Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden, iktidar partisi radikal bir tabanı ve bu tabanın ürettiği argümanları savunan muhafazakar bir kesimi memnun etmek istediği için çekildi. Kadınlara ve toplumun kırılgan kesimlerine yönelik şiddetin önlenmesi için taraf olunan uluslararası bir sözleşmeden çekilmek, iktidarın kadın erkek eşitliğini öngören yasalarda yapmak istediği tek değişiklik değil. Aslında İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline sebep olanların, bununla yetinmeyeceği, İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanan 6284 sayılı kanunun iptalini de istedikleri; bir sonraki adımda nafaka ve miras hakkı gibi yasaların değişmesi için Medeni Kanun’a da el uzatma amacı taşıdıkları biliniyordu.
Bir süredir iktidar, yoksulluk nafakasının süreli olması hatta kaldırılması, nafakanın oluşturulacak bir fondan ödenmesi gibi düzenlemelere yönelik propaganda yapıyor. Bir yandan da birkaç günlük evlilikle ömür boyu nafaka ödendiği, toplumun büyük kesiminin nafakaya karşı olduğu, İsviçre’de bile süresiz nafakanın kaldırıldığı gibi argümanlar sürekli önümüze sunuluyor.
24 Aralık’ta Duvar Gazetesi’nden Nergis Demirkaya, hükümetin 2022 yılının başında yeni yargı paketiyle birlikte nafaka ile ilgili düzenlemeyi de meclisin gündemine getireceğini yazdı.
Kadın hareketi temsilcileri ve barolar ise bu argümanlara ve değişiklik önerilerine karşı dayanışmayı sağlamak, karşıt görüşlerini ortaya koyabilmek için çalışıyor, çalıştaylar yapıyor, raporlar yayınlıyor. Bu raporları incelediğinizde yapılmak istenen düzenlemelerin kadınlar ve çocuklar açısından büyük mağduriyetlere neden olacağını görebiliyorsunuz.
Ama hükümet bu bilimsel gerçeklere dayanan sesleri duymazken belli ki bir kaç tekil olay üzerinden nafaka karşıtlarının sesini daha iyi duyuyor.
EŞİK’ten siyasilere mektup
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), meclise sunulması öngörülen Medeni Kanun’daki değişikliklerin ciddiyetine ve “kadınların kazanılmış haklarının” savunulmasının önemine vurgu yapmak için muhalefet partilerine ve siyasi parti liderlerine bir mektup gönderdi. Mektupta, “yasalara dokunma, uygula,” dedi.
EŞİK, herkesi, iktidarın Medeni Kanun’da yapmayı planladığı değişiklik girişimlerine karşı çıkmaya, milyonlarca kadın, çocuk ve kırılgan kesimleri ilgilendiren bu konuda kadın hareketine desteğe çağırdı. Mektupta, şu ifadelere yer verildi:
“İktidarın nafaka hakkı başta olmak üzere Medeni Yasa ile oynama girişimlerine karşı çıkmaya, içlerinde açıkça Medeni Yasa’nın lağvedilmesi, dini hukukun uygulanmasını, çok hukukluluğu, erkeğin reis olduğu aile modelini, erkek çokeşliliğini, kadınlara 3 ay, çocuklara 9-12 yaşına kadar nafaka ödenmesi gerektiğini savunanların da olduğu marjinal bir erkek grubunun propaganda tuzaklarına düşmemeye, tüm muhalefet partileri olarak tek tek ve hep birlikte, zaman yitirmeden, konunun Meclis’e gelmesini beklemeden çalışmaya başlamaya, milyonlarca kadını ve çocuğu ilgilendiren bu yaşamsal konuda kamuoyuna net açıklamalar yapmaya, kadın hareketinin yanında yer almaya çağırıyoruz.”
EŞİK’in bahsettiği nafaka karşıtlarının sıklıkla başvurduğu bazı iddialar var, bunları sırasıyla tartışmak istiyorum.
Bir günlük evlilikle ömür boyu nafaka mı veriliyor?
Nafaka tartışması, genellikle bir kaç günlük evlilik sonrası ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalacağını ya da bu konuda mağduriyet yaşadığını iddia eden kişiler üzerinden gündeme geliyor. Ancak bu örnekler kaç kişiye karşılık gelmektedir, ortaya konulamıyor.
