Siyaset

Hem dış hem iç politikada ciddi bir dönüm noktasındayız

Hükümet, Rusya’nın Ukrayna’yı istilası nedeniyle Montrö Sözleşmesini uygulamaya kararıyla uluslararası siyasette önemli tutum sergilerken muhalefet de altı partiden oluşan koalisyonun siyasi programını ilan ederek iç siyasette yeni bir sayfa açıyor.

28 Şubat 2022: bugün Türkiye hem iç hem dış politikada ciddi bir dönüm noktasında.
Dış politikada hükümetin Rusya’nın Ukrayna istilası karşısında 1936 Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesini uygulamaya karar vermesi kuşkusuz en önemli gelişme. Sözleşmenin 19’uncu maddesine göre Rus gemilerinin Karadeniz’e geçişine kısıtlama getirecek bu karar uluslararası dengeler üzerinde ve bugün Rusya-Belarus sınırında başlayacak ateşkes görüşmesi üzerinde etkili olacak güçte.
İç politikadaki dönüm noktasıysa altı muhalefet partisi lideri iktidara gelmeleri halinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’yi tek adam rejimine sürüklemekle eleştirdikleri mevcut başkanlık sistemini parlamenter sistemle değiştirmek amacıyla hazırladıkları Anayasa metnini açıklamaları. Bu Türk siyasi tarihinde ilk defa geniş tabanlı bir muhalefet koalisyonunun oluşması anlamına geliyor.

Dış politikada gözler Montrö nedeniyle İstanbul, iç politikada muhalefet koalisyonu nedeniyle Ankara’da.
Her iki dönüm noktası da Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krizden çıkma çabası sırasında vuku buluyor. İki dönüm noktasının da Türkiye’nin ekonomik krizden çıkma çabaları üzerine etkileri var.
Biraz açalım. Ama önce Tükiye’nin bu kritik kararı nasıl aldığına kısaca bakalım.

Montrö kararı nasıl alındı?

Türkiye’nin Montrö Sözleşmesini “tamamen uygulayacağı” açıklaması 27 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yapıldı. Hatırlanacağı gibi bir gün önce Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky Türkiye’nin Rus savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişine kapatmasının Ukrayna halkı tarafından unutulmayacağı yolunda bir Twitter mesajı yayınlamıştı. YetkinReport’un sorusunu yanıtlayan üst düzey bir Türk hükümet yetkilisi de henüz bu kararın alınmadığını ancak değerlendirmenin devam ettiğini söylemişti. Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını kendi iddiası üzerine geçici askerî harekât değil, savaş hali ilan etmesi, Montrö’yü tamamen uygulama kararının zeminini oluşturuyor. Çavuşoğlu bu kararı açıklamadan önce aralarında Rusya, Ukrayna, Katar, Hollanda dışişleri bakanları ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Genel Sekreteri Helga Schmid ve AGİT Ukrayna Gözlem Misyonu Başkanı Halit Çevik’in de bulunduğu bir dizi telefon görüşmesi yapmış. Karardan sonra da BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile görüşmüş Çavuşoğlu. Krizin sadece -yakın zamana dek AK Parti yetkililerince küçümsenen- Montrö anlaşmasının önemini değil, Dışişleri merkezli diplomasinin önemini de fark etmesini sağladığı anlaşılıyor.

Montrö kararı ne getirecek?

Rusya’nın Ukrayna’yı istilası Türkiye’yi ekonomik krizin ortasında yakaladı. Ülkemiz doğal gaz alımı, dolayısıyla elektrik üretimi bakımından Rusya’ya bağımlı. Buğday dışalımını da öncelikle Rusya ve Ukrayna’dan yapıyor. Hükümet, nakit döviz akışında Rusya ve Ukrayna’dan gelecek turistlere bel bağlıyor. Bu manzaranın Türkiye’ye toplam zararı iktisatçı Gizem Öztok Altınsaç’a göre 30-35 milyar doları bulabilir. Bu durum, hükümetin hafifletmeye söz verdiği şekilde elektrik zamlarını hafifletmesini de engelleyebilir. İlk etkiyi benzin ve mazot fiyatlarındaki rekor artışta gördük.
Montrö’nün 19’uncu maddesini uygulama kararı Boğazları Rus savaş gemilerine 21’inci maddede yazdığı üzere tamamen kapatmıyor; 15 gün önceden bildirmek kaydıyla ve sadece bağlı bulunduğu limana dönüp demirlemesi şartıyla izin veriyor. Dolayısıyla 21’inci maddenin uygulanmasına manevra alanı bırakılmış oluyor.
Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde dahi uygulamadığı Montrö yaptırımını uygulaması, Ukrayna krizi vesilesiyle Amerika ve Avrupa gözünde coğrafi ve siyasi önemi hatırlanan Türkiye’yi Batıya yakın gösterecektir. Erdoğan bu kararla, Rusya ile tamamen ters düşmeden Batı İttifakı NATO bünyesinde dönüm noktası sayılabilecek bir hamle yaptı. Ancak bunun asıl çekinceleri Türkiye değil Erdoğan olan Batılı yatırımcıları Türkiye’ye hangi hızda çekeceğini söylemek için erken.

