Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya savaş açmak suretiyle, bir süredir savurmakta olduğu kabadayıca tehditlerin boş olmadığını gösterdi. Böylelikle, son yirmi yılın dünya siyasetine damga vuran ve eril siyasetin bir türü olan “kabadayı” ya da “delikanlı” siyaset (strongman politics) alanında çok ağır maliyetli bir performans sergiledi.
Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının elbette birden çok sebebi ve anlamı var. Bunlardan en net olanı Putin’in ve onu destekleyen kitlenin Ukrayna’nın AB ve NATO gibi Batılı uluslararası organizasyonlara yaklaşmasını kışkırtıcı ve tahammül edilemez bulmasıdır.
Bu konuyla ilgili olarak üzerinde düşünmekte fayda olan bazı sorular var.
Birincisi, AB veya NATO, ya da genel olarak Batı merkezli uluslararası aktörler ve organizasyonlar, Rusya siyasetinde neyi temsil etmektedir? Bu bağlamda, Putin’in Ukrayna’ya savaş açmak suretiyle sergilediği “eril performans” Rus seçmene nasıl bir mesaj göndermeyi amaçlamaktadır? Putin’in tümüyle seçmenden bağımsız veya seçmene rağmen bu savaşa girdiğini düşünmüyorsak, Ukrayna’ya açılan savaşın talep boyutunu nasıl anlamalıyız?
Son olarak, Batı demokrasilerine kafa tutan “asi ve kabadayı” Rusya’nın Türkiye içinden de pek çok siyasi kesimde gizli ya da açık bir hayranlık uyandırmasını nasıl yorumlamalıyız?
İlkinden başlayalım. Putin’in Ukrayna’ya saldırısı zaten pek de saklanmadığı üzere aslında Batı’ya yönelik bir tepkidir. Bu tepkiyi Putin’in de beslendiği eril popülist siyaset içinde anlayıp değerlendirmekte fayda var. Bugün popülizmin ve “kabadayı” siyasetçilerin iktidara geldiği pek çok toplumda ve özellikle onlara destek veren kesimlerin gözünde, Batılı aktörler ve organizasyonlar, elitizmin, yani, ayrıcalıklı, seçkin ve dışlayıcı güçlerin sembolüdür.
Bu neden böyledir? Geleneksel, pederşahi, monarşik rejimleri ortadan kaldırıp yerine temsili demokrasiyi kuran Batı, tam tersine, siyasi eşitlerin temsilcisi değil midir? Cevap hem evet hem hayır.
Feminist eleştirilerin seneler boyu altını çizdiği üzere Batı demokrasileri, liberal ve çoğulcu söylemlerine rağmen gerçekte pek de öyle değildirler. Sundukları imajin aksine, temsil görevlerini hakkıyla gerçekleştirmezler. İşin aslı, çoğu durumda seçkin erkekler kulübü gibi hareket ederler. Kadınlar, azınlıklar, yoksul halklar siyasette eşit temsil imkânı bulmaz.
Freud meşhur eseri Totem ve Tabu’da bir ilksel mit tasvir eder.1 Buna göre, toplumun kuruluşu otoriter bir patriyark olan ilksel babayı öldürüp onun yerine geçen erkek kardeşler ve onların kurduğu “kardeşler-patriyarkası” ile olmuştur. Feminist eleştirilere göre, benzer biçimde liberal demokrasi de pederşahi, monarjik otoriteyi ortadan kaldırarak yerine eşitlikçi bir sistem getirdiğini iddia etmiş, fakat sonunda bir bir “erkek-kardeşler-rejimi” (regime of the brother) yani, yeni bir patriyarka kurup çıkmıştır.2
Peki bunların günümüzdeki popülizm veya kabadayı siyaseti tartışmaları ile ilgisi nedir?
Diyebiliriz ki, feminizm liberal demokrasinin eksikliklerine karşı gelişen dişil bir tepkiyken, popülist siyaset ise yine liberal demokrasinin eksikliklerine tepki olarak oluşan fakat ondan da dışlayıcı özelliklere sahip bir eril siyaset biçimidir.
Bir başka deyişle, popülizm ya da kabadayı siyaseti, kardeşler-patriyarkasındaki dışarda kalmış erkek kardeşin, geri dönerek yönetime zorbaca el koyuşudur. O halde, liberal demokrasi de popülizm de erildir. Fakat liberal demokrasi, seçkin erilleri temsil ederken, popülizm dışarda kalmış, halkın sıradanlığındaki eril kültürü temsil eder ve onun rövanşist, intikamcı fantezilerine yanıt verir.
Putin ve benzeri kabadayı siyasetçilerde gördüğümüz profil benzerdir. Bu profil, muhalefetteyken siyasetin “kötü çocuğu”dur, asi “öteki”sidir, fakat iktidar olunca “iyi bir baba” olacaktır.3 Asi, kötü çocuk performansı ile sıradan vatandaştaki anti-elitist öfkeyle bağlantıya geçer ve “öteki” olma duygusunu yüceltir.4 Kabadayılık performansı ile ise ezilen bireydeki abartılı güç özlemine seslenir.
O halde Putin’in Ukrayna’ya savaş açmasını maskülin, eril bir performans olarak okuyabiliriz. Ama hatırlayalım ki bu zorba maskülinite, yine bir başka eril siyaset formuna, elitist masküliniteye bir tepkidir.
Nitekim, Feyda Sayan-Cengiz’le yürütmekte olduğumuz çalışmada ileri sürdüğümüz gibi, son yirmi yılda dünyada yükselen otoriter popülizmi “elitist-eril” siyasete karşı “zorba-eril” siyasetin çıkışı olarak değerlendirebiliriz.
Bunu vurgulamayı şu yüzden önemsiyorum. Bugün Türkiye ve dünyanın pek çok yerinde otoriter popülizmle mücadele ediyor ve demokratikleşme yolları arıyorsak, liberal demokrasinin eksiklerini de anlamalıyız. Aksi halde “delikanlı” siyasetinin veya popülizmin “talep” boyutunu gözden kaçırırız.
Metropoll araştırma şirketinin Ocak 2022 anketi çarpıcı bir veri sunuyor. Ankete göre, son bir yılda Türkiye’de (AB ve ABD yerine) Rusya ve Çin’e duyulan yakınlık hissi yüzde 27,6’dan yüzde 39,4’a çıkmış.5
Bu veriyi, popülist ve kabadayı siyasete olan talebin düşmediği gibi tersine arttığı şeklinde okumak mümkün. Bu talebin düşmesi, ardında yatan sebeplerin iyi anlaşılarak diğer siyasi oluşumlarca karşılanmasıyla olacak. O halde, Türkiye’de ve dünyada, demokrat siyasetçilerin kaderini belirleyen de liberal demokrasinin eksikliklerine popülistlerden daha iyi karşılık verip verememeleri olacak.
1 Sigmund Freud. Totem ve Tabu, İstanbul: Say (2012, ilk 1913)
2 Juliet Flower MacCannel. The Regime of the Brother: After the Patriarchy, New York: Routledge (1991).
3 Betül Ekşi & Elizabeth A. Wood. “Right-wing populism as gendered performance: Janus-faced masculinity in the leadership of Vladimir Putin and Recep T. Erdogan,” Theory and Society 48 (2019).
4 Feyda Sayan-Cengiz & Selin-Akyüz. “Performances of Populist Radical Right and Political Masculinities: A Comparative Study of Orban and Wilders.” Moving the Social 65 (2021).
5 Metropoll Araştırma, Türkiye’nin Nabzı, Ocak 2022 Raporu.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…