11 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında düzenlenen “nafaka” toplantısındaki tespitlerden biri: Evlilik sürelerine göre boşanma oranlarının ilk 1 yılda yüzde 2.6, 1 ila 5 yıl arasında yüzde 33.4, 6 ila 10 yıl arasında yüzde 20.6 ve 11 ila 15 yıl arasında yüzde 15.8 olduğu yönünde idi. Bu durumda, ilk bir yılda boşananların sayısının bu düzenleme için bir kıstas olamayacağı ortadadır.
Nafaka gerçekten süresiz mi?
Kamuoyunda yanlış bilgilendirme ile nafakanın her koşulda süresiz olduğu algısı yaratılmaya çalışılmakta ve yoksulluk nafakası ile iştirak nafakası bilinçli olarak birbirine karıştırılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde nafakanın kaldırılması koşulları yazılıdır. Nafaka, kadının çalışmaya başlaması, yeniden evlenmesi veya bir başkasıyla fiilen evli gibi yaşaması durumlarında kesilmektedir.
Süresiz olan yoksulluk nafakası değil, iştirak nafakasıdır ve velayeti kendisine verilmeyen eş tarafından çocuk için ödenen nafakadır. Görüleceği gibi çocukların nafakası tartışma konusu yapılmaktadır. İştirak nafakası, velayet annede kaldığı durumda, çocukların masrafını karşılamak için verilmekteyken, nafaka karşıtı erkekler tarafından kadına ödeniyormuş algısı yaratılmaktadır.
Türkiye’de büyük bir kesim nafakaya karşı mı?
Bir başka argüman da toplumun geniş bir kesimi tarafından nafakanın kaldırılmasının istendiği.
KONDA’nın Mart 2020’de yayınladığı Yoksulluk Nafakası Dosyası’nda “boşanmada maddi imkanı olmayan kadına, ihtiyaç duyduğu sürece kocası tarafından nafaka ödenmelidir” diyenlerin oranı yüzde 76.1, kesinlikle karşı çıkanların oranı ise yüzde 4.2’dir.
Rapordan görüyoruz ki iştirak nafakasına toplumun tüm kesimleri yüksek oranda destek veriyor. “Boşandıktan sonra çocuk yetişkin olana kadar baba nafaka ödemelidir” diyenlerin oranı yüzde 82, kesinlikle katılmıyorum diyenlerin oranı ise yüzde 3.3’tür.
Türk toplumunun çoğunluğunun sorun olarak görmediği nafaka konusunda hükümetin azınlığın yanında, kadınların karşısında yer alması aynı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi kadını aile içinde konumlandırdığı yer ile ilgili. Kadın ile erkeğin hukuki anlamdaki eşitliği bir türlü içselleştirilemiyor.
Boşanmaların yarısında nafaka söz konusu değil
Konda’nın raporu bize boşanma davalarında nafaka taleplerinin kabul edilme oranlarını da gösteriyor: İştirak nafakası için yüzde 70, yoksulluk nafakası için ise yüzde 49. Yani boşanmaların yarısında nafaka söz konusu bile değil.
Nafakaların sadece yüzde 5’i 2,000 TL’nin üzerinde, yüzde 66’sı ise 500 TL’nin altında.
Acı gerçeklerden biri de eğer ailede şiddet varsa, kadının bu şiddetten kurtulmak için nafaka talebinden vazgeçtiği yönünde. Kadın bir an öce boşanmak ve can güvenliği açısından ilişkiyi koparmak eğiliminde.
Nafaka fondan mı ödensin?
Cumhurbaşkanlığındaki toplantının önemli tespitlerinden biri de nafakaların yüzde 66’sının ödenmediği yönündeydi.
Kadın örgütlerinin işaret ettiği konu aslında tam da buydu. Asıl yapılması gerekenin nafakaların kaldırılması değil, düzenli ödenmesi konusunda önlemler almak olduğu, yani yasaların tam olarak uygulanması gerekliliğiydi.
