmıştır. Ben tekrar kendilerine teşekkür ediyorum.”
Kavcıoğlu’nun aynı açıklamada MB kararlarını kendi içinde alır demesi ne yazık ki şu aşamada inandırıcı değil. Erdoğan’ın MB bağımsızlığından yana olmadığı bilinirken özellikle.
Öte yandan, Kavcıoğlu’nun Kılıçdaroğlu ile görüşmesi ardından 21 Kasım’da yapılması beklenen Para Politika Kurulunun (PPK) faizi yüzde 18 düzeyinde tutup tutmayacağı daha da merakla beklenir oldu.
Kılıçdaroğlu’nun ziyareti öncesinde açıklanan Bankanın yatırımcı anketi sonuçlarında TCMB yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 16,74’ten 17,63’e, ABD dolar kuru beklentisinin ise 8,92 liradan 9,22 liraya çıktığı görüldü. Bu durumda, enflasyon ve döviz beklentisi yükselirken MB politika faizini düşürürse bu doğrudan Erdoğan etkisine bağlanacak. Erdoğan’a rağmen faizleri yükseltirse de Kılıçdaroğlu etkisi aranacak. Her iki durumda da Kavcıoğlu’nun koltuğu tehlikeye girebilir.
Devamı gelecek mi? Yargıtay, Dışişleri, YÖK, MSB, MİT?
MB ziyareti CHP açısından da dönüm noktası sayılır. Kılıçdaroğlu’nun ekonomi konusundaki dar ekibiyle birlikte, ama bizzat gidip önemli bir devlet kurumundan doğrudan, aracısız bilgi sorması, alması önemli.
Bunu kimileri Erdoğan’ın tek adam yönetimini meşrulaştırmak olarak eleştirmeye başladı bile. Ancak ülkeyi yönetme iddiasındaki muhalefet liderinin şimdiye dek bu demokratik hakkını neden kullanmadığı da sorulabilir, eleştirilebilir. Ve bunun devamının gelip gelmeyeceği de.
Örneğin ana muhalefet lideri, bağımsız ve tarafsızlığını gün geçtikçe yitirdiği eleştirisini Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’yı ziyaret edip somut örneklerle sormayı düşünür mü? Ya da ikinci üçüncü kaynaklardan bilgi almak yerine Türkiye’nin Suriye, Doğu Akdeniz, Libya, Azerbaycan operasyonlarını Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan ABD, Rusya, Afganistan siyasetini Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kendisinden sorup öğrenme, kendi görüşlerini de doğrudan söyleme yoluna gidebilir mi? Örneğin CHP lideri talep etse MİT Başkanı Hakan Fidan’ın kendisine “Kale”de brifing verme ihtimali yok mudur? Aynısı üniversitelerin içler acısı durumu konusunda YÖK Başkanı Erol Özvar’dan kovit konusunda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dek devlet kurumlarının başındaki herkes için geçerli değil mi? Bu bir tür demokratik baskı mekanizması da sayılabilir, onun da kitapta yeri vardır.
Ya randevu vermezlerse? Sanmıyorum ama vermezlerse tartışma başka bir boyuta sıçrar.
Ana muhalefet liderinin demokratik hakkını kullanmaya başlaması her halükârda dönüm noktası sayılabilir.