Gelelim içerideki dönüm noktasına

Türkiye’de ilk defa muhalefet partileri tarafından bir koalisyon kuruluyor. Daha önce kurulan ve hala mevcut olan Millet İttifakı 2019 yerel seçimlerini amaçlıyordu, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere önemli büyükşehirleri AK Parti’den alarak başarılı da oldu.
Bu defa karşımızda sadece 2023 seçimlerini kazanmayı değil, sonrasında hükümeti birlikte kurmak ve Anayasayı parlamenter rejime göre değiştirmeyi amaçlayan bir birliktelik var; bunun adı koalisyondur.
Bu koalisyonun önünde üç hedefi var:
1- Seçilebilir ve krizden çıkışı kırıp dökmeden yönetebilecek Cumhurbaşkanı Adayı,
2- Ülkeyi ekonomik kriz ve yönetişim krizinden çıkartabilecek bir program,
3- Bu değişimi hayata geçirecek kadrolar.
Bugünkü dönüm noktası, ikinci maddenin siyasi program kısmı sayılabilir.
Muhalefet koalisyonu, ekonomik krizden çeken halkın güvenini kazanması için ekonomiyi de nasıl düzelteceğini anlatan bir programı da ilan etmesi gerekiyor.
Aday, belli ki en sona bırakılacak. Altı muhalefet liderinin iktidarı almaları halinde, mevcut Anayasa’ya göre çalışacak kadroları şimdiden belirleme hazırlığında oldukları da siyasi kulise yansımış durumda.

“İkinci Erdoğan” istenmiyor

Adaydan önce üst yönetim kadrolarına öncelik verilmesinin adayın kim olacağı bakımından da bir anlamı var. Muhalefet liderleri, aday kim olacaksa, seçilmesi halinde keyfi davranmaması, “İkinci Erdoğan” olmaması için hareket alanını şimdiden birlikte belirlemek istiyor.
Bu koalisyon CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in (ki buna oyunun azlığına karşın istikrarlı duruşuyla Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ı da katmak gerekir) 2019 yerel seçimleri ardından birlikte davranma ve genişleme hedefiyle davranmasıyla mümkün oldu.
Biraz daha geriye gidersek, Kılıçdaroğlu’nun Akşener’in partisiyle 2018 seçimine girip TBMM temsiline kavuşması için 15 milletvekilini “ödünç vermesini” bulabiliriz. Belki de bugünkü tablonun mayası ve çimentosunun Kılıçdaroğlu olduğunu söylemek mümkün. Çünkü CHP’nin başında daha şahsi oynayan başka bir isim bulunsaydı, manzara bu olmayabilirdi.
Muhalefet koalsiyonunun başarılı olup olmayacağını önümüzdeki -en fazla- 15 ay gösterecek.
Ancak 28 Şubat 2022 Türkiye’nin dış ve iç politikada gelişmeler nedeniyle dönüm noktası sayılacak.

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

İYİ Parti’nin yeni lideri Musavat Dervişoğlu

Seçim yenilgilerinin ardından iç çalkantılarla gündemden düşmeyen İYİ Parti'nin 5. Olağanüstü Kurultayında, partide Grup Başkan…

13 saat ago

Türkiye aslında çok zengin bir ülke. Yeni bir 2030 vizyonu gerekiyor

Türkiye aslında çok zengin bir ülke. Yeni bir 2030 vizyonu gerekiyor. Gerçekten de öyle. Hiç…

14 saat ago

Bir Türk yetkili: Erdoğan’ın ABD ziyareti ertelendi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 9 Mayıs'ta yapması beklenen ABD seyahatinin ileri bir tarihe ertelendiği bildirildi. İsminin…

1 gün ago

ABD’de Columbia, Türkiye’de ODTÜ: öğrenciler neden ayakta?

"ODTÜ'de bugün de bir kez daha Devrim Stadyumu'nun adını söyleyemeyen Rektörlük, Bahar Şenliği'ni Devrim'den soyutlamak,…

1 gün ago

Şimşek’in iki zorlu sınavı: vergi reformu ve kamuda tasarruf

Seçim bitti. Seçim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hedeflediği gibi değil CHP lideri Özgür Özel’in istediği gibi…

2 gün ago

Dünya fikri mülkiyet günü: Adalet, yaratıcılık ve hakikat

Bugün 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü. Dünyayı fikirlerin ve bu bağlamda kararların yönettiği düşünülürse her…

2 gün ago