EŞİK’in mektubunda uyardığı, oluşturulacak bir fon ile nafakanın kamu kaynaklarından ödenmesi formülünün de kadınların yaşadıkları nafaka mağduriyetlerini gidermeyeceği düşünülmektedir. Zaten yoksullukla sınanan halk için bu konuya ayrılacak bir fon yeni bir vergi olacak ve daha fazla tepki yaratabilecektir. Ayrıca ülkemizde deprem, işsizlik gibi fonların hiç bir güvencesinin olmadığı ve amacına uygun kullanılmayabileceğine dair örnekler hafızalardadır
Yoksulluk nafakası kadına özel bir düzenleme mi?
Medeni Kanun Madde 175’e göre: Yoksulluk nafakası düzenlemesinde cinsiyet ayırımı da yapılmamıştır. Kadın veya erkek eş boşanmakla yoksulluğa düşecekse ve kusuru diğer taraftan daha fazla olmamak şartıyla diğer eşten yoksulluk nafakası isteyebilir.
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuk Komisyonu- TÜBAKKOM Nafaka Çalıştayı Sonuç Bildirgesi (2019) kadın yoksulluğunun ve yoksulluk nafakasının daha çok kadınlara verilmesinin nedenlerini çok güzel özetlemiş:
- Erken evlilik nedeniyle okulu terk eden çocukların % 94’ü kız çocukları,
- 112,000 kadın yaşlı bakımı yüzünden işini terkedip evine dönmüş,
- 260,000 kadın kreşler pahalı olduğu için, 900,000 kadın çocuğuma ben bakmalıyım diye düşündüğü için işten ayrılmış,
- Kadınlar işten çıkarmada ilk gözden çıkarılanlar arasında olmakta, işe alımda evli olması ve çocuk bakması engel oluşturmakta,
- Norveç ve Finlandiya’da kadınların %100’ünün kendi adına banka hesabı varken Türkiye’de ise kadınların sadece % 69’unun kendi adına hesabı var,
- Kadınların ev içi emekle yarattığı ürün ve hizmet üretimi sebebiyle erkekler hem manevi anlamda hem de maddi anlamda tasarrufta bulunmakta ve kadın tasarruflarıyla elde edilen mülkler de erkekler adına kaydedilmekte, kadın üzerine tapu oranı çok az,
- Ücretsiz ev içi emeğin maliyeti çok büyükken, göze görünmüyor,
- Çocuk, engelli ve yaşlı bakımı kadınlara yüklenilmektedir.
İsviçre’de süresiz nafaka neden kaldırıldı?
Dünya genelinde pandemiden en çok kadınların etkilendiği, eşitsizliklerin arttığı, kadın yoksulluğunun katlandığı bir dönemde, nafaka üzerinden Türk kadınlarının mağduriyetinin daha da artırılması kime ne kazandıracak?
Bazı ülkeleri “süreli nafaka örneği” olarak gösteren nafaka karşıtlarının, o ülkelerin iyi yönlerini de örnek alarak öncelikle kadınlarımızın statüsünü ilk sıralara taşıyacak önlemleri almalarını öneririz. “Medeni Kanununu örnek olarak aldığımız İsviçre bile süresiz nafakayı kaldırdı” diyenlere hatırlatmak gerekir: kadınların ücretli işgücüne katılımı İsviçre’de %58.8 iken, Türkiye için %28.5’tir. Gelişmişlik endekslerinde ilk sıralarda yer alan ülkelerde kadının yerini evi olarak işaret eden, en az 3 çocuk yapmasını salık veren yönetimler yoktur, aksine kadının eğitim ve çalışma hayatını sürekli kılabilmesi için önlemler alınmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir toplumda mağdur tarafın desteklenmesi doğaldır ve gereklidir. Devletin eşit koşullar sağlanana kadar gereken koruyucu yasaları çıkarması, kazanılmış hakları koruması ve daha ileriye götürmesi beklenir. Eşit koşullar sağlanmadıkça iştirak nafakasının kaldırılması veya süreli hale getirilmesi kadının mağduriyetini artıracak ve onu belki de şiddet gördüğü ve mutsuz olduğu bir evliliğe katlanmak zorunda bırakacaktır. İşte bu nedenlerle kadın hareketi temsilcileri sesleniyor:
“Yoksulluk nafakası konusunda yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Kadının nafaka hakkına dokunmayın.”